English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ W ] / We have it

We have it Çeviri Türkçe

30,131 parallel translation
Carl and I will get there ahead of you, do on-sight reconnaissance, find a spot, and once we have it, we'll let you know.
Carl ve ben senden önce oraya varacağız. Keşif yapacağız. Bir yer bulduğumuzda da sana haber vereceğiz.
The way I see it we all have a job to do.
Gördüğüm kadarıyla hepimizin..... yapması gereken işler var.
I got to tell you, Victor likes to have a little cognac before we do it.
Söylemeliyim ki, biz yapmadan önce Victor küçük bir şişe konyak içmeyi sever.
We always have to do it in a certain position.
Her zaman belli bir pozisyonda yapmamız gerekiyor.
It can't just be a coincidence that those criminals chose to infiltrate the museum the same night that we have to shut off the security system.
Bu suçluların tam da güvenlik sistemini kapatmak zorunda olduğumuz gece müzeye girmeyi seçmeleri sadece bir tesadüf olamaz.
I was... hoping we'd have had this conversation by now and that you would have initiated it.
Umuyordum ki... şimdiye kadar bu konuşmayı yapmış olurduk ve sen bunu başlatmış olurdun.
I think it just means we're going to have to wait a little longer.
Sanırım bunun anlamı... biraz daha beklemek zorunda kalacağız.
We both know it's a super big deal. I am happy that you have a new friend.
Yeni bir arkadaş edindiğine sevindim.
But we do know Nassar is there, so we have to do it now.
Fakat Nassar'ın orada olduğunu biliyoruz. Bu yüzden operasyonu derhal yapmalıyız.
We'll have about two seconds to make it before we hit the tracks at 100 miles an hour.
100 km hızla çarpmadan önce atlamak için iki saniyemiz olacak.
Well, it sounds like we at least have two minutes.
En azından 2 dakikamız var gibi gözüküyor.
We can't have anything go wrong with the election tallies, so we need you to fix it.
Seçim çizelgelerinde aksama olamaz yani bu işi düzeltmemiz lazım.
We don't have the sapling, but we don't need it.
Fidan yok ama ona ihtiyacımız da yok.
We have Diaz to thank for it.
Diaz'a teşekkür borçluyuz.
Can we just start over and you can be you and I can be me, and I can do my thing, and you don't have to have anything to do with it?
Sen kendin ol, ben kendim olayim. Kendini benim yaptiklarimi yapmak zorunda hissetme, olur mu?
You take care of it, we come and have fun with it.
Siz bakin - biz eglenelim.
[chuckles ] [ Lucy] Here we have it.
Iste burasi.
If we're not into it, we'll just have a cocktail.
Istemezsek bir kokteyl içeriz.
we have one gargantuan we put it on a plate with a tiny little bit of vegetables we call that a meal.
Bizim ülkede ise kocaman bir et parçasını azıcık sebzeyle bir tabağa koyup bir öğün niyetine yiyoruz.
The chemicals are as addictive as heroin that we don't have four stomachs like a baby calf it is in everything.
Kimyasal maddeler eroin kadar bağımlılık yapıcıdır. Bir buzağı gibi dört midemiz yok ve maalesef her şeyin içinde bunlardan var.
We just have to make it available to them.
Bunları onlara sunmamız yeterli.
It's one of the easiest ways that we have but to mitigate climate change.
İklim değişikliğine sadece uyum sağlamak için değil, onu azaltmak için de başvurabileceğimiz en kolay yollardan biri.
and eat others because we have been born into a invisible belief system that conditions us to compartmentalize when it comes to animals.
Bazı hayvanları yiyor, bazısını seviyoruz. PSİKOLOJİ VE EKOLOJİ PROFESÖRÜ MASSACHUSETTS ÜNİVERSİTESİ, BOSTON
We should have put it down then.
O zaman bastırmıştık.
It's obvious you're not gonna be able to relax and have sex with me on this couch until we go and see for ourselves that he's okay.
Besbelli onun iyi olduğunu gidip görene kadar bu kanepede benimle seks yapamayacaksın.
- Hey! I get it. We shouldn't have lied.
Yalan söylememeliydik.
Okay, it's, uh... it's looking like we have to do it.
