Anlayacağın Çeviri Fransızca
2,151 parallel translation
Red John anlayacağınızı düşünmüştü.
Red John pensait que vous comprendriez.
Anlayacağınızdan eminim. Anlayamazsanız da sizi Adli Tıp morguna davet ediyorum.
La direction le comprendra fort bien, ou on ira à la morgue, se rappeler nos priorités.
Anlayacağınız, şehirdeki çocuklar polislerle zaman geçirecekler.
"Les Copains en bleu." Des petits citadins passent du temps avec des flics.
Orada öyle olabilir ama yolda keçi olmamasından anlayacağın üzere burası Kolombiya değil.
Sûrement, mais comme tu le verras à l'absence de chèvres dans la rue, on est pas en Colombie.
Tüm gece sürdü. Sekiz saatim boşa gitti anlayacağın.
Ca m'a pris toute la nuit, 8 heures pour être précis.
En az 200'den fazla yenebilir bitkiyi nasıl anlayacağını ve zehirli olanlardan nasıl uzak duracağını öğrenmeli.
à identifier au moins 200 espèces de plantes comestibles, sauf les vénéneuses,
Bu durian gibi bir meyvenin tam olup olmadığını nasıl anlayacağını öğrenmeli.
à estimer quand les fruits, comme ce durian, sont mûrs à point.
Ben farklıyım anlayacağın.
Je suis juste différent, apparemment.
Anlayacağın dilden konuşayım!
Je te l'expose très clairement!
Kaptan Pike, ışınlayıcılarınız devre dışı bırakıldı. Donanmanızın geri kalanına bakınca anlayacağınız üzere, başka seçeneğiniz yok.
Capitaine Pike, votre téléporteur est inopérant et l'état de votre flotte ne vous laisse pas le choix.
Anlayacağın, eğer ne yapacağına karar vermek için acil bir durum çıkmasını beklersen çoktan ölmüşsün demektir.
Si tu attends que l'urgence survienne avant de décider quoi faire, tu es déjà mort.
Yani anlayacağın bu çocuklar, dâhi falan gibiler.
Ces gamins, c'est des génies. Ils font des miracles.
Beni duyabildiğini biliyorum, Sam. Bir şekilde anlayacağını bildiğim gibi.
Je sais que tu m'entends, Sam, et même que tu comprends, d'une certaine manière.
Anlayacağınız üzere, iki durumdan biri mümkünse o zaman her iki durumun da mümkün olması gerekir.
Vous voyez, si chaque option était possible, alors elles devaient aussi être toutes deux possibles.
Evde daha çok olacağım anlayacağın.
Je serais à la maison plus souvent.
Düşük bir şans olduğunu biliyorum ama yine de bu işlerin nasıl olduğunu bilen eski bir başkana mektup yazıyorum. Sizin benim bakış açımı anlayacağınızı umuyorum. Belki de doğru Demokratlarla birlikte temyize gidip bana yardım edersiniz.
C'est peut-être dérisoire, mais écrire cette lettre à un ancien président qui sait comment les choses se passent, me fait espérer que vous me comprendrez et que vous ferez appel aux bons Démocrates qui trouveront utile de m'aider
Anlayacağın, o gün karşılaştığımızda yukarı taraftan geliyordun. Fakat portakal...
Quand tu m'a rencontré par hasard tu venais d'en amont. et l'orange- -
Anlayacağın her takım elbiseli eleman benim için bir risk sermayesi bulabilir fakat hiçbirisi evlatlarını kurtarmak isteyen bir baba kadar şevkli olamaz.
N'importe quel type en costard peut lever des capitaux et être PDG. Mais qui sera aussi motivé qu'un père qui veut sauver ses gosses?
Anlayacağın, Spencer'in şirketlerden haberi yok.
Vous voyez, Spencer n'est pas au courant des compagnies.
Anlayacağın şekilde söyleyeyim, Omega olmasaydı...
Sans l'Oméga...
"AIvy, bunu sana söylüyorum... "... çünkü bir sanatçı olarak, senin anlayacağını düşünüyorum.
Aivy, laisses-moi te dire parceque, en tant qu'artiste, je pense que tu comprendras.
Bu yüzden, bunları size anlayacağınız şekilde anlatmaya karar verdim.
J'ai décidé de vous parler pour que vous compreniez.
Senin anlayacağın, Hollandaca rehberin aksine, ki sana en yakın yolu gösteriyor olabilir, Amerikan rehberi "tapas" a "pintxos" diye sipariş vererek soytarı gibi görünmemen için hazırlanmıştır.
