Gidip Çeviri İspanyolca
74,203 parallel translation
Ben de Pasifik Zirve yürüyüşüne gidip bir geceliğine yıldızları falan izleyip sonra manikür pedikür yaptırmaya giderim.
Yo estaba pensando en ir al Sendero del Macizo del Pacífico a pasar una noche o, ya sabéis, solo una noche bajo las estrellas y después, sin duda, una manicura y una pedicura.
Neden gidip ne istediklerini öğrenmiyorsun?
¿ Por qué no vas a ver lo que quieren?
Gidip şu işi düzelteceğim. Olduğun yerde bekle.
Lo solucionaré, así que espera ahí.
Gidip düzgün bir yer...
Sólo... Intento... encontrar...
Gidip paspası getireyim.
Voy por el limpiador.
Sen gidip arkadaşlarınla prova yap. Küçük Peter Pan'ım benim.
Ahora ve a ensayar con tus amigos, mi valiente Peter Pan.
Bak, sen salona gir, ben de sahne arkasına gidip Dolly'ye bakayım.
Mira, ¿ por qué no entras al auditorio? Debo ir a ver a Dolly al camerino.
Gidip onunla konuşmalısın.
Deberías hablar con él.
Bu gece buradan çıkabilirsem gidip bir kontrol edeceğim.
Iré a verlo. Si puedo salir de aquí esta noche.
Siz gidip biraz uyu.
Váyanse a dormir un poco.
Richard, eve gidip şirketteki arkadaşlarına binlerce kullanıcısı olan böyle bir uygulama yerine başka bir şey deneyeceğini söyleyemezsin.
Richard, dime que no piensas ir a casa a decirles a los muchachos que, aún con el aumento de usuarios, quieres cambiar.
Arkadaki ağaçlığa gömdüm onu bir taşla da işaretledim olur da gidip ziyaret etmek istersin diye.
Lo puse en el bosque atrás, y lo marqué con una piedra, en caso de que quieras, como, ir a visitarlo.
Ahı gidip vahı kalan araba artık senin ölü karı.
Ahora es tu retrete, mujer muerta.
Oxford'a gidip, orada bir cemiyet kadınıyla tanışacaksın.
Irás a Oxford, conocerás a una dama de sociedad.
Kaptan, rüzgar gibi gidip döneceğine yemin etti. Kimsenin gitmediği hızda okyanusu aşıp Essie'nin ellerini çabucak geri döneceğine.
El Capitán tiró del arnés de cuerda al máximo para regresar más rápido a los brazos de Essie que cualquier hombre que haya cruzado el océano.
Bugün rıhtıma gidip kapıları tekmelemeye başlıyoruz.
Iremos a los muelles y a echar puertas abajo hoy mismo.
Carmine, Jim'in ona gidip babasının ölümünü sorduğunu söyledi.
Carmine nos dijo que Jim vino haciendo preguntas sobre la muerte de su padre.
Nezarete gidip ondan haber alan var mı diye bakacağım.
Me dirijo a la oficina para ver si alguien sabe de él.
Benim gidip Komiser Singh'le konuşmam gerekiyor. Birazdan dönerim, olur mu?
Tengo que ir a ponerme al día con el capitán Singh, así que volveré en un rato, ¿ vale?
- Gidip onunla konuşayım mı?
¿ Debería ir a hablar con él?
Hayır, gidip Cecile ve Joanie'ye bakacağım.
No, voy a ir a ver a Cecile y Joanie.
- Ben CCPD'ye gidip bizi Yorkin'e yönlendirebilecek bir şey var mı diye bakacağım.
Voy a ir al Departamento de policía de Central City, para ver si puedo encontrar algo que pudiera llevarnos a Yorkin.
Arkadaşlarımızdan biri paralel bir dünyada kaybolmuş biz de gidip onu geri getireceğiz.
Un amigo nuestro está perdido en una Tierra paralela y vamos a ir para traerlo de vuelta.
Hadi gidip Harry'yi bulalım.
Vamos, chicos. Busquemos a Harry.
- Ben... - Geçmişe gidip onu kurtardın.
- Regresaste en el tiempo y la salvaste.
