Dayanın Çeviri İspanyolca
2,785 parallel translation
Dayanın.
Esperen "
Dayanın beyler!
¡ Aguantad, chicos!
Dayanın, onu açmanın bir yolunu bulacağız.
Esperen, encontraremos una manera de abrirla.
Bekleyin, dayanın biraz.
¡ Sí, sí, ya voy! ¡ Un momento, tranquilos!
Neredeyse sonuna geldik, dostlar Dayanın.
Casi llegamos, muchachos.
Tetikte kalın, Bayan Sands ve dayanın.
Vigile, Srta. Sands, y téngame paciencia.
Dayanın, dayanın.
Aguanta, aguanta.
Dayanın millet.
Aguarden.
Dayanın!
Esperen.
Hadi dayanın
Me gusta estas armas. ¡ No hay necesidad de recargar!
Biraz daha dayanın.
- Vale, chicos, esperad.
Zihin ve inanç testi olmasının yanında... Ayrıca bir fiziksel dayanıklılık testidir de.
No es una simple prueba mental y de voluntad, también lo es de resistencia.
Ama dayan Amy, çünkü olacaksın.
Pero aguanta, Amy, porque lo vas a estar.
Bir şeyler elde edebilmek için mücadele etmeniz gereken kendinizi korumak için sürekli arkanızı kolaçan ettiğiniz başkalarına güvenmemeyi öğrendiğiniz bir dünyada mı büyüyorsunuz ya da, karşılıklı ilişkilere, ortak paylaşıma ve dayanışmaya bağlı güvenliğiniz diğer insanlarla kurduğunuz güzel ilişkilere dayalı empati kurmanın önemli olduğu bir toplumda mı büyüyorsunuz...
¿ Estás creciendo en un mundo donde tienes que pelear por lo que puedes conseguir ; vigilar tu espalda ; valerte por ti mismo ; aprender a no confiar en otros...? ¿ o estás creciendo en una sociedad donde dependes de la reciprocidad, la mutualidad, la cooperación, donde la empatía es importante, donde tu seguridad depende de tener buenas relaciones con otra gente...?
Bu şu gerçeğe dayanır ki, piyasa sistemi "maliyet verimliliğini" gerektirir ya da üretimin her safhasında oluşan her masrafın azaltılmasını.
Esto se debe al hecho de que el sistema de mercado exige que "la rentabilidad" o la necesidad de reducir los gastos existe en todas las etapas de la producción.
Tabii ki küçük bir kısmı yaptıklarını maskelemek için tartışılmasını samimi bir şekilde kabul eder gibi görünürken çoğu zamanda dayanıklı ve sürdürülebilir bir malın yaratılmasına sebep olabilecek yeni teknolojik gelişmeleri görmezden gelecek ve hatta baskı ile sindirecektir.
Mientras muy pocos, por supuesto, admitirían categóricamente tal estrategia, lo que hacen es enmascararla dentro del fenómeno de la Obsolescencia Intrínseca que acabamos de discutir, a menudo ignorando, o incluso suprimiendo nuevos avances en la tecnología, que podrían crear un producto más sostenible y duradero.
Yani, yeterince savurgan olmasa bile, sistem yapısı gereği en dayanıklı ve randımanlı malların üretilmesine izin veremez Planlı Eskitme bir malın kullanılabilir olduğu sürenin uzamasının döngüsel tüketimin sürekliliği için ve dolayısıyla pazar sisteminin kendisi için kötü olduğunu kasıtlı olarak kabul eder.
Entonces, por si no fuera suficientemente derrochador que el sistema inherentemente no pueda permitir que se produzcan los productos más duraderos y eficientes, la Obsolescencia Planificada reconoce deliberadamente que cuanto más tiempo esté operativo un producto peor es para el mantenimiento del consumo cíclico y, por tanto, del mismo sistema de mercado.
Amerikan rüyası sınır tanımayan tüketim temeline dayanır.
El sueño americano está basado en el consumismo desenfrenado.
merong yenmek için bütün dayanıklılığını kullandı inancı var, belki de ona güç veren buydu
Se requerira de mucha determinacion para ganar la pelea O quizas fue el destino
Yüzeyin pürüzsüz olmaması, yapılan kaynağın yüksek basıncın etkisine karşı dayanıksız olmasına sebep olmuş.
Las impurezas en la soldadura dejan pequeñas grietas que al llenarse de agua se vuelven vulnerables a grandes tensiones.
Anlaşmanın temeli bize önce burada doğruyu söylemen sonra da duruşmada doğruyu söylemene dayanıyor.
Su acuerdo de cooperación con nosotros está basado en decir la verdad... Primero con nosotros ahora, y luego cuando suba al estrado.
Yoganın güzelliği, onun samimiyetine dayanır.
La belleza del yoga está en su simplicidad.
Şehir hayatının zorluklarına dayanıp dayanamadığını görmek için daha çevre dostu bir şeylere karşı yarıştıracağız...
Para ver si puede soportar los rigores de la vida en la ciudad, Vamos ha hacerlo competir contra algo más ecológico...
Fiziksel dayanıklılık sınavını bile. Eminim Bay Whittaker bundan nefret ederdi.
Incluso el examen físico, del que estoy seguro el señor Whittaker daría fe.
Bu görev araçlarımızın dayanıklılığını ölçecek ve hangimizin en iyi arabayı aldığını anlamamıza yardımcı olacak.
Este reto de viaje probará la resistencia de nuestros vehículos, Y nos da también la oportunidad perfecta para conocer lo que hemos comprado.
Bu gece yapmaya hazırlandığın şey kesinlikle bir seçime dayanıyor.
Lo que te estás preparando para hacer esta noche incuestionablemente es una elección.
Sen dayanıklısın, Sally.