Contrairement au guide hollandais, qui t'emmène aux fêtes au plus rapide, le guide américain est conçu pour ne pas passer pour un bouffon en disant pintxos au lieu de tapas.
kızımla ben... Anlayacağınız ikimizin de iradesi çok güçlüdür.
Ma fille et moi avons... toutes les deux... la tête dure.
Anlayacağınız gibi, kocası kendini öldürmeye karar vermişti.
Voyez-vous, son mari... avait décidé de se suicider.
Anlayacağın üzere bana dokunamazsın, Sharon. Ya cezaevi hücresinde kanserden ya da özgür bir adam olarak yine kanserden öleceğim.
Tu ne peux rien contre moi, parce que tu vois, soit je meurs du cancer en prison, soit je meurs du cancer en liberté.
Ve bu adamın, bilirsin işte, Nakiti var, yani anlayacağın.
Ce type paye en liquide, tout ça.
Yani beyinde daha az kalıyor, anlayacağın.
ce qui en laisse moins au cerveau.
Ancak bu, o an için göze çok önemsiz görünen ama aslında hayatınızın dönüm noktası olduğunu anlayacağınız küçük bir şey de olabilir.
Mais ça peut aussi être une petite chose... qui semble sans importance, sur le moment, et qui s'avère être... le tournant décisif de votre vie.
Onun duyguları, çocuksu ve basitti. Anlayacağınız, kocaman bir çocuk.
Ses sentiments étaient simples, innocents.
Anlayacağın, eski sevgilim Larry bende bir kaç eşyasını unutmuş.
Donc, Larry, l'ex, a encore des affaires chez moi.
Sürekli uyandığınız zaman hepsinin bir rüya olduğunu anlayacağınızı düşünüyordunuz.
On se disait qu'on allait se réveiller, que tout ça n'était qu'un rêve.
İşletmedeyim. Anlayacağın günübirlik işler.
Je suis en charge des opérations au jour le jour.
Bu kadar erken çağırdığım için özür dilerim. Yapmam gereken çok iş var. Anlayacağınızdan eminim.
Navré pour l'heure matinale, mais j'ai un tas de choses à régler.
Anlayacağını biliyordum.
- Je comprends pas,
Evet, anlayacağını biliyorum.
Je sais que tu trouveras.
Beni anlayacağını sanıyorum.
Je crois que vous comprenez chaque mot.
Anlayacağını biliyordum. "Sayın yargıç" ı bırakabilirsin, "Efendim" yeterli.
- Je le savais. Appelle-moi, "monsieur".
Anlayacağınız, ben departmanın rozet taşırken görmek isteyeceği son insanım.
Je suis le dernier que la police voudra voir porter un insigne.
Yani anlayacağın, kan kanla ödenmeli.
Tu comprends qu'on veuille répondre au sang par le sang.
Hiç bir zaman anlayacağını sanmıyorum.
Je crois qu'elle ne comprendra jamais.
Eğer zenciysen ya da Kübalı falansan, tamam anlayacağım ama adam Finlandiyalı be!
S'il était noir ou cubains ou n'importe quoi d'autre... Mais il est Finlandais!
İşimi çok seviyorum ve işimden daha çok seveceğim birini bulduğumda aradığımın o olduğunu anlayacağım.
J'adore mon travail. Quand je rencontrerai un type que j'aime plus que mon travail, je saurai que c'est l'homme de ma vie.
Anlayacağınız, milyonlarca yıl önce basitçe avcı-toplayıcı düzen içinde yaşıyorduk.
C'est même inscrit dans l'histoire de nos ancêtres.
Yarın anlayacağız.
Demain, on saura.
Beckett'in peşinde olması sebebiyle Ben'in gerçek katil olmadığını anlayacağımızı biliyor olması gerekirdi.
En s'attaquant à Beckett, il devait savoir qu'il serait démasqué.
Nasıl anlayacağım peki? Anlayamazsın be, canım.
- Comment je fais la différence?
Anlayacağını biliyordum.
Je savais que tu comprendrais.
Tamam, Avatar filminde, Pandora'da sevişirken saçlarının at kuyruklarını birleştiriyorlar yani anlayacağımız saçları onların malafatları.
Dans Avatar, pour faire l'amour, ils se servent de leurs cheveux. Leurs cheveux, c'est leur matos.
Anlayacağınız şekilde söyleyeceğim.
Pour parler ton langage :
Doğru bir cevap için bir hafta bekleyeceğim, daha sonra cevabın yanlış olduğunu anlayacağım.
Je préfère attendre et avoir la bonne réponse qu'obtenir la mauvaise maintenant.