Alın Çeviri Fransızca
81,262 parallel translation
Baskı altında alınan ifade geçerli delil sayılmaz.
Un aveu forcé n'est pas admissible.
- İçeri alın beni.
- Laissez-moi entrer.
Alın. Ayakkabıları da alın.
Prends-les.
Atıştırmalık alın.
Prenez un truc à manger.
Alın bakalım!
Prends-en!
Siper alın!
- Bouge. A couvert!
Siper alın!
Tous aux abris!
Daha yeni bir grup haydut tarafından rehin alındın.
Tu as juste été en otage par un groupe de voyous.
Müziği de yanınıza alın.
Allez. Prends la musique avec toi.
Bütün bu çevresel toksinler ve beslenme yoluyla alınan toksinler hayvanların dokularında birikir ve bunları yiyen anneye geçer ve sonra da çocuğa geçer, eğer bu ürünler hamileyken tüketilirse.
Toutes ces toxines environnementales et venant de la nourriture donnée aux animaux s'accumule dans leurs tissus et sont relâchées dans le corps de la mère et malheureusement de l'enfant, quand vous mangez ces produits en étant enceinte.
- İlham alın inanılmaz!
"L'œuf digeste."
olduğu alıntısını yapan evraklar bulduk. Amerikan Yumurta Kurulu yumurta yerine başarılı bir muadil şirket bulur, bu ise onlara bir tehdit oluşturur. Hükumet e-posta adresi ile bir şaka içerikli
Le Bureau Américain de l'Œuf considère une entreprise prospère d'ersatz d'œuf comme une telle menace qu'ils font des blagues sur leurs adresses mails gouvernementales disant qu'ils tueront le CEO.
Numune alınan dana kıymasının % 90'ında ve tavuk göğsünün % 95'inde hayvansal artık bakterileri bulunuyor.
90 pour cent du bœuf haché et 95 pour cent du blanc de poulet testés contenaient des bactéries liées aux déchets animaux.
Fuchs'a bu altın kafesi alıp kıçına sokmasını söyleyeceğim.
Je vais dire à Fuchs de se fourrer sa cage dorée au cul.
Şimdi "Mai Soli" saçmalığını ve Fuchs'un tuttuğu üç tetikçiyi de alıp siktir git.
Prends ton putain de "mai soli" et les trois mecs que Fuchs a engagés et va te faire foutre.
Emir almaya alışkın değil.
Il n'est guère habitué aux ordres.
İkimiz için de alır mısın?
Prends-en pour nous deux, tu veux?
Kredi kartını alıp oradan geçir ve...
Prends la carte de crédit, glisse-la dans la fente et...
Bandını alırım.
Disons en patch.
Alıcı tamiratı için dışarı çıkman çok riskli.
Ce n'est pas le protocole, c'est trop risqué pour toi d'aller dehors pour réparer la communication.
Demek kaçırıldınız ve alıkoyuldunuz. Sonra da sizi denize bıraktılar öyle mi?
Ils vont ont kidnappés et séquestrés, avant de vous jeter à la mer?
Ve buna alışmalısın. Çünkü sık sık ziyaretine geleceğiz.
Tu ferais mieux de t'y habituer, parcequ on compte venir plus souvent.
Buna alışacak zamanın olmadı, Rohan.
Tu n'as pas eu le temps de t'y habituer, Rohan.
Planın insanın aklını başından alıyor.
Ton plan était du tonnerre!
Sen hep bebeklerini alırdın. Onları almak zorundaydın sanki.
Tu ne sortais jamais sans tes poupées.
İçeçek ne alırdınız bayım?
Je vous sers quelque chose, monsieur?
- Bir içki alır mıydın?
- Vous voulez boire un verre?
Süt almasını söyledim ama mesaj attım, umarım alır. - Anne, yapamam.
J'ai oublié de lui dire de prendre du lait mais je lui ai envoyé un sms, donc j'espère qu'il le prendra.
Riski göze alıp olayın Ortadoğu bağlantılı olmadığını söyleyeceğim.
Pourquoi vous me parlez de lui?
Siz katillerin kadınların iç çamaşırlarıyla ne alıp veremediğiniz var?
Pourquoi les filles sont si excitées par les tueurs, hein?
Buraya gelen adamların gülümsemesine alışkın değilim.
Personne n'entre ici en souriant, d'habitude.
En azından ilaçlarını alıyor musun?
Tu prends ton traitement, au moins?
Umarım ihtiyacın olan şeyi alırsın ancak korkarım bir cinayet işlendi.
J'espère que vous avez ce dont vous avez besoin, - Mais je crains un meurtre.
