Gideceğim Çeviri İngilizce
18,312 parallel translation
- Peşinden gideceğim.
Kara.
- Hayır gideceğim.
What? No, I'm gonna go.
- Sonra da hemen gideceğim.
All right, and then I'll be on my way.
Annemi görmeye gideceğim.
I'm going to go see Mum.
Araba bozulmuş. Otobüsle gideceğim.
Uh, the car broke down.
Ben iki gün önce gideceğim.
And I'm gonna come out two days early.
Trene bindiğimiz zaman ben ekspres vagonuna gideceğim.
Once we board the train, I'm gonna go to the express car, you boys spread out.
Öğle yemeğinde Kızlar Birliğine, Daphne ile konuşmaya gideceğim.
I'm gonna go to Girls United at lunch to talk to Daphne.
Hayır, tüm gece uyuyamamamın tek sebebi, bu gün okula gideceğim için çok heyecanlı olmam.
No, the only reason I would ever be up all night is just because I'm so excited to go to school today.
Erkenden okula gideceğim için heyecanlıyım.
Uh, I'm just excited to get to school early.
- Kakamı yapmaya gideceğim.
- I am gonna go take a dump.
# Gittiğimde, hiç bilmeyeceksin gibi gideceğim #
♪ When I go, I'll go as you'll never know ♪
Sonra buradan gideceğim ve bu olanlar kötü bir anı olarak kalacak.
Then I'm out of here and this will all be a bad memory.
Yüzde bin gideceğim.
Like, a hundred thousand percent.
Benimle gelsen ya? Bir şeyler almaya gideceğim.
Why don't you come with me and I'm gonna go pick up a couple of things.
Magnus'u alıp gideceğim.
I will take Magnus and I will go away.
Evet, alıcı olarak Joan'a gideceğim.
I go to Joan as a buyer.
Sorusuna cevap verin, ben de gideceğim.
So answer my question and I'll go.
Çocukları yatırır yatırmaz eczaneye gideceğim.
I'll go to the pharmacy once I put the children to bed.
Trenle gideceğim.
I'm getting the train.
Ben de Iris ile yemeğe gideceğim.
Good, I'm gonna go meet Iris for lunch.
Tamam, yanına gideceğim.
Okay, I'll be there for her.
- Suyuna gideceğim.
I keep on his good side.
Nancy Philadelphia'ya giderken ben de Birlik saflarına gideceğim.
Nancy will head for Philadelphia, and I'm for the Union lines.
Kimle gideceğim ki?
Who would I go with?
Bu akşam Adrien'i bulma ümidiyle Operaya gideceğim.
Tonight I'm going to the Opéra in the hopes of finding Adrien.
Önce resimleri görmek için Louvre'a Frantz'ın çok sevdiği tabloları görmeye gideceğim.
First, Hi go lo the Louvre to see the paintings Frantz loved so much.
Buradan çıkıp gideceğim ve şehre karşı ahlaki görevimi yapmaya çalışacağım...
I'm gonna walk outta here and try to do my civic and moral duty to help...
Alex'i görmeye gideceğim.
I'm going to see Alex.
Önce ben onun peşinden gideceğim.
I'm going after him first.
Bugün Koruma Hizmetlerine gideceğim.
I'm gonna stop by Protective Services today.
- Tamam, evine gideceğim.
I'll go to your place.
Hemen evime gideceğim.
I'm going to my house!
Ben yalnız gideceğim.
I'm gonna do it alone.
Ben sadece sen gidersen gideceğim.
I'm only going if you do.
- Ne? Birkaç iş daha geçsin sonra gideceğim.
Couple more gigs, I'm out.
Beni bir daha ekerse bir yanımda noter diğer yanımda beysbol sopası alıp dairesine gideceğim.
If he stands me up again, I'm just showing up at his apartment with a notary in one hand and a baseball bat in the other.
Franz. Paranın bir kısmını alıp babama gideceğim ve...
_
Lorraine Dük'üyle barış konuşmak için gideceğim.
I'm going to talk peace with the Duke of Lorraine.
Malzemeler için saraya gideceğim.
I'll go to the Palace for provisions.
Sen daha fazla karşı çıkmadan gideceğim.
I'm gonna go before you can object anymore.
Ben lavaboya gideceğim.
I'm gonna go to the restroom.
Ben de bunun için gideceğim.
That's what I am going for.
Düzgün bir şekilde kapısına gideceğim ve ona özlediği şeyi göstereceğim.
Turn up on the doorstep good as new and show him what he's been missing.
Nereye gideceğim?
Where will I go?
Nereye gideceğim ki zaten?
But where would I go?
Bir şey almaya gideceğim de burada kalabilir misin?
- Yeah. Can you stay here while I go grab something?
- Ben oraya gideceğim.
I'm gonna get down there.
Gideceğim.
I'll go.
Yakında gideceğim.
I will be leaving soon.
Tarladaki çocuklarımıza yardıma gideceğim.
I'm gonna go help our boys in the field.