Takip Çeviri İngilizce
50,248 parallel translation
Andy'i takip ediyordum.
I was following Andy.
Andy'i takip...
Following And...
Onları takip edersek, bizi doğruca Jadalla'ya götürürler.
If we can track them, they'll lead us right to Jadalla.
Carter'ın kamyonetini takasın yapıldığı yere kadar takip ettim, Carter ve Andy başka bir araca nakledildi ama onu aracı takip etmekte ciddi sıkıntı yaşıyorum.
I followed Carter's truck to the exchange site where Jadalla transferred him and Andy into a van, but I'm having trouble following the van.
Gittiği tarafta gizleneceği pek yer yok yani takip edebilmemiz gerekiyor.
Not a lot of cover in that direction so we should be able to track them.
O piçlerin veya devletin sizi takip edebilmesini istemiyorum.
I don't want those bastards or the government to be able to trace you, a'ight?
Onları takip edebilirsek, Jadalla'nın yerini bulabiliriz.
If we can track them, they'll lead us right to Jadalla.
Belki onu bu şekilde takip edebilirsin.
Maybe you can track him that way?
Telefonu takip edebilir misiniz ya da aradığı numarayı?
Is there a way to track the phone or the, the phone he called?
Hala takip edildiğimize dair işaret yok.
Still no sign of pursuit.
Aracını bulmalı, takip etmeli ve Rebecca'yı kurtarmalıyız.
We need to locate their vehicle, track them and recover Rebecca.
Bunu takip etmeden yapabilir miyiz?
Can we do that without being traced?
Konumunu takip edemediğimizi biliyorum. Ama onunla irtibat kurabileceğimiz herhangi bir yol var mı?
I know we can't track his location, but is there any way that we can contact him?
Geçen yıllar boyunca Poe kardeşlerin hayatlarını takip ettim.
In the years since, I've inquired what became of the Brothers Poe.
Emirlerini takip edeceğiz.
We will follow his orders.
Güneye doğru Flint'i takip ediyoruz... Kampa.
We, uh, follow Flint south... to the camp.
Ve planın şu anki adamı daha fazla takip etmek mi?
And your plan now is to follow that man into more of the same?
Takip edin beni kaptan.
Follow me, please, Captain.
Volker'i takip ediyorsun.
You're following Volker.
Beni niye takip ettirdiğini bilmek istiyorum.
I want to know why your men have been following me.
Takip ettiğim bir şirket - - Sıradaki.
- There's a great company...
Biz de onları havalandırma boşluğundan onları takip etmeye başladık.
So we started sending in teams to surveil through the ceiling of the men's room.
O andan itibaren orayı takip etmeye başladım, burayı değil.
So I started watching that instead of that.
Bizi takip etmeyi bırakır mısın?
Will you stop following us?
Sorun değil. Biz takip edebiliyoruz.
- It's okay, we'll watch it.
Senin adımlarını takip etmek istiyorum bugünlerde.
"I want to follow your footsteps" "these days.."
İfadeler, saldırının 10 dakika önce takip edilmek suretiyle planlanmış bir saldırı olduğunu göstermektedir.
The State plan is to show that the attack was premeditated as the defendants stalked her ten minutes prior.
Galiba onu takip edeceğiz.
I guess we just follow her.
Bu takip cihazını buraya getirerek mi?
Help bring us this tracking device here?
Yolu takip et.
Follow the road.
Girişten geçip yolu takip edeceksin. Köprüyü kör olsan bulursun.
You're gonna go right through that entrance, follow the path, you can't miss the bridge.
Beni takip etmemeni ısrar ediyorum.
I insist you not follow me.
Seni takip etmeyeceğim.
I will not follow you.
Beni mi takip ediyorsun?
Are you following me?
Seni takip için Vanessa mı gönderdi?
Did Vanessa send you to follow me?
Takip sonuç verdi.
The trace came through.
O restorana kadar takip etmemeliydim seni.
I shouldn't have followed you to that restaurant. It was stupid.
Demek istediğim emirleri takip etmenizdir.
What you mean is you just follow orders.
Onu takip etsek mi?
Should we follow her?
Bence kimse Tammy'yi takip etmemeli.
I don't think anybody should follow Tammy.
Bugünlerde çoğu insan sadece birilerini takip ediyor.
Most people these days are just followers.
Onu takip edin!
Follow him!
Böylece onu takip edebileceğiz.
Then we can track her down.
Booth, onu takip edebildiğim en uzak yer burası ve burada gliserin izi neredeyse yok gibi.
Booth, this is as far as I could track her and even here the glycerin is almost nonexistent.
Evet ve sonra da okumak ve bilgisayarlara erişmek için yerel kütüphaneye "kaçıyordum", böylece tüm arkadaşlarım ve meslektaşlarımı takip edebiliyordum.
Yes. And then "breaking" into the local library in order to read and also to access their computers so I can keep up-to-date with all my friends and colleagues.
Takip edemiyorum.
I'm not following.
Beni takip etmekten vazgeçin.
Please stop following me.
Hayatım boyunca onları takip ettim.
I've been following them my whole life.
Takip edilmeyi sevmezler.
They don't like to be chased.
Bütün ipuçlarını takip ettik.
Imbibe it.
Yolu takip edin.
- Lead the way.