Baskın Çeviri İspanyolca
7,762 parallel translation
Ve sen de bunlardan biri değilsin çünkü baskının getirdiği sistemden aylık maaş alarak, içeriden drama dersleri vererek savaşıyorsun.
Y no es simplemente otra cómplice teniendo un sueldo de un mal sistema de opresión, porque está luchando desde el interior con clases de arte dramático.
Pedro Hortua, FBI baskınından iki gün sonra Kolombiya'daki hasta babasıyla ilgilenebilmek için işi bırakmış. Ama şuna bir bak.
Pedro Hortua dejó su trabajo dos días después de la redada del FBI, diciendo que tenía que ir a cuidar de su padre enfermo a Colombia, pero mira esto.
Ama eğer bu evlilik mutlu ve uzun bir evlilik olacaksa baskın bir adamın bunu elinden almasına izin vermen doğru mu?
Pero si este matrimonio puede ofrecerles una larga vida de felicidad conyugal, ¿ es correcto dejar que alguien dominante se lo quite?
Evet, bi baskının ortasındayım.
Sí, estoy en medio de un busto.
Bu, bana baskın yaptı ve beni saçımdan tutarak sürükleyip pataklamaya çalıştı ve beni cafcaflı giyinen bir ibnenin sıkıcı şovuna götürdü.
Esta cosa irrumpe aquí y me saca arrastrándome del pelo, intenta darme una paliza y luego me lleva a un espectáculo aburrido de una transformista. ¡ Yo no soy una transformista, carajo!
- Mutlu Noeller. - Ben yine onu polis baskını sanmıştım.
- Pensé que era una redada.
İsyancıların baskını hikâyesini Sarah'ya da anlatır musun lütfen?
¿ Podrás contarle a Sarah la historia de la incursión rebelde?
Baskın var! İstediğiniz bu mu?
¡ Redada!
İki gün sonra polis evime baskın düzenledi.
Dos días después, la policía irrumpió en mi casa.
Bir memur ise saldırıdan yaralı olarak kurtulmayı başardı.... baskın düzenlediler.
Un oficial también resultó herido en el ataque. ATS Mumbai operó guiados por un informante y allanaron el recinto.
Ve bu baskın sayesinde sekiz terorist ele geçirildi.
Tuvieron éxito al matar a tiros a 8 terroristas.
- Bir baskın daha.
- Otra redada.
Baskın bir kişiliğim varsa ne olmuş?
Como tengo una personalidad dominante.
Yanında gittiği adam, kızıl sakallı olan köyümdeki baskını o yaptı.
El hombre con el que viaja, El hombre con la barba roja, El lidero el ataque de mi villa.
Başkan Hayes, içki dolabınıza baskın yapacağım. - Keyfin bilir.
Alcalde Hayes voy asaltar su mueblebar
Baskın yaptılar.
Y hubo una redada.
- Sence bu ünlü baskın mıdır?
¿ Crees que esta es la famosa redada?
- Baskın mı?
¿ Redada?
Valley Hastanesi doktorları cinayet kurbanı Matt Skokie'nin eşi Gwen Skokie'nin durumunda herhangi bir iyileşme olmadığını bildirdi, bu ikili yaklaşık bir ay önce bir ev baskını soygununda saldırıya uğramışlardı.
Los Doctores del Hospital Valley informaron que no hubo mejoras en el estado de Gwen Skokie, la esposa de la víctima de asesinato, Matt Skokie, casi un mes después de que fueran atacados en un robo con allanamiento de morada.
- Palavra. DEA ile yerel polis baskın yapınca ormana doğru kaçtım.
Y después huí a la selva cuando apareció la DEA con los federales.
Yerel haberlerde ise, dün gece Dedektif Tyler Burke önderliğinde gerçekleştirilen bir uyuşturucu baskınında, organize suçla adı geçen George Freemont öldü.
En cuanto a noticias locales, una redada de drogas anoche llevada a cabo por el Detective Tyler Burke resultó con la muerte George Freemont, un hombre de presuntos vínculos con el crimen organizado.
Siz çocuklar daha önce Gökdelen baskını yaptınız mı?
¿ Han saqueado un rascacielos antes?
Bu çok baskın bir isim. Çok güçlü.
Es un nombre muy dominante.
Genel Sekreterin bu konuda bize baskın çıkmak isteyeceğincen cidden şüpheliyim.
Dudo seriamente que el secretario general querrá ignorarnos en esto.
Ekipmanlarımızın yarısı baskınlardan kalma.
La mitad de nuestro equipo es de lo que incautamos en las redadas.
Duyguları baskın yaşamak yok kana susamışlık yok.
Sin emociones desmedidas, ni sed de sangre.
Ben de yer çekiminin üzerime ne kadar baskı yaptığını düşünüyordum çünkü sana karşı öyle duygular hissettim ki.
