Zamanım Çeviri İspanyolca
101,548 parallel translation
İlk zil çalana kadar benim zamanım.
Hasta la primera campana, es mi tiempo.
Bunun için zamanımız yok.
No tenemos tiempo para esto.
Zamanımız tükeniyor.
Nos estamos quedando sin tiempo.
Omurgamı parçalamandan sonra seni tekrar gördüğümde ne yapacağımı düşünmek için çok zamanım oldu.
Después de que me destrozaras la columna, he tenido mucho tiempo para pensar en qué te haría cuando te viera de nuevo.
Maalesef zamanımız kalmadı.
Me temo que se nos acabó el tiempo.
- Neden zamanım yok dedim sanıyordun?
¿ Por qué crees que dije que no tengo tiempo para nada más en este momento?
Harvey sabahtan beri bunun başındayım ve fazla zamanımız olmadığını söyledin.
Harvey, me he pasado todo el día en esto y dijiste que no tenemos mucho tiempo.
Holden, zamanımız tükeniyor.
Holden, nos estamos quedando sin tiempo.
O zaman bırakalım yazılsın.
Pues que sea escrito.
- Biliyorum. Yenilmezlerle çalışmaya başladığım zaman ben de aynı şeyi hissetmiştim.
Me sentía igual... cuando empecé a trabajar con los Avengers.
İşte bu yüzden her zaman tam gücümde olmalıyım.
Por eso necesito tener toda la fuerza todo el tiempo.
Babamı bu adama övgüler yağdırıp yalakalık yaparken gördüğüm zaman... Ona olan hayranlığım buhar olup uçtu.
Cuando vi a mi padre con este hombre, haciéndole cumplidos, lamiéndole las botas... mi admiración por mi padre se evaporó.
Konu açılmışken söyleyeyim. Çıktığımız zaman zifiri karanlıktı.
Ahora que lo mencionas... estaba muy oscuro cuando nos fuimos.
Beyninin haritasını çıkardığım zaman bir daha asla birbirimizi kaybetmekten korkmayacağız.
Una vez que mapee tu cerebro, nunca tendremos que tener miedo de perder al otro de nuevo.
Yaşadığımız bu deli saçması şeyler içinde bunun için tek bir sebebim var. Bunca zaman boyunca şüphesiz olarak bildiğim tek şey sen ve Fitz'in birbirinize ait olduğudur.
Si no es por otra razón que esta... por toda la locuras que pasamos, una cosa que sé, sin duda, todo el tiempo... es que tú y Fitz se pertenecen.
Sen ve ben birer bardak ya da daha fazla viski içip her zaman yaptığımız gibi bunları konuşsak ya?
¿ Por qué tu y yo no tomamos un vaso de escocés o muchos... y hablamos como siempre lo hacemos?
Hiçbir zaman kimseye yardım etmedin seni sürtük!
¡ Nunca has ayudado a nadie, zorra!
Hayır, hayır. Hydra'nın radarından uzak dururuz. Her zaman başımızı öne eğer ve kurallara uyarız.
No, no, permanecemos apartados del radar de Hydra... mantenemos un perfil bajo... y siempre seguimos las normas.
Kapıya vardığımız zaman -
Cuando lleguemos a la puerta...
Kaçtığım zaman beni takip edemeyeceklerini umdum fakat...
Cuando escapé, esperaba que no me podrían seguir, pero...
Eğer oraya gidip düşmanlarımı alt edemezsem hiçbir zaman güvende olamayız.
Si no puedo volver y derrotar a mis enemigos... nunca estaremos seguros.
Bunu yaptığımız zaman, Vatansever ve onun türünden olanlar buraya gelmelerinin bedelini ödeyecekler.
Y cuando lo hagamos, El Patriota y todos los de su calaña pagarán por haber puesto un pie aquí.
İlk geldiğin zaman buradaydım.
Estaba aquí cuando llegaste.
Aç mısın? En son ne zaman yemek yedin?
¿ Cuándo fue la última vez que comiste?
O zaman telepromptıra koyunda ben okuyayım.
Solo, eh, pon el teleprompter, entonces.
- Bittiği zaman sınırlamaların ortadan kalkacak mı?
Y una vez terminada, ¿ tus restricciones serán... - eliminadas?
O zaman ben gidip hatırlatırım.
Entonces iré a recordárselo.
Aşkımın hiçbir zaman solmayacağını anlıyorsun.
- Sí. Entiendes que mi amor nunca se desvanecerá.
