English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ K ] / Kayalık

Kayalık Çeviri İspanyolca

547 parallel translation
Kayalık Dağlar Kürk Şirketi, ölene kadar Glass'ın yanında kalacak iki kişiye 70 dolar ikramiye verecek.
Hay 70 dólares de bono en las Montañas Rocallosas de la compañía para dos hombres, que se queden atrás con Glass, hasta que todo termine.
Derinlik, 12! Deniz dibi kayalık!
¡ A la marca 12, fondo rocoso!
Deniz tabanı kayalık!
Fondo rocoso!
Bir balık bile bu kayalıklardan...
Las rocas son gruesas, un pez no podría pasarlas...
- Kayalık Dağlar'da avlandınız mı hiç?
- ¿ Alguna vez has pescado en las Rocosas?
Kayalık kuzeninizle maymun arkadaşını aramak için çok büyük bir yer.
El macizo es demasiado grande para recorrerlo buscando a su prima y al mono blanco.
Kayalık.
Macizo.
Kayalık gittikçe azalıyor.
Aquí el macizo desciende gradualmente.
Yirmi altı kulaç, dip kayalık.
26 brazas, el fondo es de piedra.
Kayalık Ozark çiftliğinde çalışmanın ne kadar kazandırdığını bilirsiniz.
Ya saben lo rico que se hace uno con una granja en esas montañas rocosas.
Doğal kayalık yapı onu saldırıdan koruyor.
Unas formaciones rocosas le protegen.
Kayalık!
¡ El arrecife!
Kayalık gemiyi ikiye bölerken kadın çığlığına benzer bir ses duydum.
Cuando el arrecife destruyó el corazón del barco... gritó como una mujer.
Kayalık tabu.
Macizo tabú.
Kayalık tabuymuş, hadi oradan.
Macizo tabú, vaya tontería.
Verilen ifadelerden de anlaşılacağı gibi Çocuk müvekkillerimle birlikte yaşadığı Kongo'da "kayalık" olarak bilinen yerden alınmıştır.
Las declaraciones dicen que a Boy se lo llevaron de la jungla de un lugar del Congo conocido como "el macizo" donde vivía con mis clientes.
Bu arada Tarzan kayalıkta balık var mı?
Por cierto, Tarzán. ¿ Qué tal la pesca en su macizo?
Kendini Macellan gibi Şili'nin kayalık sahilinde buldu.
Cuando levantó la niebla... vio que se dirigía derecho por el Estrecho de Magallanes... hacia el norte, por la costa rocosa de Chile.
Size anlatmak üzere olduğum olaylar iki hafta önce İskoçya'nın batı kıyısında bir kayalık üzerine inşa edilmiş kasvetli eski bir evde başladı Bu kendine özgü yapı Driercliff Evi olarak bilinir.
Los hechos que voy a relatar comenzaron hace 15 días en una tenebrosa mansión agazapada en lo alto del Oeste de Escocia conocida como la casa del acantilado del terror, Driercliff.
Şimdi de küçük ayak kayalıklara çıkıyor, büyük ayak ise tek başına kalıyor.
Ahora el pie pequeño sube por el acantilado. Y el pie grande se queda solo.
Sonra arabanın dışına çıkıp, onu kayalıktan aşağıya yuvarladı.
Luego saltó del coche y el coche cayó por el precipicio.
Kayalık tepeye çıkan yola sapmışım.
Me perdí allí arriba, en ese infierno rocoso.
Orada bir sürü kayalık bölge var, evlat.
Por ahí el paso es más difícil, Kid.
Biraz uzakta, üstünden eski kışla patikasını... görebildiğim kayalık vardı.
A poca distancia hallé el precipicio... desde donde podía ver la antigua pista militar.
Kıyı şeridinin geri kalanı kayalık.
El resto de la costa son acantilados.
Arkasında da sarp kayalık var.
Y detrás hay un abrupto acantilado.
Dik kayalık. Oraya gidemezler.
Seguro, bajar es jmposjble.
- Bize tepenin kayalık tarafını bıraktılar.
- Nos han dejado las colinas rocosas.
Yıllar süren düşünce ve araştırmalardan sonra Kendimi Cebelitarık'ta, bir kayalıkların üzerinde buldum.
Un día, después de años de pensamientos y búsquedas. Me encontré en Gibraltar en la cima del Peñón
İlerideki kayalık yapıyı görüyor musun?
¿ Ves aquellas formaciones rocosas?
Yelkenleri iyice sağlamlaştırmak için kayalıkların arkasına demir attık, şimdi yeni gelgit'i bekliyor.
