Yarım Çeviri İngilizce
59,592 parallel translation
Şimdi yarım bırakırsan sonra gene hissedeceksin.
If you half-ass it now, you're gonna feel it later.
Her gece en az yarım şişe Delaney Şirketi kanyağı yuvarladığını biliyorum.
I know that you polish off at least half a bottle of Delaney Company Brandy every night.
Bir saat içinde, Kral'ın özel sekreteri tarafından röportaj yapacağım, Üç avukat ve yarım düzine katip.
In one hour, I will be interviewed by the King's private secretary, three attorneys and half a dozen clerks.
En azından yarım saat daha.
Another half an hour, at least.
O zamana dek hayatta kalmayı başarabilirsen kahvaltı yarım saate kadar hazır olacak.
Breakfast will be out in half an hour... if you can contrive to stay alive that long.
Yalnızca yarım bir adam.
Only half a man.
Fark ettim ki tam zamanlı işe kıyasla yarım zamanlı iş kat kat daha zor. Çünkü onca işinin arasında bir de başka iş aramakla uğraşıyorsun.
Turns out it's actually harder to have a part-time job versus a full-time job because in addition to doing all that work, you're out there scouring for another job.
Size yarım milyon dolar verebilirim.
Which I can supply... Half a million dollars...
Bunu yapanı bulduğunuzda bir yarım milyon dolar daha vereceğim.
And there'll be another just like it. When you've caught whoever's doing this.
Yarım saat sonra.
In 30 minutes.
Yükünü boşaltman için yarım saatte bir motosikletten iniyoruz.
We're on and off these bikes every half an hour, so you can go in there and unload.
O yüzden yarım saat sonra sizi okula götüreceğim.
So I'm going to take you to school in half an hour.
Zararlı maddelerden arınır ve sadece yarım saatliğine gelir.
He'd get decontaminated, and it would just be for a half hour.
O vuruşu yapar şaka yapmaz, böbürlenmez, yarım yamalak yapmaz.
He'll take that shot... no joke, no boast, no half-measures.
2005 yılında yarım düzine kadar film yaptım.
I did a half-a-dozen films in, like, 2005.
Ömrüm boyunca yarım bir porno izlemiştim.
I only saw half a porno my whole life.
Yarım saate yemek yiyeceğiz.
Dinner's in a half hour.
Yarım saat içinde.
In 30 minutes.
Yarım saat son hız giden iki tren için çok uzun bir süre değil mi?
Thirty minutes seems like an awfully long time for two trains going full speed, huh?
Yarım saat önce geleceğini söylemiştin.
Said you'd be here half an hour ago.
Yarın sabah paramızdan biraz alıp, nalbura gidip burayı biraz onaralım mı?
How about tomorrow we take some money, hit the hardware store and do this place up right?
Bir iki hafta önce Mumbai'de otelimde, gecenin bir yarısı ter içinde uyandım.
Couple of weeks ago in my hotel in Mumbai, I woke up in the middle of the night soaked in sweat, didn't know where I was.
Biliyorum tatlım ama aptal ve korkmuş olduğun için bu böyle. Bu yüzden burada kal ve kararını yarın ver, olur mu?
I know you do, honey, but that's because you're scared and stupid right now, so you just sit tight, and sleep on it, okay?
Avukatım, toprak yasası gereği Horace Delaney'in dul eşi olarak bu evin yarısına sahip olduğumu garanti etti.
My lawyer assures me that, as Horace Delaney's widow, by natural law of the land, this house is therefore half mine.
Bu yumuşak yaklaşım zaten gergin ve yorgun olan eylemcileri baskı altına almaya yarıyor.
Well, this'softly, softly approach is designed to put pressure on the gunmen, whom it's assumed are already nervous and getting tired.
Enverziyon tabakasında olduğumuzu bu yüzden yarın havanın sıcak ve sisli olacağını söyledim. Ayrıca kumarhanemizi serinleten klimamız olduğu için çok şanslı olduğumuzu anlattım.
