Güneşte Çeviri İngilizce
727 parallel translation
Güneşte nasılım?
How do I look in the sunlight?
Evimizin şerefine. Güneşte ve yağmurda, mütevazı de olsa Tanrı şahidimiz, bizimdir evimiz.
Here's to our house, through sunshine or showers, be it ever so humble, by golly, it's ours.
Güneşte yani?
In the sun?
Atları güneşte bekletme, duydun mu?
I won't have the horses standing in the sun, you hear?
Size söyleyebileceğim tek şey... onu güneşte tutun ve bolca kaymak ve tereyağı verin.
There's nothing else I can tell you... except keep her in the sun and give her plenty of cream and butter.
Dün fazla güneşte kalmış olmalıyım.
I must have had too much sun yesterday.
Güneşte meydana gelen son patlamalar...
This recent bombardment by ions from the sun.
Çok fazla güneşte kalmışsın.
You've had too much sun.
Beş küçük İngiliz güneşte gidiyorlardı.
Five little Britishers riding in the sun.
Onları gördüğünüz gibi etiketledim ve onları dışarıda birkaç saat güneşte bıraktım sonra onları çekmeceye koydum bu şekilde fotografik plakaların üzerine ve sonucu bekledim.
I labeled them as you see and left them outside in the sun for several hours. Then I put them in this drawer on photographic plates like this and then I waited to see if they would give out any sunlight they might have absorbed.
Sanırım güneşte fazla kaldı.
I think he's been out in the sun too much.
Güneşte çok fazla kalırsan, yanarsın.
Stay out in that sunshine long enough, you get a third-degree burn.
Herhalde çok fazla tenis oynadım, güneşte kaldım ya da...
Definitely. It's just that I've had too much tennis or too much sun or...
Güneşte yanma konusunda tüm kadınlar çıldırıyor.
All women are nuts about gettin'sunburned.
Güneşte bıraktığım bir kaç resmim vardı.
I have some printing frames out in the sun.
Güneşte yatmış uyuyor, çok da rahat.
Lying there peaceful in the sun.
Güneşte gitmeyiz.
We don't go in the sun.
Güneşte fazla kalmış olamaz.
Couldn't have been in the sun long.
Güneşte kaldın sanırım.
You've been in the sun.
Öğlen güneşte çok kaldın galiba.
Maybe you were too hot this afternoon.
Bu güneşte kavrulmak gibi korkutucu.
It's scary, like being scorched by the sun.
Üstelik şimdi bu tatsız barış zamanında kaval dinleyip *, güneşte kendi gölgemi seyretmeye, çarpıklığıma yanarak vakit geçirmeye hiç niyetim yok.
Why... I, in this weak piping time of peace... have no delight to pass away the time... unless to spy my shadow in the sun... and descant on mine own deformity.
Dün fazla güneşte kaldım herhâlde.
- I must've had too much sun yesterday.
Güneşte çok mu kaldı?
He been out in the sun?
Haydi git güneşte oyna.
You go and play in the sun.
Güneşte kalmasam iyi olacak hanımefendi.
I'd better transfer out of the sun, ma'am.
Güneşte yanmış.
She is sunburned.
Suda batmaya ve güneşte boğulmaya gidiyorum.
I'm going to sink in the water and drown in the sun.
Hem de güneşte bronzlaşmışsın.
Also, you are very sunburned.
Deniz kıyısına bir kız getirmişti. güneşte yanmasını sağlamıştı sonra o soyulmaktan perişanken, sıcak bir ıstakoz gibi onu atmıştı.
He had brought a girl to the seashore, made her go out in the sun then when she was a mess of peeling, dropped her ilk e a hot lobster.
Güneşte otur.
Sit in the sun.
Eskilerin dediği gibi, Güneşte yanmış mürettebat, mutlu mürettebattır!
A sunburned crew is a happy crew! An old Navy axiom!
Charles, domatesler güneşte olgunlaşırken..... niye inek gibi çalışıyorsun?
Charles, why do you slave away while the tomatoes are ripening in the sunshine?
Güneşte uzanmak, palmiyeler, uçan balıklar...
Lyin'in the sun, palm trees, flying'fish...
Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
The only way was straight up up those steep, white streets in the sun, that was like a great white bone of a giant beast that had caught on fire in the sky.
Güneşte uzan
Lie in the sun.
Bu güneşte asla şapkasız çıkma dostum.
Never without hat in the bright sun, friend.
Roma'ya girerken seni ilk gördüğüm an güneşte parlayan o devasa taş hayvan üzerinde küçük altından bir oyuncak gibi Sezar'ı nasıl da kıskanmıştım.
From the first instant I saw you entering Rome on that monstrous stone beast shining in the sun like a little gold toy. ... how I envied Caesar.
Hiçbir şey, kimse, güneşte daha parlak ışık saçamazdı.
Nothing, no one, could possibly shine more brightly in the sun.
Belki bugün fazla güneşte kaldın.
Maybe you just got too much sun today.
Ben hiç güneşte yanmam.
Ι never go brown.
Anlaşılan güneşte iyice yanmışsın.
You're quite tan.
Neden şemsiye kullanıyorsun bu güneşte.
Why an umbrella, the sun schiint.
Güneşte yaşamak.
Living in the sun.
Tipik İtalyan erkeği işte, kediler gibi güneşte durmayı severler.
He's typical Italian, he likes to stay in the sun, like a cat.
Her gün en az iki saat güneşte kalmaları gerekiyor!
At least two hours of sun each day.
" İki küçük kızılderili güneşte oturuyordu
Two little Indians Sitting in the sun
~ Yağmurda, güneşte ~
Rain or shine
Güneşte yüzmek ve sörf
Just to swim and surf in the sun
Uykumda sesler duydum... bugün çok güneşte kaldım ve çok yoruldum.
I was sound asleep. I... I had so much sun and air today that I was dead tired.
Gördün mü, güneşte çok kalmış.
You've got it bad. Look. You see?