Pekala... Bunu yapmamız gerek gibi görünüyor.
As I see it, we have two choices.
Gördüğüm kadarıyla, iki seçeneğimiz var.
We could have it in hours.
Sadece saatler sürer.
We have to call the Health Department - to get them to shut it down.
Sağlık Bakanlığı'nı arayıp kapatmalarını söylemeliyiz.
Now that we've given him antibodies, long will we have to wait to see if it's working?
Antibiyotikleri verdiğimize göre işe yarayıp yaramadığını ne zaman anlayacağız?
We'll have it on a timer, and we'll already have exited when it goes off.
Bir zamanlayıcıya bağlayacağız... ve çalışmaya başladığında biz çoktan çıkmış olacağız.
Yes, and given the confines of this space, we have roughly ten minutes before we see how effective it really is!
Evet, ve bu alanın sınırları düşünüldüğünde, ne kadar etkili olduğunu görmemizden önce kabaca on dakikamız var.
Aly and I figured out how many times we would have had sex since we've been apart, and it's a whole bunch.
Aly ve ben ayrı kaldığımız zamandan beri ne kadar seks yapabileceğimizi hesapladık ve bu çok fazla ediyor.
- You said I could have it. - Well, we both know that's not true, but if it helps you get more of this story out, then, yes, you are welcome to it.
- İkimizde bunun doğru olmadığını biliyoruz ama daha fazla hikaye yazmana yardımcı olacaksa o zaman evet, alabilirsin.
It's a really cool group, and we have our own motto.
Gerçekten harika bir grup ve kendi sloganımız bile var.
- it doesn't matter. - Mm-mm. We only did hand stuff, per his neurosis, so you totally have my blessing.
Nöroz hastalığına kadar sadece elle yapılan şeyleri yapmıştık o yüzden kesinlikle onay veriyorum.
Let's enjoy it before we have to have the Volvo.
Volvo almamız gerekmeden önce keyfini çıkaralım.
We have done it.
Başardık.
We have had it done for you.
Bunu senin için yaptırdık.
Anyway, anyway, we'll have more of that later on, but first, it is now time for us to engage reverse and park neatly in a marked space on Conversation Street.
Her neyse, her neyse, bunu sonra hallederiz. Ama önce biraz da Muhabbet Sokağı'da konumuzu biraz dönelim.
I think we need a Porsche because it's air-cooled and the engine is at the back, and that would be handy if we have to reverse at high speed for a long time. "
Çünkü çünkü kliması var ve motoru arka tarafında ve bu eğer uzun süreli yüksek hızda takip yaparsak işe yarayabilir. "
We've always been very worried in Europe that this idea is gonna come over here, but the Dutch have it covered, because in these motorist accessory shops, you can buy inflatable people.
Her zaman içimizde, bu şeyin Avrupaya geleceğine dair bir korku olmuştu. Ama Hollanda'lılar buna da bir çözüm bulmuş. Çünkü bu dükkanlarda şişme insanlardan alabilirsiniz.
We have a picture of it in action here.
Kullanımda bir fotoğrafımız var.
So, we have to keep going, whether we like it or not, till we find...
Yani, devam etmeliyiz, Hoşlanıp hoşlanmamamıza, bulana kadar...
We don't have to stray miles from it.
Onlardan kilometrelerce uzak durmamız gerekmiyor.
We'll figure it out... we'll send Randall to another school, we'll get him a tutor, we'll do whatever we have to do.
Bir yolunu buluruz... Randall'ı başka bir okula yollarız, özel bir hoca tutarız, yapmamız gereken ne varsa yaparız işte.
I would have grabbed it myself, but we were trying to respect the whole "no parents" thing.
Kendim alırdım ama "Ebeveynler yok" olayına saygı göstermek istedik.
We should have vanished the moment I turned it on.
Onu açtığım an ortadan kaybolmalıydık.
As I said, I don't know how you bear it, but we have a job to do, and we can't do it unless you can work with Reddington.
Dediğim gibi, durumunu anlamam imkansız ama bir vazifemiz var... -... ve Reddington'la çalışamazsan başarılı olamayız.
- We are gonna have it for lunch.
- Öğle yemeğinde yeriz. - Sağ ol ama böyle iyiyim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]