You believe that Çeviri Türkçe
17,461 parallel translation
If you believe that, why don't you shoot me?
Eminsen niye beni vurmuyorsun?
Can you believe that something this cool is actually happening at our school?
Okulumuz da olanların gerçekten havalı bir şey olduğuna inanıyor musun?
Do you believe that?
Buna inanıyor musun?
Can you believe that, white man respecting an old nigger like Mingo?
Yaşlı bir zenci olan Mingo'ya beyazların saygı gösterdiğine inanabiliyor musun?
Do you really expect me to believe that?
- Cidden buna inanmamı mı bekliyorsun?
Before you do that, we don't believe for a second their loved ones are on your ship.
Öncelikle şunu söyleyeyim, sevdikleri insanların geminde olduğuna inanmıyoruz.
Oh, you really believe that.
- Buna inanıyorsun cidden.
You can't seriously believe I killed that pathetic malcontent.
O zavallı mızmız herifi öldürdüğüme ciddi ciddi inanmıyorsundur.
I believe that what you are referring to is called guilt.
Sanırım bahsettiğiniz şeye suçluluk deniyor.
What would you think if I were to tell you that we had reason to believe that Tamika is selling heroin?
Size Tamika'nın eroin sattığına inanmak için sebebimiz olduğunu söylesem ne düşünürdünüz?
Do you really believe that the same person who killed Eric also murdered this Tamika and her baby?
Eric'i öldüren kişinin, Tamika ve bebeğini de öldürdüğüne mi inanıyorsunuz gerçekten?
Do you really believe that the same person who killed my husband also murdered this Tamika and her baby?
Kocamı öldüren kişinin, Tamika ve bebeğini de öldürdüğüne mi inanıyorsunuz gerçekten?
Well, we have reason to believe that you are working rapidly on these vehicles without their owners'permission.
Bu araçlar üzerinde, sahiplerinin izni olmadan, hızla çalıştığınıza inanmak için sebebimiz var. Flynn.
Well, as hard as that is to believe, Gary, I... I do have a question for you.
- Buna inanmak her ne kadar zor olsa da, Gary, sana bir sorum var sahiden.
So, you don't believe that it's Rusty's fault that Sharon Beck left you? No.
Öyleyse, Sharon Beck'in seni bırakmasının, Rusty'nin suçu olduğuna inanmıyor musun?
I know you won't believe it, but I loved that son of a bitch.
İnanmayacağınızı biliyorum, ama o aşağılık herifi seviyordum.
I believe that it's not only my duty to find your father but also have him pick you up in a cab and take you to your destination.
Ben sadece babamın bulunması görevim değil. Ama aynı zamanda bir taksi sizi alıp sizi hedefinize götürsün.
Life is so short and I feel like you have to do things that you believe in or what is the point of all of this?
Hayat çok kısa, ve inandığınız şeyleri yapmak zorundasınız, Ya da bunların hepsinin noktası nedir? Evet.
I believe that I went over this incident with you too fast.
Sanırım bu vakanın üzerinden biraz fazla hızlı geçmişim.
Although you said you were fine, and the other identities I met with said it was fine, I believe that this brought up issues from when you were a child and abused.
İyi olduğunu belirtmene ve karşılaştığım diğer kişiliklerin de böyle olduğunu söylemesine rağmen zannediyorum ki bu vaka, çocukken istismara uğradığın zamanlardan bazı sorunları gün yüzüne çıkarttı.
We believe that there's a God that knows exactly what you're worth.
Tanrı'nın gözünde çok değerli biri olduğuna inancımız tam.
You know, Mr. Teller, your continued denials in the face of this overwhelming evidence leads me to believe that you must be involved somehow.
Biliyorsunuz bay Teller, ezici kanıtlara rağmen inkara devam etmeniz beni, bir şekilde bununla ilişkili olduğunuza yönlendiriyor.
I also believe that you love me, too.
Senin de beni sevdiğine inanıyorum.
Why is it that I should believe that you've changed?