Silahını al gel.
Prends ton arme.
Şunu bırak da silahını al eline.
Pose ça et prépare ton fusil.
Bir mektup alıyorsun, çılgın bir hayranın oluyor.
Tu reçois une lettre et tu as une fan qui te harcèle.
- Biraz alıştın mı?
- Tu es bien installée?
Yarın öğleden sonra aileni grup seansına alıyorum.
J'ai invité ta famille pour une séance collective demain après-midi.
Bütün yeni çıkan kendi kendine teşhis kitaplarını okurdum, TEDAVİ EDİLEMEYEN elime geçen bütün vitamin haplarını alırdım ve vücut işlevlerime kafayı takmıştım.
Je lisais tout sur l'auto-diagnostic, je dévorais tous les comprimés de vitamines que je trouvais et j'étais obsédé par les fonctions corporelles.
Düzenli egzersiz yaparım, sigara içmem, gazlı içecek içmem, uykumu alırım, stresten kaçınırım ve sağlıklı olduğunu düşündüğüm şeyleri yiyerek büyüdüm, ta ki -
Je fais du sport, ne fume pas, ne bois pas de sodas, je dors assez, limite le stress et j'ai grandi en suivant ce que je croyais être un régime sain jusqu'à...
İlaçlarını alıyorsun.
Vous prenez des médicaments.
Diyabet hastalığının sebebi kandaki yağ miktarını arttıran bir beslenme alışkanlığıdır.
Le diabète est causé par une alimentation qui augmente le taux de graisse dans le sang.
Eğer biri ailesini getirir ve bir kova tavuk alırlarsa, kimse onlara bu tavukların kanserojen olduğunu söylemiyor.
Si quelqu'un amène sa famille et ils achètent un seau de poulet, personne ne leur dit qu'il y a des carcinogènes.
Bunların içindeki diğer toksinleri de alıyorsunuz.
Vous avez aussi d'autres toxines contenues dans cette nourriture.
Federal kurumlardan sağlık ve çevre araştırmalarının sonuçlarını istediğimizde sayfalarca sansürlenmiş bilgi alıyoruz.
Quand on essaie d'avoir des infos sur certaines études sur la santé ou l'environnement, faites par des agences fédérales. On se retrouve devant des pages et des pages d'informations cachées, parce que la compagnie a revendiqué la confidentialité de ces informations.
İşte bir de bu var. Amerikan Diyabet Topluluğu, Dannon'dan parayı alıyordu, dünyanın en büyük günlük yoğurt üreticilerinden birinden.
L'AAD touchait de l'argent de Danone, l'un des plus grands producteurs mondiaux de laitages.
Amerikan Kanser Derneği şunlardan para alıyordu. Dünya'nın en büyük et üreticilerinden biri olan Tyson'dan, ve Yam'dan!
La SAC touchait de l'argent de Tuson, l'un des plus gros producteurs mondiaux de viande et la marque Yum!
Asıl sebebi yok etmek üzerine değil. Teşhisiniz koyulduktan sonra avuçla ilaç alırsınız ve bunların hastalığın sebebiyle hiç ilgisi yoktur.
Vous avez ce diagnostic, on vous donne un paquet de pilules qui n'ont rien à voir avec les causes de la maladie.
Kalori açısından yeterli beslenirseniz, esmer pirinci, brokoliyi yeterince tüketirseniz hem nitelik, hem nicelik açısından yeterli protein alırsınız.
Si vous suivez un régime avec assez de calories et même des choses comme le riz noir, le brocoli et que vous mangez assez, vous aurez assez de protéines, en quantité et qualité.
Bizler etobur maymunlar değiliz. İnsanların en yakın akrabaları şempanzeler, kalorilerinin yüzde 97'sini bitkilerden yüzde 3'ü böceklerden alıyorlar.
Le plus proche cousin de l'humain est le chimpanzé qui tire 97 pour cent de ses calories des plantes et 3 pour cent des insectes.
Hastalıkları ilaçla tedavi ettiğinizde, kolesterol için bir ilaç alırsınız, tansiyon için farklı sınıflarda ilaçlar alırsınız, diyabet için farklı sınıflarda ilaçlar alırsınız ama diyet, bitki temelli diyet tüm hastalıkları etkiler.
Quand on traite les maladies avec des médicaments, vous savez, un pour le cholestérol, un autre pour la tension, un autre pour le diabète, mais un régime végétalien affecte toutes ces maladies. Un régime pour les gérer toutes, en quelque sorte.
alınma 41
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın şunu 54
alın onu 55
alın bakalım 97
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın şunu 54
alın onu 55
alın bakalım 97