Elbise Çeviri İngilizce
9,002 parallel translation
Quinby'a pullu elbise giyeceğimi söylemedin mi?
Did you not tell quinby I was wearing sequins?
Doğum gününde giydiğin o mavi elbise var ya?
- You know that blue dress, the one from your birthday?
Siyah elbise ve altın aksesuar nasıl?
How about black dresses with gold accessories?
Benderların kurbanlarından takım elbise yaptıklarını sanmıyorum.
I don't think the Benders made flesh suits out of all their victims.
Masanın altındaydı, üstünde de bir elbise vardı.
I found my bag. Under a jumper, under a table, which was weird.
Her nedense kırmızı elbise giymiş şişman bir hayali adamı kutlamak hiç içimden gelmiyor.
And, for some reason, I just don't feel like celebrating an imaginary fat man in a red suit.
Kırmızı elbise, siyah saç, 1.65 boyunda ve Chartreuse mu içiyordu?
Uh, red dress, dark hair, about 5'5 ", and drinks Chartreuse?
Takım elbise.
You in a tuxedo.
Takım elbise. Götür bu kızı.
You in a tuxedo this girl.
Daha fazla takım elbise.
More cars!
Nedir bilmiyorum ama her gün takım elbise giymesi gerekiyor. Sanırım bayılacak.
I don't really know what that is, but he's got to wear a suit every day.
Hayır canım, sana Şükran Günü için güzel bir elbise almıştık ya.
Oh, no, sweetie, we bought you that pretty, new Thanksgiving dress.
Bu elbise pazartesi günü iade edilecek.
This is going back Monday.
- İkimiz de elbise giyeceğiz.
We're both putting on dresses.
Erkek kıyafetlerimizin üstüne senin gibi elbise giydik.
Oh, well, we're just wearing dresses over our boy clothes, like you.
Elbise giymemiz seni kızdırıyordu, değil mi?
Us wearing dresses upsets you, doesn't it?
Babamla Gloria elbise giymemizi çok normal karşıladı.
Dad and Gloria seem really okay with us wearing dresses.
- Evde elbise giymiyoruz herhâlde.
- Okay, we don't wear dresses at home.
Birileri o kıza yeni bir çiçekli elbise verdi.
Someone give that girl a new flower dress.
Diego erken gelmiş ve bir takım elbise giyiyor.
Oh, Diego's early, and he's wearing a suit.
Asla erken gelmez ve asla takım elbise giymez.
He's never early, and he never wears a suit.
Bu bir uçan meka-elbise.
It's a flying mecha-suit.
Yani, o yolculukları etrafına bakıyor, nasıl ona çok şey öğretir onun pantolon takım elbise seviyor, ve onu çeker sıkıca böyle kokluyor.
So, she cruises in, he looks around, tells her how much he likes her pant suit, and pulls her in tight like that, and he's smelling.
Birden hepsi üzerime boşalıverdi ve elbise mahvoldu.
And I got it all over my dress, and so it's ruined.
Sana kendi ellerimle iki güzel elbise seçtim.
I brought you two very nice dresses to choose from.
Lisede hep takım elbise giyerlerdi.
These guys used to wear suits all the time in high school.
Asker tıraşı vardı. Takım elbise giyerdi.
He had a crew cut and he wore suits.
Bu şık bir takım elbise.
That's a sharp suit.
- Güzel takım elbise.
- Nice suit.
Bu elbise.
That dress.
Takım elbise için tuhaf bir renk.
It is an odd color for a nice suit.
Bu elbise onunsa kaval kemiğinin ortasına kadar inmeli.
If this is her dress, it should fall to the middle of her tibia.
Böyle bir elbise için boyu en az 10 santim uzun.
She's at least four inches too tall for a dress like this.
Bu şimdiye kadar gördüğüm en hüzünlü elbise.
This is the saddest dress I've ever seen.
Bu elbise bu gece randevunda yakacak ortalığı.
That dress is gonna kill on your date tonight.
Bu bir elbise provası.
This is a dress rehearsal.
Kırmızı kadife elbise ile makarna bantlarını mı?
The red velvet dress with spaghetti straps?
Yıkanmamış elbiseler floresan ışığı parmakları cinnabon kaplı, elbise deneyen şişman kadınlar.
The unwashed masses. The fluorescent lighting. Fat women trying on dresses with their Cinnabon-covered fingers.
Bak, hikâyelerin anlamsız olduğunun farkındayım zırhı takım elbise giyen orman perisi olmadığımın da farkındayım ama bu beni rahatsız etti çünkü bazen bir saftirikten daha fazlası olabiliyorum.
Look, I know the story is nonsense and I'm not a forest nymph who wears armor pantsuits, but I think it bothered me because sometimes I can be too much of a pushover.
Çok kırışacak veya sarkacak bir yere olmaz. Ayrıca takım elbise giydiğin zaman görünmeyecek bir yerde olmalı.
You don't want to put it on a-a body part that's gonna wrinkle or - - or sag too much, and you don't want it in some place where if you're wearing a suit it would show.
Montajla mahkuma beyaz sakal ve kırmızı elbise vereceksin, değil mi?
You're just gonna Photoshop a white beard and a red suit on the prisoner, aren't you?
Çok güzel bir elbise, Lacey.
I think that dress is beautiful, Lacey.
Hayır, elbise değil.
Uh, no, it's not the dress.
Evet de o konuda bir şey söylemek istemedim. Elbise seni aşırı kilolu gösteriyor.
Yeah, but I didn't want to say anything just in case the dress was making you look hugely fat.
Takım elbise ve kravat giyip işe gitmek ayıp değil.
There's nothing wrong with a suit and tie.
Bu arada, o elbise senin içindi.
By the way, that gown was for you.
Sen yokken Kristina'ya gönderdiğin elbise.
It's the gown you sent to Kristina as a present while you were away.
Elbise mi gönderdim?
I sent a gown?
Birkaç elbise.
Several gowns.
Vay canına, bu elbise hiç sende olduğu gibi yakışmamıştı bana.
Wow, that dress never loved me the way it's loving you right now.
- Elbise görevlisi.
Garment attendant.