Uzatmak Çeviri İspanyolca
508 parallel translation
Hayatımı uzatmak istemiyorum.
No quiero prolongar mi vida.
Hayatı mümkün olduğunca uzatmak en iyi şekilde yaşamak değildir.
Arrastrar la vida hasta el último segundo no es vivir lo mejor posible.
Uzatmak neye yarar anlamıyorum.
No veo por qué.
Sakalı bu şekilde uzatmak çok süre alır.
Lleva ese tiempo tener una barba como ésa.
Üzgünüm, çünkü rüzgâr nereye götürürse götürsün, hep destek olmak yardım elimi uzatmak isterim.
Lo siento de veras, ya que me hubiera gustado ayudarle.
Bu yolculuğu daha fazla uzatmak için bir sebep göremiyorum.
No veo razón para prolongar este viaje.
Sadece belini uzatmak gerek.
Solo habra que cortar un poco del bajo.
Çünkü sezonu uzatmak için tek çıkar yol onu getirmek.
Porque la única forma de que venga es hacer la temporada entera.
Brad hepimiz için sezonu uzatmak uğraştı.
Brad se preocupó de conseguir toda la temporada.
Zaman meselesi. Ömrü birkaç gün uzatmak sadece insanların dört elle sarıldıkları şey.
Los hombres sólo se preocupan por el momento, y por retrasarlo.
İmparatorun aramızdaki antlaşmayı uzatmak için sizi gönderdiğini biliyoruz.
Sabemos que el Emperador Io ha enviado a renovar los tratados de paz con nosotros.
Gidişini uzatmak ve yine de gül mü kokmak istiyorsun oğlum?
Hijo mío, quieres la prórroga para la licencia y también oler a rosas.
İşi uzatmak için bir dolu numaran var.
Sabe esquivar las preguntas como nadie.
Lafı uzatmak yerine neden en başta bunu sormadınız?
¿ Y por qué no lo pregunta en vez de tanta charla?
Basit bir çözüm. Uzatmak yok, kıvırtmak yok. - Düz ve etkili bir çözüm.
Una bien simple, sin molestia, sin permisos, una sencilla solución.
Gerçekten zamanı uzatmak mı istiyorsun?
¿ De verdad quiere alargar el plazo?
Acı çekmeyi biraz daha mı uzatmak istiyorsun?
¿ Para seguir sufriendo en esta vida?
İzni uzatmak konusunda bir şeyler yapabilirim.
Podría conseguir que prorrogaran los permisos.
Boş ver. İznimizi uzatmak konusunda ne diyordun?
No importa. ¿ Qué decías sobre prorrogar los permisos?
- İznini uzatmak istiyor musun?
- ¿ Quieres alargar el permiso?
Ayaklarını uzatmak istemez misin?
¿ No quieres poner los pies en alto?
Çocuklar bacaklarını uzatmak istediler.
Los chicos querían estirar las piernas.
Sen tüm iznini kullandığın halde yetinmiyorsun! Uzatmak istiyorsun. Efendim, eşim...
Pero usted no está satisfecho con haber disfrutado su permiso y quiere una prórroga.
- Kirpiklerimi uzatmak için.
- Para alargar las pestañas.
Bu mevzu hakkında tartışmayı uzatmak sadece vakit kaybı olacak.
Ya estoy harto de exigencias. No perdamos el tiempo hablando.
İşi uzatmak istiyor.
Quiere aplazar el encuentro.
İnsan hücresinin hayatını uzatmak için virüslerin zincirleme reaksiyonu.
Una reacción en cadena de virus para alargar la vida de las células.
Elini illa oraya uzatmak zorundasın, değil mi?
Te gustaría poner tu pezuña en ella, ¿ no?
Tanrılara dil uzatmak mı?
¿ Crees que blasfemo?
Bu binayı olabildiğince, arkaya doğru uzatmak istiyorum.
Tendrá que aprovechar todo el terreno hasta el fondo, para la parte nueva del saloon.
Bunu burada çok uzatmak istemiyorum.
No quiero hacer de esto un gran problema.
Sevgililer sık sık tereddüt ederler, çekingenlikten değil bekleyen mutluluklarını uzatmak için.
Los amantes a menudo dudan, no por timidez... sino para prolongar su esperada felicidad.
Sör Thomas Fairfax bu Meclisin beş para etmez onursuz hayatını daha da uzatmak için teklif veriyor!
Sir Thomas Fairfax aprueba una ley para que esta Cámara reviva su vida indigna y deshonrosa.
Bir ara sakalım çok uzundu, uzatmak gerçekten büyük mesele.
No, yo tuve una supergrande, y cuidarla era imposible, una pesadez.
Şimdi mi? Bir böceğin ömrünü uzatmak nereye yönlendirdi?
Ha alargado el ciclo vital de un insecto, ¿ y ahora qué?
İnsan hayatını almaya karar verdim en sonunda onu uzatmak için.
"Decidí que tenía que tomar vidas humanas para alargar mis días."
- Güzel bir şey gördüğünde elini uzatmak yeter.
Sencillamente agarra algo bueno cuando pase por delante de ti. Claro que sí, cariño.
Ayrıca, hattı Belçika sınırına doğru uzatmak ; maliyeti bir yana Belçikalılar'da tecrit edilme hissiyatı da uyandırabilirdi.
Además, extender la Línea Maginot a lo largo de la frontera Belga, resultaría, no solo caro, sino que obligaría a los Belgas a pensar que, en caso de guerra, Francia los abandonaría
Uzatmak istemiyor.
Para que me traiga suerte.
İkimizi de utandıracak bir yanlış anlaşılmayı uzatmak istemiyorum. Şu resme bakın.
No quisiera prolongar un malentendido que podría incomodarnos a los dos.
Saat sabahın dördü. Lafı uzatmak istemiyorum.
A las 4 a. m. espero que lo agradezca Señor Matherson.
Galactica'da kalış süresini uzatmak istiyorsa bu sayede yapabilirdi.
Creí que querría demorarla lo más posible para poder seguir a bordo de Galáctica.
Saçımı, uzatmak istiyorum Düz, kıvırcık ya da dalgalı
Lo quiero largo, liso, rizado Enredado, peludo, andrajoso, graso, brillante, reluciente
Affedersiniz ama korkarım size sol kolumu uzatmak zorundayım.
Lo siento. Pero tendré que darle la mano izquierda, la derecha ya no está.
# Elimi sana uzatmak istiyorum # Tıpkı tüfeğimi doldurmam gibi # Ancak elimi uzatamıyorum
Quiero alcanzarte... pero mientras cargo la carabina... no puedo extender la mano.
Gizli silahları Digeed'le birlikte iki saat. Belki bu zevki uzatmak da isteyebilirler.
Esos bucaneros, con su arma secreta,... una, dos horas o podrían hacer durar su placer...
Bu çocuk kafasını kullanabiliyor, en azından bir tek şey için, saç uzatmak için.
Él puede usar su cabeza, por lo menos para una cosa, tener cabello.
- Ayaklarımı üstüne uzatmak için.
Para poner mis pies.
Konuyu çok fazla uzatmak istemiyorum ama bu adamlar öldüklerinde gülümsüyorlar mıydı?
No quiero insistir tanto, pero, cuando se fueron, ¿ estaban sonriendo?
Ama yaşam uzatmak?
Pero ¿ alargar la vida?
- Süreyi uzatmak ne demek?
¿ Y un poco más?