Bueno y marinero, al otro lado del arrecife, esperando a que suba la marea.
Daniel Boone'un Kayalık Dağları'nı 84 yaşındayken aştığını biliyor muydunuz?
¿ Sabías que Daniel Boone tenía 84 años cuando atravesó las Rocosas?
Şimdi onur konuğumuzu takdim ediyorum, bu adam kayalık Maine sahillerinden Kaliforniya'daki Golden Gate'e kadar adını duyurdu.
Y ahora, para presentar a nuestro invitado de honor, escucharemos a un hombre... conocido desde la rocosa costa de Maine hasta el Golden Gate de California.
Deniz kabuklarından, yosunlardan, aşılmış okyanusların biriktirdiği kırıntılardan oluşan sığ bir kayalık.
Sí, arrecifes de coral, musgo, conchas, trozos de todos los océanos que ha cruzado.
Hemen arkasındaydım ama aşağısı çok kayalık. Korkarım başını çarptı.
Estaba detrás de ella, muy cerca, pero abajo hay tantas rocas...
Bu kayalıklara sen, kıyı mı diyorsun?
¿ Llamas tierra a ese escollo de ahí?
Frank, nehir yukarıya git, bak, ve eğer bizim önümüze geçmişlerse izimizi bulmamaları için, kayalık alanda gitmeliyiz.
Frank, cabalga río arriba y mira si han cruzado. Si han descubierto nuestro rastro nos van a poner en un buen aprieto.
Bırakın katil, açlık, susuzluk ve kızgın güneşler... onu yavaş yavaş öldürene dek... tarlalarda, kayalıklarda ve ormanlarda... sürüklenip dursun.
¡ Que el caballo lleve al asesino por arenas, rocas y zonas agrestes... hasta que la sed, el hambre y el sol abrasador... lo maten lentamente!
Orada olduğunu zaten biliyorlar. Ümit ediyorum buradaki yüzlerce ada ve binlerce kayalık içinde tam olarak nerede olduğumuzu hatırlayamazlar.
Ya saben que está ahí. no recuerden exactamente dónde estamos.
Kayalıklara ve tepeler tırman ve her attığın adımda ayağının altındaki sıcak kumları hisset. Omzunun üzerinden, ölü ve ruhsuz gökte asılı olan güneşe bak. Kafana vururcasına ithamlarını sürdüren hiç kırpılmayan göz gibi duran güneşe.
Sube apresurado por colinas de roca y siente la arena caliente bajo sus pies... y de vez en cuando mira sobre su hombro al gigante sol suspendido... en el mortal e inmóvil cielo... como un ojo sin parpadear que sondea detrás de su cabeza... en una acusación prolongada.
Kayalıklarda saklanmış olmasanız, sizi daha çabuk bulacaktık yüzbaşı.
Le habríamos hallado antes, capitán, si no se hubiera ocultado en las rocas.
Leydi Mary ve Elena bambuların uçlarını birleştirip... birbirine yapıştırdı. Boru hattı Nautilus'un makine dairesinden çıkıyor... eğri büğrü kayalıklardan geçip su kenarına ulaşıyordu.
Lady Mary y Elena aplicaron arduamente la sustancia selladora... para unir los trozos de bambú, que había que extender desde la sala de máquinas del Nautilus... por zonas de rocas tortuosas, hasta el borde del agua, y más allá.
Kıyıya gelirsek, kayalıkları geçmeye havamız yetmez.
Cuando alcancemos la costa, no tendremos suficiente altura para superar los acantilados.
Merakımdan soruyorum kız kardeşimiz atladığı sırada kayalıkların orada sen ne yapıyordun?
Dime, por curiosidad, qué estabas haciendo en los acantilados cuando nuestra hermana decidió zambullirse?
Gel biraz kızak kayalım.
Vayamos a pasear en trineo.
Penistone Kayalığında yüksek bir kaya çıkıntısının altında.
Bajo una roca alta en un saliente cerca de Penistone Crag.
Kayalık!
¡ Hacia la popa, Jack!
Buharlı, o kayalığa çarptığı zaman oradaydım. Ve bir çığlık duydum.
Ahí estaba cuando la nave chocó contra el arrecife... y oí ese grito de muerte.
Kayalık tepeye çıkan yol mu?
En un viejo rancho. ¿ En un viejo rancho?
Onlar kayalık değil.
No son rompientes.
La Perla'nın en iyi kayalık dalgıcı.
¿ Dónde vamos nosotros?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]