Rüzgâr Çeviri İngilizce
2,813 parallel translation
Ilık bir rüzgâr yumruk etkisi yaratabilir, değil mi?
A warm breeze can pack a punch, can't it?
Rüzgâr gibi geçti mi?
Gone With The Wind?
Rüzgâr, ağaçlar...
- The wind, the trees,
Bazıları rüzgâr nereye eserse oraya giden bir avare olduğunu söylüyor daha önce olduğu adamın bir kabuğu gibi.
Some say he just drifts around, Blowing wherever the wind takes him, A shell of the man he once was.
Biz çalışırken sen rüzgârın keyfini çıkarıyordun.
- Off enjoying the breeze while we do all the hard work.
Rüzgârı mı hesaplıyorsun?
Are you calculating the wind?
Rüzgâr senin lehinde olsa bile...
Even the wind isn't on your side.
Rüzgâr... hesaplaman değil üstesinden gelmen gereken bir şey.
The wind is not to be calculated but to be overcome.
Burası limanınız adanın rüzgâr altı tarafında anakara sahiline en yakın yerde ve ceset de uçurumun dibinde bulundu şurası, sanırım adanın batı kısmı anakara sahiline en uzak yerde.
Here's your harbor on the leeward side of the island closest to the mainland coast. And the body was found in Wrackers Cove which is here, I believe on the western side of the island furthest side from the mainland coast.
- Seni buraya hangi rüzgâr attı?
What brings you here?
Üstelik rüzgâr da var.
Plus there's wind.
Snips, şu ruhları rüzgârınla dağıt.
Snips, scatter these spirits to the winds.
Malvika bana aranızdaki oyunu anlattı da... mevsim rüzgârı... mısır koçanı, Cumartesi... kahve, rock n roll... ot mu?
Malvika told me about the game you two keep playing... monsoon... corn on the cob, saturday... coffee, rock n roll... rr... grass?
Söyle bakalım, kol kalkışında yan rüzgâr limiti ne?
Tell me, what is the maximum wind for a formation take-off?
Sizi hangi rüzgâr attı?
What are you doing here?
Kırk beş derece eğimli rüzgâr, dörtte üç rüzgâr hızı.
Forty-five-degree oblique wind. Three-quarter value wind speed.
Claire, birkaç anneyle yeni TV odamda "Rüzgâr Gibi Geçti" yi izleyeceğiz.
Hey, Claire, listen. Uh, if you want, some of the moms are gonna stay and watch "Gone with the wind" in my new screening room.
Hayır, "Rüzgâr Gibi Geçti" yi hiç izlemedim.
No, I never saw "Gone with the wind,"
DVD player'ım bozuldu da, "Rüzgâr Gibi Geçti" nin sonunu öğrenemedik.
Sorry. Well, my DVD player just broke, and none of us know how "Gone with the wind" ends.
Rüzgâr süsünü diyorum.
The mobile.
Rüzgârı sarması için, Araplardan kopyalanmış bir teknolojiyi üçgen şeklindeki yelkenleri kullanıyor.
For tacking into the wind, he uses triangular sails, a technology copied from the Arabs.
Seni buraya hangi rüzgâr attı?
What are you doing here?
Kar yağmaya başladı ve rüzgâr kıyıdan dışarı doğru esiyor. Yani buz kopup ayrılırsa, üstünde olmak istemeyiz.
It's started snowing and this wind is just blowing off-shore, so if all this ice heads out, we don't want to be on it.
Rüzgâr saatte 110 kilometre hıza ulaşıyor ve herkes çadırlara gidiyor.
Winds pick up to 70 miles an hour and everyone retreats to their tents.
Rüzgâr daha sonra yoğun kar yağışına dönüşüyor.
High winds then turn to heavy snow.
Burada, Antarktika Yarımadası'nda, değişen rüzgâr düzeni son 50 yılda sıcaklığı yaklaşık üç derece arttırdı.
Here, on the Antarctic Peninsula, the changing wind patterns have driven temperatures up by nearly three degrees Centigrade over the last 50 years.
Fırtınanın üçüncü gününde rüzgâr saatte 210km hızı görüyor.