Oh... that we're in the version layer, that it's gonna be hot and smoggy tomorrow, and I told him that we are so lucky to have air-conditioning cooling our casino.
Yarın şu Douglas Jones'u arayıp bir buluşma ayarlayalım.
Calling him tomorrow, this Douglas Jones... to set up a meeting.
Yarın tekrar ararım.
I'll try tomorrow.
Başkan yarın benimle görüşmek istiyor ve bu ricayı yerine getirmek için zamanımız var mı diye bakıyorduk.
The president is wanting time with me tomorrow, and we've been trying to ascertain whether... whether or not we can accommodate this request.
Yine gitmem gerek ama yarına bir uçuş ayarlarım artık.
No, I still have to go, but I'll get a flight out tomorrow instead.
Hugo, sana bahsettiğim osuruk yarışmasında şampiyon olan deli abimi hatırladın mı?
Hugo, remember I told you I had an ugly crazy brother who was the champion of farting?
- Yarın mı?
- Wait, tomorrow?
Yarın adımıza bir çek yazacaksınız, biz de memnuniyetle sizi salacağız.
Tomorrow... you're gonna write us a little check, and then we will be happy to get you the hell out of this place.
30 yıl yedim ama yarısını yatıp çıktım.
I got 30 years, but I only did half.
Artık gece yarısı otoparkta buluşacak kadar mı düştük?
Is this what we've been reduced to, Parking garages at midnight?
Ama onunla yarı yolda buluşmak... Onu senin ayağına gelmiş gibi yapmaz mı?
But meeting her halfway... shouldn't you make her come to you?
Hayatımın yarısını odaların içine girip çıkmak için bekleyerek geçiriyorum.
I spend half my life waiting to walk in and out of rooms.
Ve umarım yarına kadar giderim.
And hopefully gone by tomorrow.
Savaş kazanılana kadar bugün, yarın ve her gün yardım edeceğinize inanıyorum.
It is, I believe, to be expected, today, tomorrow, every day till the war is won.
Ama şimdi, buradaki adamları da katınca, mümkün olacağını düşünüyorum. O kölelerin yarısını bile savaşımıza katılmaya ikna edebilirsek o zaman gerçekten orayı geri alabilecek bir konumda...
But now, with the men we have here, I think it's possible, and if we could convince even half of those slaves to join our fight, we might then actually be in a position to take back...
Yarın defin törenindeki herkesi filme alıp ilk kurbanın cenazesindekilerle karşılaştıralım.
Tomorrow we have to film everyone at the burial and check them against the people at the first victim's funeral.
Yarım kalmış işler yok mu?
No loose ends?
Yarın saat 16 : 00'da İstihbarat Daire Başkanlığı'nda buluşalım.
Meet me at the Ministry of Information tomorrow, 1600 hours.
Yani yarın gidip müdürle görüşmek zorundayım.
And so now I have to go meet with him tomorrow.
Ama yalnızca sen geldin. Dolayısıyla yarınızı tedavi ediyorum.
And only you showed up, so I'm treating half the couple.
Kötü şöhreti olan çift yarık deneyini hatırlayalım.
Let's remember the infamous double-slit experiment.
Tıka basa yumurta sarısı yeme adlı yarışmaya mı katılmak istiyorsun?
You want to quit choking down yolks and get with the program?
Bence yarın oraya gidip kadını bulmamıza yardım edecek biri var mı, soralım.
So, I say that we go down there tomorrow... and we see if somebody can help us track her down.
Cooper. Makine işe yarıyor, tamam mı?
Cooper... it works, okay?
Bu gece demişken, haberin var mı, bilmiyorum ama 23.49'da yarı gölgeli ay tutulması var.
So, speaking of tonight, I don't know if you know this, but there's a penumbral lunar eclipse at 11 : 49.
Bu yarışma yarın mı şimdi?
So this contest is tomorrow?