Sonsuzluk Çeviri İspanyolca
756 parallel translation
Sonsuzluk için yaşamış olsanız dahi bizler gibi, sonunda ölüm olan kaderden kaçamayacaksınız.
Ustedes eran capaces de vivir para siempre. Pero, al igual que nosotros, no pueden escapar de la muerte.
Sadece bir kaç hafta daha, ama onlar bile bir sonsuzluk gibi görünüyor!
"Sólo quedan unas semanas, pero parecerán una eternidad."
Sonsuzluk burada bitiyor.
Allí se acaba la eternidad.
Sonsuzluk boyunca uyumuşum gibi hissediyorum.
Me siento como si hubiese dormido toda la vida.
Ve balık sonsuzluk denizinde yüzüyor.
Y el toro, sobre un pez que nada en el Mar de la Eternidad.
Bir dakika bazen nefes almak kadar kısa, bazen ise sonsuzluk kadar uzun.
Un momento puede ser breve como un suspiro o largo como una eternidad.
Bu huzursuz edici sesin içinde, hem yaşam, hem ölüm hem de sonsuzluk var.
Hay vida y muerte en ese inquietante sonido, y también eternidad.
Gerçekten çok kısa bir süre önceydi, ama o trenin istasyondan çıkması ve onu karanlığa götürmesi sonsuzluk gibi geliyor.
Parece que hayan pasado siglos desde que su tren salió... llevándoselo hacia la oscuridad.
Olağan bir şey bu. Her yaşayan ölür, sonsuzluk hepimizin sonu.
Bien sabéis que es lo común que todo lo que vive muera,... volviéndose, por ese paso, eterno.
Kadınlarda zamandan bağımsız farklı bir şeyler olmalı. Sonsuzluk gibi sanki.
Y debería haber algo atemporal en una mujer, algo eterno.
Aksi tadirde, sonsuzluk için dolanırlar.
De lo contrario, se quedaba vagando por toda la eternidad.
Belki burdan sonsuzluk kavramını çıkarabiliriz.
Quizás podamos medir a partir de aquí el concepto de la eternidad.
Belki sonsuzluk ölçülebilir.
Tal vez la eternidad se pueda medir.
Oh, sonsuzluk... öyle yalnız ki.
El infinito es un lugar muy solitario.
Astronomik. 10 rakamı neredeyse tam olarak sonsuzluk gücüne ulaşmış.
Nada más ni nada menos. El número 10 elevado casi literalmente... al poder del infinito.
Sonsuzluk hakkındaki endişelerini giderebilirdim ama artık çok geç.
Yo podría haber calmado vuestras preocupaciones para siempre... pero ahora es demasiado tarde.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Es una dimensión tan vasta como el espacio... y tan eterna como el infinito.
İnsanlığın bildiği bu boyutun ötesinde beşinci bir boyut daha vardır. Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Hay una quinta dimensión más allá de lo conocido por el hombre,... es una dimensión tan vasta como el espacio... y tan eterna como el infinito.
İnsanlığın bildiği bu boyutun ötesinde beşinci bir boyut daha vardır. Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu. Işıkla gölgenin ; bilimle batıl inançların kesişme noktasıdır.
Hay una quinta dimensión... mas allá de lo conocido por el hombre,... es una dimensión tan vasta como el espacio... y tan eterna como el infinito,... es el punto medio entre la luz y la sombra... entre la ciencia y la superstición... y yace en medio del foso de los temores del hombre... y la cima de su conocimiento.
İnsanlığın bildiği bu boyutun ötesinde beşinci bir boyut daha vardır. Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Hay una quinta dimensión más allá de lo conocido por el hombre... es una dimensión tan vasta como el espacio y tan eterna... como el infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Es una dimensión tan vasta como el espacio y tan eterna como el infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Es una dimensión vasta como el espacio, y tan eterna como el infinito.
- Ne için? Sonsuzluk için!
¿ Por la eternidad?
- Bana teşekkür eden kim? Sonsuzluk!
- La eternidad me dará las gracias.
