Yaşadım Çeviri İspanyolca
18,612 parallel translation
Uzun süre Paris'te yaşadım, ama Ermeniyim.
Viví en París durante años, pero soy armenia y con orgullo.
Bunu daha önce yaşadım.
Ya pasé por eso antes.
Senin yaşlarındayken bunu ben de yaşadım.
Yo también lo viví, cuando tenía tu edad.
Bu hafta yeteri kadar sürpriz yaşadım zaten.
Basta de sorpresas por esta semana.
- Ona bakarsan ben 2 ayrı yıkım yaşadım.
Sí, me pongo loca de tan sólo pensarlo.
Ben de kısmen aynı şeyleri yaşadım.
En cierto modo me ha ocurrido lo mismo.
Doğaüstü bir tuvalette yüzmek gibi ruhani bir tecrübe yaşadım.
Tuve la experiencia mística de nadar en el torrente sanguíneo de un inodoro enorme y sobrenatural.
Yıllarca bunun pişmanlığı ve utancıyla yaşadım.
Y he vivido bajo la vergüenza y el arrepentimiento durante décadas.
150 metre yüksekliğindeki binalarda yaşadım.
Vivía en un edificio que era de 200 metros de alto.
Kutsal adam denilen yalancılarla birlikte yaşadım, hepsiyle.
Comulgué con los llamados hombres santos, mentirosos, todos ellos.
Ben biraz farklı bir deneyim yaşadım.
Yo tuve una experiencia un poco diferente.
Dürüst olmak gerekirse daha yeni 168 yıllık hata, keder ve acıyı sonsuz bir döngüde yaşadım bu yüzden direk sarhoş olduğumuz aşamaya geçmek istiyorum.
Bueno, para ser honesto contigo, solo he vivido 168 años de errores, pena y dolor en un ciclo perpetuo, así que estoy dispuesto a saltar hasta la parte donde nos emborrachamos.
Korkunç bir iç savaş efsanesi yaşadım sadece.
Era solo una saga espantosa sobre la Guerra Civil.
Oliver da aynı şeyi söyleyip duruyor, fakat ben olayı kafamda defalarca yaşadım ve durum böyle.
Oliver dice lo mismo, pero esa idea sigue rodando una y otra vez por mi cabeza, y es... es verdad.
Ben harika bir macera yaşadım.
Yo tuve toda una aventura.
Ama ben yaşadım.
Pero yo sobreviví.
Çatışma konusunda zorluk yaşadığımız olmadı hiç.
Nunca tuvimos problemas con la confrontación.
Yaşadığımız yerde kalmaya devam edeceksek 4 en fazla 5 senede tüm paramız biter.
Tendríamos cuatro, cinco años viviendo donde vivimos antes de que el dinero se acabe. No.
Benden sana yemek yedirdiğim masada....... karşında oturmamı ve üzüntümü nasıl yaşadığımı görmeyi istiyorsun.
Te gustaría sentarte en mi lugar en la misma mesa donde te alimente y dictar la forma en como debería experimentar mi dolor? !
Doğru mu? Yaşadığımız onca şeyden sonra?
¿ Es cierto eso, después de todo lo que hemos pasado?
Bizi biz yapan yaşadığımız ikiliklerken o adam tamamıyla kötü biri.
De esa dualidad que nos hace lo que somos, que es totalmente malo.
İki boyutlu bir varoluşta yaşadığımızı hayal edin. Dümdüz olurdu. Tıpkı bir kâğıt parçası gibi.
Imagina que vivimos en una existencia en dos dimensiones... plana, como un trozo de papel.
- Yaşadığını mı kabul edeyim?
¿ Aceptar que está vivo?
Hayatım, böyle bir şey yaşadığında neden beni aramadın?
Cariño, ¿ por qué no me llamaste si lo estabas pasando mal?
Orada yaşadıklarım gerçekten korkunç şeylerdi, ta ki sen gelip...
Oye... Supongo que la cosa pintaba muy mal para mí, hasta que tú...
Hee-Sun bebek doğurmak için yaşadı mı?
Hee-Sun vivio? !
- Aman Tanrım! Çiçeğim'in hâlâ yaşadığına inanamıyorum!
Oh, mi dios, no puedo creer que Copa de mantequilla este vivo!
Ona gerçeği anlattım. Tanrı'nın ölümsüz celalinin içimde yaşadığını hepimizin içinde yaşadığını söyledim.