Değiştiğine neden inanayım ki sonuçta?
I believe you may have a briefcase that belongs to me.
Bana ait bir çantanın sizde olabileceğini düşünüyorum.
You don't seriously believe that, do you?
Buna gerçekten inanmıyorsun, değil mi?
You don't even believe that.
Kendin bile inanmıyorsun.
Surely you don't believe all of the superstitious notions that people have about the book?
İnsanların kitapla ilgili söylediği batıl inançlara inanmıyorsunuz ya?
I mean, don't tell me you believe in that magic book.
Yani, o sihir kitabına inandığını söyleme bana.
So does that mean that you now believe me?
Bu artık bana inanıyorsun demek mi?
Do you really believe that?
Buna gerçekten inanıyor musun?
You can't really believe that.
Gerçekten buna inanamazsın.
I don't recognize that as part of a gang sign, and I don't know that family, but believe me, if I knew anything about who did this, I would tell you.
Bunun çete işareti olduğunu düşünmüyorum. Bu aileyi de tanımıyorum. Ama..
I believe he believes what he saw, but drinking all week will make you see things that aren't there.
Gördüklerine inandığını düşünüyorum. Ama tüm hafta boyunca içmek insana gerçekte olmayan şeyler gösterebilir.
Do you really, really, really believe that?
Ciddi ciddi buna inanıyor musun?
Scumbag like that's the competition ; Believe me, you've won the contract.
Rakiplerin bu şerefsizlerse sözleşme senindir, inan.
I don't believe you did, but that's not the point.
Senin yaptığına inanmıyorum, ama konu bu değil.
Clearly you don't believe a word that I say.
Belli ki söylediğim tek bir söze bile inanmıyorsunuz.
Thank you all very much. And I believe the best government is that which governs least.
Bence en iyi hükümet az hükmedendir.
See, the country wants to believe that you're corrupt, and I'll draw a very clear line between you- -
Ülke ahlaksız olduğunuza inanmak istiyor ve ben de... -... çok net bir çizgi... - Buyur.
Believe what you want, but the only reason that you're still alive is so I can kill you in front of your father.
Neye inanmak istersen ona inan. Ama hala hayatta olmanın tek sebebi seni babanın gözlerinin önünde öldürebilmem.
You believe you recognize something in that man?
O adamdaki bir şey tanıdık mı geldi sana yani?
The truth is-is I still can't believe that you're gonna marry me.
Durum şu ki, ben hala benimle evleneceğine inanamıyorum.
Now it is I that don't believe you.
Şimdi de ben size inanmıyorum.
That's what A.R.G.U.S. wanted you to believe when they snatched him up, but believe me, this half-shark is very much alive, and his biological imperative is telling him to do one thing.
Yakaladıkları zaman A.R.G.U.S. da öyle olmasını ummuştu. Ama inan bana, bu yarı köpek balığı baya hayatta ve biyolojik zorunluluğu ona tek bir şey yapmasını söylüyor.
Oh, I cannot believe that you of all people are telling me to open up.
İnsanların sana duygularını açmasını istemene inanamıyorum.
I understand it must be difficult there and you want to believe that...
Orada olmanın çok zor olduğunu biliyorum, ve buna inanmak istediğini de...
Met her at a bar, if you can believe that.
İnanır mısın bilmem ama onunla barda tanışmıştık.
You don't believe in that.
Buna inanmıyorsun.
You expect me to believe that.
Bu saçmalıklara inanmamı beklemiyorsun herhalde.
You are good, and I would believe you, except that...
İyisin ve sana inanırdım, eğer...
you believe that shit 17
you believed in me 17
you believe me now 30
you believe me 173
you believe in god 37
you believe it 48
you believe her 37
you believe him 94
you believe this guy 27
you believe 44
you believed in me 17
you believe me now 30
you believe me 173
you believe in god 37
you believe it 48
you believe her 37
you believe him 94
you believe this guy 27
you believe 44
you believe this 43
believe that 69
that 10639
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
believe that 69
that 10639
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19