Halıma Çeviri İspanyolca
67 parallel translation
Siz benim sihirli halıma atlayın...
Escuche, suba a mi alfombra mágica...
Sen uçan halıma bin, yeter, uçalım, gidelim uzaklara.
Tú súbete a mi alfombra mágica y nos iremos lejos de aquí.
Muffy... Halıma son kez çiş yaptın.
Muffy, hiciste el último pis en mi alfombra.
Halıma kusmazsan çok memnun olurum.
Le agradecería que no vomitara en la alfombra.
O zaman benim halıma gelip bir bak.
Entonces deberías echarle un ojo a mi alfombra.
- Halıma ne oldu?
¿ Qué tiene mi alfombra?
Walter, halıma işeyen o Çinliye, gidip bunu fatura edemem...
Walter, el chino que me meo la alfombra, No puedo mandarle la cuenta.
Yani, gelip şahsen halıma, işediğinizi mi soruyorsunuz?
Usted quiere decir, si usted personalmente vino y... meo sobre mi alfombra? ¡ Alo!
Halıma kan bulaştırmamaya çalış.
Trata de no manchar la alfombra.
Işıkları açabilir misiniz lütfen... işiniz bittiğinde ve lütfen o pis çizmelerle değerli halıma basmayın.
Te importaría apagar las luces... cuando termines y por favor... saca esas sucias botas de mi alfombra.
Evet, halıma işeyen birini de gördüm.
Sí, y también lo he visto cagarse en mi alfombra.
- Halıma öyle yapmayı kes!
- ¡ Deja de hacerle eso a mi alfombra! - Sí, esto es lo que Benji haría.
Jake, halıma tükürmeyi bırak!
Jake, deja ya de escupir en mi alfombra.
Salyaların halıma akıyor.
Quieta, chica. No babees en mi felpudo.
Lütfen halıma kırıntı dökemeyin.
Y, por favor no dejen migajas en mi alfombra.
Bir kaniş halıma işemiş.
Un poodle se hizo pis en tu alfombra.
Hepiniz gelip sihirli halıma oturmalısınız.
Tenéis que sentaros en mi alfombra mágica.
Hayır. Halıma işer, ayakkabılarımı yer.
Ella hará pis en mi alfombra y morderá mis zapatos.
Earl, ben de tam Tek Göz William'a, senin yeni halıma işediğini anlatıyordum.
Earl, justo le contaba a William Un Ojo sobre la vez que orinaste en mi alfombra nueva.
- Bir şeyi kanıtlamak için kendi halıma kusmamı?
¿ Vomitar en mi alfombra para probar algo?
- Dostum! Halıma şarap mı döktünüz?
derramaste vino en mi tapete?
Burada olmanın tek sebebi kirli paspas suyunu halıma dökerek benden intikam almak.
- El tema es que- - - Que tú sólo estás aquí para vengarte derramando agua sucia del trapeador sobre mi alfombra.
Yeni halıma damlatıyor.
esta goteando en mi nueva alfombra.
Halıma biri mi işedi?
¿ Alguien orinó sobre mi alfombra?
Halıma tükürdün!
¡ Escupiste en mi alfombra!
Biliyorum. Yüzü kıpkırmızıydı ve teri halıma akıyordu.
Era rojo y chorreando sudor en mi alfombra.
Onu küvete koydum çünkü kanı İran halıma akıyordu.
Lo metí a la bañera porque la sangre estaba manchando mi alfombra.
Bir subay ve hanıma yakışmayan bir hal.
Esta conducta no es propia de un oficial y una dama.
Hal Crane'in dikenli tel çekmeye cesaret edeceği hayatta aklıma gelmezdi.
Nunca creí que Hal Crane fuera capaz de tender el alambre de púas.
Hal Discovery'yi yardıma gerek duymadan çalıştırabilirdi. Böylece görevi tek başına tamamlayacağı şekilde programlanmasına karar verildi. Ekibe bir şey olur ya da ölürlerse diye.
Como Hal podía operar el Discovery sin asistencia humana, se decidió... que fuese programado para completar la misión él solo... por si la tripulación resultaba herida o muerta.
Sanki altıma uzun bir halı serilmişti. Bunlar alglerdi!
Como una alfombra larga tendida justo debajo de mí. ¡ Eran las algas!