Y le dije la verdad, que la gloria inmortal de Dios vive en mí al igual que en todos nosotros.
Çocuklar bunu en son yaşadığımız zamandan daha büyükler.
Los chicos son ahora mayores de lo que eran la última vez.
Ama kalbinde beni affedecek yeri bulabilirsen yaşadıklarımız sayesinde ekstra güçlü bir arkadaşlığımız olabilir.
Pero si pudieras encontrar en tu corazón el modo de perdonarme, podríamos tener una amistad extrafuerte por todo cuanto hemos pasado.
Ben ne alakayım? Derdi olan kişi benim, siz değil. Demek istediğim, yasadışı içkin bir çocuğun babasını öldürmesine sebep oldu.
Hola a todos, soy Ledda Dobbs, y, como seguramente sabrán, mi marido, Breece, es minero.
Bir zamanlar yaşadığım İrlanda'da eski bir masal vardır.
Hay un antiguo relato en Irlanda, donde antes vivía.
Orada yaşadığın güçlükler hakkında konuşma fırsatımız olmadı.
Aún no hemos tenido la oportunidad de hablar de sus privaciones allí.
Elbette. Dürüst olmak gerekirse, yaşadığım için mutluyum.
Es todo un poco sobrecogedor.
O yaratık Sleepy Hollow'da ortaya çıkınca yaşadığım şaşkınlığı düşünsenize.
Imaginad mi conmoción cuando la misma puñetera criatura aparece en Sleepy Hollow. Es una buena historia. ¿ Y eso cómo nos ayuda a encontrar la criatura?
Evet, yani insanlar neler yaşadığımızı biliyor.
Sí, bueno, sí... la gente sabe por lo que pasamos.
Yaşadıklarımızı düşündüğümüzde hepimizin bu kadar iyi olması inanılmaz.
Bueno, teniendo en cuenta todo lo que hemos pasado, es increíble que nos vaya tan bien.
Yaşadığım şeyin çaresi yok gibi maalesef.
Con esto... no hay ayuda que valga.
Yaşadıklarına mı inanıyorsun?
¿ crees que siguen vivos?
Artık yaşadığımız dünya böyle bir yer.
Así es el mundo en el que vivimos ahora...
Taiana, neler yaşadığının farkındayım.
Taiana, sé por lo que estás pasando.
Fırsatımız gelmiş olabilir gibi hissediyorum. Ve son birkaç aydır yaşadıklarımızı düşününce neyi bekliyoruz ki biz söylesene?
Creo que podría ser nuestro momento, y con todo lo que hemos pasado en los últimos meses, quiero que me digas,
Bilmeli, ve bilecek de. Ama William'ın şu an neler yaşadığını bilen biri olarak cevaplara hazır olmadığımı fark etmiştim.
Debería y lo sabrá pero sabiendo lo que William está pasando en este momento me doy cuenta que no yo estaba lista para las respuestas.
Konuşma üzerinde çalışıyordum ve... Birlikte yaşadığımız olayları anlatan hikâyelerle doldurdum sayfaları ama sonra tüm o şeyleri söylemeyi hak etmediğimi fark ettim.
Estaba redactando el panegírico y... simplemente rellenaba página tras página con... historias nuestras, pero entonces me di cuenta de que no tenía derecho a decir ninguna de esas cosas.
Neler yaşadığını biliyormuş numarası yapmayacağım.
- He estado mejor. Bueno, no voy a fingir que entiendo por lo que estás pasando ahora.
Berbat bir baba olsam da sonuçta babanım ve sen yaşadığın sürece bu dünyanın yok olmasını istemem.
Terrible o no, soy tu padre. Mientras tú vivas en él, me interesa ver que este mundo no llegue a su fin.
Aslında bakarsan annem Star City'de yaşadığım için bana laf sokup duruyordu.
Irónicamente, la semana pasada mi mamá me estaba dando un sermón sobre vivir en Star City.
Yaşadığımız bunca şeyden sonra gidersem yıkılır.
Después de todo lo que pasó, se sentirá destrozada.
Yaşadığım sürece böyle bir şeyi kabul etmeyeceğim.
Mientras yo viva, no permitiré esa injusticia.
Senin hakkında yaşadığım hayal kırıklığını tahmin et!
Imagina mi gran decepción... ¡ Por ti!
Biz Amerika'da bizim tüm hayatımızı, doğru süre boyunca yaşadım?
Estados Unidos ". No te rías. Piénsalo.