Bu karmaşadan çıktığımız zaman birkaç adım geri gidip, baştan başlayalım.
Cuando salgamos de este lío, daremos un par de pasos atrás y empezaremos de nuevo.
Ne zaman bir komançi olacağım?
¿ Cuándo seré un comanche?
Zamanında bende pek çok kötü şey yaptım.
He hecho cosas muy malas en mi vida.
Onu yakaladığım zaman bunu ona soracağımdan emin ol.
Bueno, cuando lo atrape, seguro que le preguntaré.
Yeni avukatlar her zaman çocuklarım gibi olmuşlardır.
Y esos socios siempre fueron como mis hijos.
- Eğer ortak olsaydım sana doğru zamanın dün olduğunu söylerdim.
Y si yo fuera socia, te diría - que el momento fue ayer.
Senden yıllardır zaten yaptığım şeyleri resmileştirmeni istiyorum. Mesela, sorumluluk alıp Louis'e yetkilinin sen olduğunu söylemek gibi tavsiyeler vermek. Şu anda ya bu tavsiyeyi dikkate alacaksın ya da almayacaksın, fakat yaptıklarım için beni dikkate almanın zamanı geldi.
Te pido que hagas oficial lo que estuve haciendo durante años, que es aconsejarte, por ejemplo, necesitas decirle a Louis que estás a cargo, y ahora mismo vas a seguir mi consejo o no lo harás, pero es hora
Tamam o zaman, gidip biraz John Legend dinleyelim ve çoraplarını çıkaralım çünkü hava 38 derece.
Ven. Vamos a escuchar a John Legend y a sacarte las medias porque hace 40 grados.
Matematiği benden iyi bilirsin Bay Ross 100 milyon 0'dan kat kat fazla bir para. - Zamanında aldığımız teklif oydu.
Haga todos los cálculos que quiera, Sr. Ross, pero 100 millones son mucho mejor que cero, que es lo que teníamos antes.
Nathan'a bu konudan bahsetmememin nedeni ona daha fazla yardım edebileceğim zamanın gelmesini bekliyor olmam.
Y la razón por la que no le dije a Nathan lo que hice es porque estoy esperando poder ayudarlo aún más.
Lütfen çok zamanını almayacağım.
Por favor, no te quitaré mucho tiempo.
Pearson Specter Litt'de olduğunuz zaman süresince herhangi birinin sahtekar olduğunuz gerçeğinden haberi var mıydı?
En el tiempo en que trabajó en Pearson Specter Litt, ¿ alguien de esa oficina tenía conocimiento de que usted era un fraude?
Bir biyolojik saatinin olmadığının her zaman çocuk yapabileceğinin farkında mısın?
¿ Alguna vez se te ocurrió que no se te acaba el tiempo y que puedes tener hijos cuando quieras?
O zaman aklını başına al ve işlerini yoluna koy, çünkü daha önce senin için başımı derde soktum.
Entonces organiza las cosas y consigues esto o no lo haces porque ya metí la pata por ti una vez.
- Sadece o kadar zamanım var.
- Es lo único que tengo.
Senin için her zaman zaman ayıracağım Harvey.
Siempre tendré tiempo para verte, Harvey.
O zaman bana neler olduğunu anlatacak mısın?
Entonces ¿ me vas a decir qué pasa?
Belki de hiçbir zaman olmayacaktım.
Quizás jamás.
- O zaman sanırım kabul edeceğim ve suçun kabulunu kendi reklamın için takas ettiğinden bahsetmeyeceğim.
Entonces creo que la tomo. Y deja afuera la parte donde intentas negociar la admisión de culpabilidad
Bunu götürdüğüm zaman bütün Inazagi yönetim kurulu ayak parmaklarımı dilleyecek.
Si les llevo esto, toda la directiva Inazagi me besará los dedos de los pies.
Bunca zaman... Tekrar birlikte olacağımızı biliyordum.
Todo este tiempo... sabía que volveríamos a estar juntos.
Zamanımız azalıyordu.
Se nos acababa el tiempo.
Başka bir hikayede. Belki o zaman, bu kadar güçsüz olmazdım.
En otra versión, quizá no sería una débil de mierda.
zamanım yok 137
zamanımız azalıyor 34
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanımız bol 17
zamanımız var 51
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32
zamanı 41
zamanımız azalıyor 34
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanımız bol 17
zamanımız var 51
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanın var 16
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanın var 16