Estaba pensando cuánto me había afectado la gravedad porque había caído tan rápido a tus pies.
Baskına geldiler.
Pillaron al Rub-N-Tub.
Daha sonra Danny'ye baskı yaptığımda ayrıntıları hatırlamadığını söyledi.
Pero, cuando presioné a Danny después... dijo que no recordaba los detalles.
Çünkü eğer polisleri susturmasaydık baskı yapmaya devam edeceklerdi. Sarah'nın ölümünü araştırmaya başlayana dek.
Si no lo cerraban los policías seguirían... presionando hasta comenzar a investigar la muerte de Sarah.
Tacın verdiği baskıyı iyi bilirim.
He visto las presiones de la corona.
Her zaman kapısını 1940 yılına ait Joker'in 1. baskısı çalacak diye beklerdi.
Él siempre estaba esperando que el 1940 número uno edición de Joker, entrar a través de su puerta.
Burada ağır baskı altındayım ama Li-Na'yı teslim edersen Section 20 tekrardan kurulacağını sana garanti ederim.
Escucha, estoy apagando algunos fuegos por aquí pero te lo garantizo, tráela y me aseguraré personalmente de que la Sección 20 sea restablecida.
Baskı altında kalınca nasıl davrandığını göstermedi mi?
¿ Como se comportó bajo presión?
Birleşmiş Milletler'in Rusya'ya baskı yapmasını sağlayabiliriz.
Usa a la ONU para presionar a Rusia.
Wimbledon'da oynamak zaten zorken, bir de üstüne o kadar baskıyı ekleyin ve bir sihirbazın her an sizin omuzlarınızda belirme korkusu var.
Jugar en Wimbledon es bastante dificil a continuacion, anadir en la parte superior de que toda la presion y el miedo que podria parecer un mago sobre sus hombros en cualquier momento.
Ne kadar sahtekar olduğumu düşünseniz de, bilirsiniz baskıyı iyi yönetirim. Donald'ın yapamadığını da bilirsiniz.
Por más deshonesto que ustedes me crean, saben que puedo con la presión, pero Blythe no.
Ne baskını?
¿ De qué?
Bu yerlerde baskı var ve bildiğiniz gibi dönem de devam ediyor. ... bu yüzden çabuk olmalısınız.
Hay mucha presión por los lugares y como saben, los registros ya empezaron, así que hay que moverse rápido.
Birçok insan senin başarının üstünden geçiniyor. Üstünde çok baskı olmalı.
Muchos salarios dependen de tu éxito, debe de ser agobiante mantenerlo.
Kampüs güvenliği umursamaz tehlike arzetmekten polisin tutuklamasını istiyor, ve disiplin kurulu da okuldan atılması için baskı yapıyor. Vav.
La seguridad del campus quiere que lo arresten por negligencia peligrosa, y el comité disciplinario está presionando para que lo expulsen.
"Sevgili Beaver's Ridge, aşağıdaki makale sizin kainata bağnaz ve baskıcı bakış açınıza uyacak şekilde biçimlendirilmiştir." Şahane bir giriş cümlesi.
"Querido Beaver's Ridge, el siguiente artículo ha sido modificado..." "para adaptarse a su estrecha y oprimida visión del universo." Es una grandiosa frase inicial.
Bu davanın koparacağı gürültü de ibretlik bir ceza verilmesi için baskı oluşturur.
Y con el escándalo que atraerá este caso, presionaran para que duela.
Başının altına biraz baskı uygulayın.
Hágale un poco de presión bajo su cabeza.
Basının baskısı üstümüzde olacak.
la prensa se echará encima.
Bazılarına göre devleti temsil ediyor. Sınıf sistemi veya herhangi bir baskı türünü.
Para algunos, representa el gobierno, el sistema de clases o la represión.
Saigon'da Başbakan Ky'nin Budist isyancılara baskısı devam ederken Güney Vietnam'ın Budist lideri Tri Quang da tutuklandı.
La agitación en Saigón continúa así como la mano dura del Primer Ministro Ky que incluye el arresto del líder budista Tri Quang.
Durum anlaşılsın diye söylüyorum, bu kol atardamarına baskı yapıyor.
Ohh! Sólo para que quede claro, este es presionado en su arteria braquial
Altında olduğum baskıyı anladığını sanmıyorum.
Creo que no entiendes el tipo de presión al que estoy sometido.
Dahlia'nın savunmasını kırması için ona ihtiyacım var. Psikolojik baskı yaratacağım sonra ikinizi de geberteceğim.
Verás, necesito que debilite las defensas de Dahlia, un poco de guerra psicológica antes de matarlas a las dos.
Romanımın imzalı ilk baskısı.
Esto es un ejemplar firmado de mi novela.