Eres fuerte, Sally.
Soruşturmanızın gidişatı tuvaletteki duvar yazılarına dayanıyor demek ki.
Sus investigaciones parecen llevarse con algo que leyó en la pared de un baño.
Dayanırsın sen, tatlım.
Ah, lo conseguirás, cariño.
Oh, onu krema, tuz ve et suyu ile bastırabilirsin. ama dışkı hakkındaki şu şey- - dayanıklı olmanın bir yoluydu.
Oh, se puede cubrir con nata, salsa y sal, pero eso es lo que tiene la orina... tiene una manera de persistir.
Onlar, atlarının hızını ve dayanıklılığını yabani kısrakları yakalamak için kullanmalılar.
Deben utlizar la resistencia y la velocidad de sus caballos para capturar yeguas salvajes.
Ulaana atının arkasına dayanarak gücünü ve ağırlığını kullanarak tayın çekmesine karşı dayanıyor.
Ulana se reclina sobre su caballo, para hacer más fuerza con su peso y aguantar los tirones del potro.
Ağrısının dayanılmaz olduğunu söylüyor.
Dice que el dolor es insoportable.
Dayanırsınız.
Puedes manejarlo.
Vikingler gibi dayanıklı olanlar bile doğa olaylarını anlamlandırmak için doğaüstü varlıklara inandılar. Şimşekler ya da fırtınalar gibi.
Así que incluso las personas tan duras como los vikingos creía en los seres sobrenaturales para dar sentido a los fenómenos naturales, como un rayo o las tormentas.
Dayan! Paramın karşılığını alacağımı söylemiştin. İnan bana.
¡ Espera! Me prometiste más por el dólar.
Dayanıyor ama sınırda.
Aguantando, más o menos.
Role 3'teki vazifemizin ustalığımızı ve dayanıklılığımızı sınamak olmadığını bazen unutuyoruz. Bazen şansımızı zorlama dürtüsüne teslim oluyoruz.
Porque a veces es difícil ver nuestro trabajo en la Compañía 3 como otra cosa que no sea un test sobre nuestra ingenuidad y nuestra resistencia, y ocasionalmente, nos sentimos abrumados con la probabilidad de empujar las probabilidades.
Aşağı inerken bana dayanırsın.
Te deberás apoyar sobre mi cuando bajemos.
Çünkü kadın acayip güçlü ve dayanıklı anne.
Porque, mamá, ella es sorprendentemente fuerte y... fibrosa.
Hastalık Kontrol Merkezi tarafından ilaca-dayanıklı tüberküloz salgını konusunda anons yaptırmalıyız.
Bueno... podemos hacer que el CDC anuncie una fuga de una cepa de tuberculosis resistente a la vacuna.
Hayatının bir döneminde,.. ... dayanılmaz bir duygusal travma yaşadı.
En algún momento de su vida, experimentó algún trauma emocional insoportable.
Hikayemiz başlangıcı kâinatın başlangıcına dayanıyor.
Nuestra historia empieza con el comienzo del universo.
3G ve 4G'de nahoş bir hal alıyor. 5G olduğundaysa işler nahoşluğun sınırına dayanıp bayılmaya kadar gidiyordu.
Cuando vas a 3G y 4G, es desagradable y en 5G, para mí, fue la frontera entre lo desagradable y el desmayo.
Sınırlı kapasiteniz ile yinede çok şey başardınız, ama sonuçta yarattığınız ortamda yaşamaya devam edemiyecek kadar aç gözlü ve dayanıksızsınız.
Lograron mucho con su limitada capacidad pero últimamente fueron muy codiciosos y demasiado frágiles para perdurar en el ambiente que crearon.
Sponsor şirketler, zamanı gelmeden önce denize dayanıklı olup olmadığını kontrol etmemizi ona göre rekor kırabilmesi için yaşının fazla olup olmadığını öğrenmemizi istiyor.
Los patrocinadores corporativos quieren que revisemos que esté apta para el mar antes de que el reloj marque "eres demasiado vieja para imponer un récord".
Sponsor şirketler, zamanı gelmeden önce denize dayanıklı olup olmadığını kontrol etmemizi ona göre rekor kırabilmesi için yaşının fazla olup olmadığını öğrenmemizi istiyor.
Los patrocinadores quieren que revisemos a la marinera antes de que el reloj marque "demasiado vieja para establecer un récord."
Bu işi yapıyorsan dayanıklı olacaksın.
- Estuve... Debes ser fuerte en este negocio.
Hakikaten dayanıklıymışsın!
Sí que eres duro.
Julian'ın radikal zaman görüşü, Wheeler-DeWitt denklemi denilen 1960larda ortaya çıkan Einstein'ın görelilik kuramıyla, kuantum mekaniklerini birleştirmeye çalışan matematiksel bir uygulamaya dayanıyor.
La visión radical del tiempo de Julian creció a partir de la ecuación de Wheeler-DeWitt, un ejercicio matemático de los años 60 que buscaba reconciliar la Relatividad de Einstein con la Mecánica Cuántica.
RR değişkenliği gibi senin anlayamayacağın şeylere ve dört ay önce sanat projesi için kafasını kazıtması gibi anlayabileceğin şeylere dayanıyor.
Está basada en cosas que no puedes entender, como la variabilidad del RR y en algunas cosas que sí puedes... Eso fue una crítica a la sociedad- -
dayan 712
dayanamıyorum 241
dayanamadım 49
dayanamıyorum artık 51
dayanılmaz 25
dayan dostum 17
dayanamayacağım 24
dayan biraz 56
dayanmalısın 17
dayanamıyorum 241
dayanamadım 49
dayanamıyorum artık 51
dayanılmaz 25
dayan dostum 17
dayanamayacağım 24
dayan biraz 56
dayanmalısın 17