Hal böyle olunca kar deliği yüzey olarak alırsak, zamanda yansıma olarak kend kendimizi görürüz.
Y en este caso estaríamos mirando a la superficie. de un horizonte final y viendo un reflejo anterior en el tiempo de nosotros mismos.
Walter, bu herif benim halıma işedi...
Walter, el meo en mi alfombra.
Ve, herifler benim halıma işediler?
¿ Y ellos mean en mi alfombra?
Benim lanet halıma işediler ya!
Ellos mean en tu alfombra de mierda.
18. yüzyıla ait İran halıma saygı göster.
Respeta la alfombra persa del siglo 18.
"Hayatıma sörf yapabilirsin, Beni uçan bir halıyla götür"
Darla.
Annemin halı dokumada onlara yardıma gelemeyeceğini söyle.
Diles que mamá no puede ir a ayudarles a tejer la alfombra.
Yapamam hal, o çok küçük ve yardıma muhtaç...
No puedo evitarlo. Él es tan pequeño, y necesitado...
Çöpten kan lekeli halıyı geri isteyerek canımı sıkacağı da aklıma gelmezdi.
No creí que iba a pedirme que escarbe una alfombra manchada de sangre de un basurero, tampoco.
Eve dönüş bir bakıma seksi bir hal alıyor ama.
Pero hace que volver a casa sea sexy.
"Evdeki durumum katlanılamaz bir hal aldı..... şu an yaptığım şey pek çok insanın yaygın olarak yaptığı bir şey ; yorucu hayattan uzaklaşıp son günlerimi yalnız başıma huzurlu bir şekilde geçirmek."
Mi posición en la casa se ha vuelto intolerable. Lo que estoy haciendo ahora es lo que la gente ha hecho comúnmente... dejar su vida mundana atrás... para pasar sus últimos días en paz y soledad.
Serdiğiniz halı ayaklarıma bayram ettirdi.
PRENSA Me gusta tu alfombra en mis pies.
Carson'ı ve müvekkilini güvenli bir yere götürdüm ve sonrasında hatırladığım tek şey yerde halıyı öperken içimin dışıma çıkmasını engellemeye çalışıyordum.
Puse a salvo a Carson y a su cliente, y... lo siguiente que recuerdo, es a mi en la jodida alfombra intentando mantener mis tripas dentro.
Halı reklamı parası aklıma geldi, lafı gelmişken.
Lo que me recuerda... Tengo que recoger el cheque.
Ve yolculuk sırasında halılarıma dokunmayacaksın tekrar söylüyorum dokunmayacaksın.
Y mientras estés a bordo no debes, repito, no debes tocar ninguna de mis alfombras.
Bunun bir polis memuruna saldırmanın, senin için çok kötü bir hal alabileceğini söylemek zorunda olmadığıma eminim.
Estoy seguro que no tengo que decirles que esto puede caerles duro a ustedes, atacar a un oficial de policía.
Pekala, bana yargılar gözlerle istediğin kadar bakabilirsin ama yaşamım kötü bir hal almıştı. Ben de eski bir arkadaşıma ulaştım ve bu bana iyi geldi. Bu beni berbat bir insan yaptıysa da kusuruma bakma.
Ok, puedes mirarme con todo el juicio que quieras, pero mi vida se estaba viniendo abajo, así que me acerqué a un viejo amigo, y me sentí bien, y lo siento si eso me hace una terrible persona.
Seninle müttefik olmaktan kendi adıma büyük zevk duyarım, Hall Jordan.
Me encantaría aliarme contigo, Hal Jordan.
Seni şeyden beri görmüyorum... Seninle kırmızı halıda röportaj yaptığımdan ve bana programıma çıkacağına dair söz verdiğinden beri.
No te había visto... desde... desde que te entrevisté en la alfombra roja y prometiste venir a mi programa.
Sonra yanıma geliyorsun, tekrar tekrar flört ediyorsunuz üstüne öpüşüyorsunuz muhteşem melodilerimi dinliyorsunuz, mükemmel şarabımdan içiyorsunuz gidip harika halımın üstüne döküp gülüyorsunuz.
Y entonces venís, flirteáis y flirteáis y flirteáis y flirteáis, y beso y beso y escucháis mis alucinantes temas, bebéis mi maravilloso vino, entonces lo derramáis por encima de mi preciosa alfombra... Y os reís de ello.