Kara ve Barry'yi şu anda bulundukları dünyadan geri getirmek istiyorsanız bunu gidip kendiniz yapabilirsin.
Si queréis que Kara y Barry vuelvan del mundo en el que están, podéis ir a buscarles vosotros mismos.
Gidip başkasına da ders mi vereceksin?
¿ Vas a enseñarle una lección a otra persona sin más? Sí, eso es exactamente lo que voy a hacer.
- Gidip sana çilekli jöle almamı ister misin?
- ¿ Quieres que salga y te compre algunas gelatinas de fresa?
Ayrıca geleceğe gidip döndüğümde hiç gitmemişim gibi olur.
Además, puedo ir al futuro y estar de regreso como si nunca me hubiera ido.
- Hayır, gidip döndüm.
No, ya fui y ya regresé.
- Zamansal bir kopya. Geçmişe gidip kendinle karşılaştığında ortaya çıkar.
Un duplicado temporal... creado cuando volví atrás en el tiempo y te encontraste a ti mismo.
Oraya gidip, bu Coolidge olayını erteleyebilir miyiz diye bakacağım.
Iré ahí a ver si puedo retrasar toda esta situación de Coolidge, ¿ vale?
- Zamansal bir kopya. Geçmişe gidip kendinle karşılaştığında ortaya çıkar.
Un duplicado temporal... creado cuando tú regresaste en el tiempo y te encontraste a ti mismo.
Oraya gidip, bu Coolidge olayını erteleyebilir miyiz diye bakacağım.
Iré allá a ver si podemos retrasar todo este asunto de Coolidge, ¿ de acuerdo?
Barry, ARGUS'tan güç kaynağını çalmasına yardım etmesi için geçmişe gidip Snart'ı almış.
Barry regresó en el tiempo para conseguir la ayuda de Snart para robar la fuente de poder de ARGUS.
Biz çocukken, her yanlış bir şey yaptığında saklanırdı, ta ki ben yanına gidip her şeyin yoluna gireceğini söyleyene kadar.
Cuando éramos pequeños, solía esconderse cada vez que hacíamos algo mal, hasta que le encontraba y le decía que todo iba a estar bien.
Peki kızlar neden gidip elbiselerinizi değiştirmiyorsunuz?
Muy bien, niñas, por qué no vais a cambiaros los vestidos, ¿ vale?
- Gidip çantanı al maymuncuk.
Monito, vete a por la mochila.
Eğer istediğin buysa gidip senin adına bu bilgiyi kendisine iletecek değilim.
No voy a darle esa información por ti, si es lo que estás pidiendo.
Gidip de sana vuracak bir şey bulayım.
¡ Simplemente puedo buscar algo con lo que golpearte!
- Cehenneme gidip profesör ile konuşacağım.
Voy a aparecerme en el infierno y tener una charla con el profesor. ¿ Qué?
Beni öldüreceksiniz, cehenneme gidip profesörle konuşacağım formülü alacağım ve sonra beni geri getireceksiniz.
tú me matas, yo voy al infierno, interrogo al profesor, obtengo la fórmula y luego tú me traes de vuelta.
Daha önce tek başıma gidip geri geldim, sorun olmadı.
Bueno, ya bajé y volví antes una vez, no supuso un problema.
- Birinin gidip onu getirmesi gerek.
Alguien tiene que bajar ahí y sacarlo.
- Ben gidip getiririm.
Bajaré y lo traeré.
Gidip Mirabel'i alayım.
Iré a buscar a Mirabel.
Tek istediğimiz seni aradığımızda söylendiği yere gidip, söylenen şeyi yapman.
Todo lo que pedimos a cambio es que cuando llamemos, vayas donde te digamos y hagas lo que te digamos.
Tamam ben gidip cesede bakacağım.
Muy bien. Vale, voy a ir a ver el cuerpo.
Tamam gidip müşterilerine bakalım.
Muy bien, vale, comprobemos sus clientes.
- Gidip konuşalım mı?
- Espero que mi amor por la ciencia... - ¿ Hay que ir a hablar con él?
- Sağ salim gidip gelin.
Cuídate.