Bağırın Çeviri İngilizce
3,814 parallel translation
Bana bağırınca her şeyi hatırlayacağını mı sanıyorsun?
You think you'll remember everything if you scream at me?
Annem çekti gitti, babam da bağırınıp duruyor.
My mom left. Dad just yells now.
Charlotte, siz bu tarafa gidin ve bir şey bulursanız bağırın.
Charlotte, you two go that way and just shout if you find anything.
Çıplaksanız bağırın!
Shout if you're naked! Shout if you're naked!
Çıplaksanız bağırın!
Shout if you're naked!
- Hayır, lütfen bağışlayın.
- No, please forgive me.
Çantalarınız ben alırım.
Go ahead. I've got your bag.
Bütün günahlarınız bağışlanacaktır!
And your sins shall be forgiven.
Ve eğer bağ kurarsam bir başkasını incitme ihtimali azalır diyorsun.
And if I do, you're saying there's a very good chance that it won't hurt anybody else?
Sen, bilirsin. bağırıyor, ağlıyor ve bir şeyler fırlatıyor olmalıydın.
You should be, you know, yelling, crying, throwing something.
Ve sen buraya çıkıp demeçlerini bas bas bağırıp söyleyebileceğini mi sandın?
And, you think you can just land here and begin blasting your speeches? !
Ona bağırırsınız, ama çok şirin olduğu için bakmaya devam edersiniz.
What are you doing? A : rebuke him ; but forgive me, because it's a nice boy.
Mary Lincoln bağırır ve bayılır. Savaş Bakanı Stanton, odadan çıkarılmasını emreder.
Mary Lincoln screams and faints, and Secretary of War Stanton orders that she is to be removed from the room.
Bu adam elini çekerse bağırır mısınız?
If this guy takes his hand away, are you gonna scream?
Ama bu bağışı başka sebeplerden ötürü yaptığınızı düşünenlerin de olduğunun farkındasınızdır eminim.
But I'm sure you're aware that there are people who suggest other motives.
Scotty bağırsaklarını uzaya ışınlamıştır.
Scotty beamed his guts into space.
Gencecik bağırlarının tatlılığı Jagermeister ile ve şehrin nemiyle karışır. Karşılıksız sallanırlar.
Sweat of their young bosom mixing with Jagermeister and the humidity of the bayou, jiggling for fool's gold.
-... bağırırken hiç zorlanmamıştın. Ama eğer...
With a resounding'yes,'if it weren't- - "
- Bisiklet hırsızlarını saptarım. Bisiklet hırsızlarının çoğu eroin bağımlısıdır.
I spot bicycle thieves, most bicycle thieves being heroin addicts.
Baban öyle söylese de bir kişiyle yaşamak yeterlidir, kan bağının önemi daha azdır.
Even if your father said it, it's enough living with someone, blood counts for less.
Onlar küçükken sana koşarak gelir tüm güçleriyle sarılır ve "Baba" diye bağırırlar ya sonra bir gün ansızın bunlar durur hani?
You know how when they're young and they come running up to you.. and they hug you and they're shouting "Daddy".. and all of a sudden, one day, that just stops?
Oswald, Dallas'ın Oak Cliff bölgesindeki Teksas Tiyatrosu'ndan çıkarılırken çığlıklar atıp bağırıyordu.
Oswald was pulled screaming and yelling, from the Texas Theater in the Oak Cliff section of Dallas.
- Gerçekten ihtiyacın olursa bağırırsın.
- If you really need me, just shout.
Beni bağışlayın lütfen, İspanyolcam berbattır.
_
Kızarmışsın. Bağırıyor muydun?
You're flushed.
Umarım ihlalimi bağışlarsın... fakat 90 yıldır bu sesi duymamıştım.
I do hope you can forgive the intrusion... but I haven't heard that voice in over 90 years.
Delsanto, şimdi oraya doğru geleceğim tam olarak ışığın üzerine düştüğü yere ve seni öpeceğim. Sen yüksek sesle bağırıp da hayır deyişin yankılanana dek seni öpeceğim.
Delsanto, I am going to walk over there where the light is falling on you, and I am going to kiss you, unless you speak a loud, resounding no.