On the third day of the storm, the winds hit 130 miles an hour.
Rüzgâr o kadar güçlü ki parafin ocağındaki pilot ateşi söndürüp duruyor. Bu yüzden sıcaklık düşüyor.
The wind's so strong, it's constantly blowing the pilot light out on the paraffin stove, so the temperature's dropping.
Dört korkunç günün sonunda rüzgâr duruyor. Mark ve Jeff de ekipmanlardan kurtulan olmuş mu, diye bakmaya gidiyor.
After four terrifying days inside the hut, the winds finally drop, and Mark and Jeff are keen to see what, if any, equipment has survived.
Tahmin edilemeyen hava ekibi üç kilometre uzaktaki sığınaklarına tırmanmaya zorluyor. Ve Mark rüzgârın hızını test etmenin yeni bir yolunu buluyor.
Unpredictable weather continues to force the team to climb the two miles back to the relative shelter of their hut, and Mark devises a novel way of testing the wind speed.
Şu vadiden yaklaşık bir buçuk kilometre kadar gideceğiz. Rüzgâr saatte 130km hızla esiyor gibi görünüyor.
So, we've got to now venture out and go about a mile up this valley, which looks like it's got about 80mph winds blowing down it.
Buz dünyasının son kalıntıları rüzgâr ve akıntıyla birlikte sürükleniyor.
The last remnants of the ice world drift with the wind and the tides.
Binanın eğimli kenarı rüzgârı saptırıyor.
The building's sloping edge deflects the prevailing wind.
Uğultulu rüzgâr ve ince oksijenli havada volkanın içine giden bir yol bulmaya çalışacaklar.
In howling winds and thin oxygen, their challenge is to find a way into the volcano itself.
Fakat rüzgâr almayan yamaçlarda karın altında yeni yaşamlar başlıyor.
But on lee-side slopes, beneath the snow, new lives are beginning.
Çünkü rüzgâr artarsa çok eğlenceli olabiliyor.
'Cause if the wind kicks up you could be in for some serious fun.
Bir sene rüzgâr balonlardan birini kaptı götürdü. Balonu vurmak zorunda kaldık.
One year we lost a balloon to a nor'easter, and we had to shoot it down.
- Seni buralara hangi rüzgâr attı?
What brings you out this way?
- Seninkiyle aynı rüzgâr.
Same as you.
Ya sert bir rüzgâr gelip hepsini uçuruverirse ne olur?
What if a strong wind came and blew it away?
- Hangi rüzgâr attı?
- What brings you here?
Kar taneleri hızlıca düşüyor, rüzgâr hoyratça esiyordu.
The snow fell fast and the wind blew wild.
Kıvrımlı kenarları rüzgârı saptırıyor ve üstünde durduğu sütunlar biriken kardan uzaklaşmak için yükseltilebiliyor. Her yıl 20 santimetre kar birikiyor.
I ts curved sides funnel the wind and it stands on stilts that can be raised to accommodate the build-up of snow which accumulates at a rate of 20 centimetres every year.
Bu öğlen, rüzgâr o kadar güçlü esiyor ki ağaçları sallıyor.
It's an afternoon where the wind is unrelentingly shaking the trees.
Sen bu mektubu okurken bu güçlü esen rüzgârı ve ağaçların sallandığını ben görebiliyorken senin de görmeni isterdim.
I hope that when you read this letter, it'll be an afternoon where the wind shakes the trees like this. In this way, I'd like you to be able to see what I saw.
Rüzgâr gibi gelen bu aşka böyle sefil bir aşka dayansam sen de beni sever misin?
{ / a6 } Must I continue this wind-like love, this useless love { / a6 } For you to love me
Yayını zaten gördüm....... ama rüzgârı hesaba katman ne yarar getirecek? !
I already saw your arrow.
Alttan biraz rüzgâr esiyor.
It's a little...
- Seni buraya hangi rüzgâr attı?
What brings you out here?
Rüzgâr artıyor.
The wind's rising.
Rüzgâr gibi koş bana ve coşkuyla karşıla.
Wash my briefs before you go!