İşleri sonsuzluk için vaaz vermek olan insanlar için, ne şimdi ne daha sonra kendimize en ufak bir zaman ayıramamamız çok ironik.
para gente cuyo negocio es predicar la eternidad, es ironico que no podemos tomar un momento para nosotros de vez en cuando.
Her dakika sonsuzluk gibiydi.
Las horas parecían largas como los días de otoño.
Yüz yıl daha yaşamamızı sağlayan geçici bir çare, bir sonsuzluk görünüşü alıyor!
¡ Para nosotros todo lo que dure más de cien años equivale a la eternidad!
"Şimdi, işte sonsuzluk, Ester." dedi.
"Ahora es la Eternidad, Esther", dijo.
Verdiği tek sonsuzluk, Joe Turtle'ın almış olduğu gibidir.
El único para siempre que da es el que obtuvo Joe Turtle.
- Sonsuzluk.
- La eternidad.
Tüm bu işaretler bana ne açıklamak istediğim hakkında hiçbir fikir vermiyor, sonsuzluk... büyüklük...
Todo esos signos no sugieren la idea de lo que quiero expresar... infinito... grandeza...
Veya sonsuzluk kelimesi çok mu fazla?
¿ O es pedir demasiado?
Yüce Dalek tüm sonsuzluk boyunca takip edilmelerini emir verdi. Başardık!
El Dalek Supremo ha ordenado que les persigamos por toda la eternidad.
Yüce Dalek tüm sonsuzluk boyunca takip edilmelerini emir verdi.
El Dalek Supremo ha ordenado que les persigamos por toda la eternidad.
Yada, tanrıları tercih ederseniz. Bu nehrin dışında yaşam tamamen imkansız görünür ve sonsuzluk hayali yoktur.
Parece que ha sido imposible vivir a la orilla de este río y no tener visiones de eternidad.
Sonsuzluk bitiyor!
¡ Es el fin de la eternidad!
Sonsuzluk... sona eriyor...
La eternidad... se detiene...
Pozisyonumuz girdiğimiz sonsuzluk noktasına o kadar yakın ki, aradaki farkı söylemeye değmez.
La posición está tan cercana al punto en que entramos en el vacío, que la diferencia es despreciable.
Şimdiye kadar ikna oldum..... buna sadece sonsuzluk bağlı..
Yo estaba seguro, que mientras... sólo Ia eternidad Ia ha rozado.
"İnsan düşünen bir ottur." "İki sonsuzluk meselesi."
Sí, "el hombre es un junco pensante", "los dos infinitos", todo eso...
- Sonsuzluk uzun bir süre galiba.
- Siempre es mucho tiempo.
Artık geriye kalan sadece sonsuzluk... her şeyi saran karanlık.
Todo lo que queda ahora es eterno... Toda una oscuridad que me envuelve...
Aah, sizi lanetli alkolikler! Sizler de sonsuzluk çölünde dolaşıp durmaya mahküm edileceksiniz.. .. hem de sıcak kül yağmuru altında!
Vosotros viciosos alcohólicos, os veréis condenados a vagar eternamente por el desierto bajo una continua lluvia de excrementos.
Ama savaşanlara sonsuzluk gibi gelmiştir.
Siete semanas, una eternidad en el frente.
Sen de öğrencilerinle sonsuzluk hakkında konuşuyorsun.
Y habla a sus alumnos de eternidad.
Ama bu sorulardan birisine cevap bulabilirsem, sonsuzluk nedir, örneğin, bana deli demeleri umurumda bile olmaz.
Pero si yo pudiera contestar a cualquiera de estas preguntas, lo que es la eternidad, por ejemplo, no me importaría que me juzgaran como loco.
Sonsuzluk demek, veya tanrılık.
Significa el infinito, o la divinidad.
Ve bu güzel genç adamın içinde sonsuzluk var.
Y en este hermoso joven está la eternidad.
Sonsuzluk yetmedi mi?
¿ No nos bastó con la eternidad?
Böyle bir an insanı sonsuzluk korkusuna sürüklüyor.
Piensa uno en el terror de la eternidad.
Renklerin uyumu... ve sonsuzluk.
Armonía en el color e infinito.