Babam tarafından bağırılarak geçirilen 18 yılın ardından insan zamanında gelmeyi öğreneceğini düşünüyor.
You'd think after 18 years of being screamed at by my dad, she could have figured out how to be on time.
Buraya gelip bir parça toprak için bir... anlaşma yaptığınla ilgili bağırıp çağırdın.
You came over here screaming blue murder about a piece of land that I would have come to some agreement with you over.
Yukarıdan senin fırına bağırışını duyunca, bir an, yemin ederim, bu onun sesiydi.
When I heard you from upstairs, wigging out at the oven, for a second, I swore it was her.
Bağırdığım ve fırını kırdığım ve neredeyse evi yaktığım halde mi?
Even though I yelled and broke the oven and almost burned the house down?
Şu an ağzının içine baksam Cathy aşağıda şöyle bağırıyor olur mu?
If I looked in your mouth right now, would Cathy be down there screaming,
Bazı insanlar da alabildikleri kadar morfin alır. Sonra da biri kafasının üstüne poşet yerleştirir. Uyuyakaldıkları zaman da poşet ortadan kaldırılır.
Well, some people take as much morphine as they can and then have someone else place a bag over their head when they've fallen asleep and then dispose of the bag after.
Kadın adama şeytan diye, adam ise "çeneni kapat yoksa seni öldürürüm" diye bağırıyordu.
She calling him a devil, he swearing to end her if she didn't pipe herself down.
- Kadın adama bağırıyordu.
She raged at him.
Böyle olmasını istiyorsan yarın içi para dolu bir çantayla bir depoda uyanacaksın. Depodaki adamlar da seni öldürmeye hazır olacaklar.
That's the way you want it, tomorrow you're gonna wake up in front of a warehouse with a bag full of money and guys inside ready to kill you.
Justin, burada bekle ve eğer birini görürsen, avazın çıktığı kadar bana bağır.
Justin, stay right here and yell as loud as you can if you see anyone.
"Kuzgun, onların sihri yakutu bağışlar ve daire on ikinci yolcusuyla tamamlanır."
"The Raven bestow their magic ruby, and the circle is complete, What twelve store."
Belki siz de sömürgelerin bağımsızlığını ilan etmesi için... köleliğin kaldırılmasını savundunuz!
You might as well declare it the independence of the colonies... And to defend the abolition of slavery!
Büyükannem Fas'ta uzakta olduğundan bağırırsa duyuracağını sanıyor.
Grandma's far away in Morocco. She thinks she has to shout.
Bağırıp, ağlamayacak mısın?
You're not gonna yell or cry...
Oh, peki, özür dilerim, Bayan Pankhurst, süpermarkete bir daha ki gidişimde, sana bir paket kuğu boynu alırım, onları kullanırsın.
Oh, well, I'm sorry, Ms Pankhurst, next time I go to the supermarket, I'll buy you a bag of swans'necks and you can use those.
İsterseniz paranızı geri verip o kese kağıdını alır, içeri girip size arkadaşlık ederim...
I'll give you this money back, I'll take that bag off your hands, come in here, keep you company...
Onlara ne kadar bağırırsa bağırsın onunla ilgili bir şey olduğunu biliyorlardı.
No matter how much she barked at them, they always understood something about her.
Eski müşterilerinle bağını kopartmıyorsun sanırım?
You keep in touch with all your former clients?
Halkın istekleri için bağırmıyorlardı. Siyasi istekleri için bağırıyorlardı.
They are exhausting everyone with their lies.
- Sanırım onun bağırışını duyduk.
- I think we heard him scream.
Gitmeden önce "mee" diye bağıran ufacık kuzular vardır sanırsın ama onlar şişman ve bok renkli çıkarlar.
You think you're gonna see little, white sheep Going, "baa," but they're all fat and shit-colored,
İyice bir bağır, rahatlarsın.
Big whoop.
Başınız derde girerse bağır, tamam mı?
You get into trouble, you holler, okay?
Beni sürükleyerek, bağırıp tekmeleyerek..... siz güzel insanların yanına tedaviye getirdi.
She dragged me, kicking and screaming, to treatment with you lovely people.