Açıyor Çeviri Fransızca
16,945 parallel translation
Demek ki cinayet silahı tek seferde iki delik açıyor.
Ce qui veut dire que l'arme du crime a fait deux coups en même temps.
Çünkü ışık diğerini açıyor.
Parce-que la lumière est étendue à la suivante.
Sorunuzdan, Savcılığın bir zaman çizelgesi var da biz de oturmuş delik açıyoruz gibi bir anlam çıkıyor.
Votre question implique que l'accusation a établi une chronologie, et qu'on perce des trous dedans.
O darbe aldığında benim de canım acıyor.
Quand il est touché, c'est comme si j'avais mal aussi.
Ama insanlar sürekli bir açığımı yakalamaya çalışıyor beni suçlamaya, eleştirmeye çalışıyorlar.
Les gens attendent que je fasse une erreur, pour m'accuser, me critiquer.
Portekiz milli takımı oyuncusu annenin adını açıklamıyor ve çocuğun tüm velayetinin kendinde olduğunu belirtti.
L'international portugais n'a pas révélé le nom de la mère et annonce que lui seul aura la garde de l'enfant.
İlk ısırıktan sonra böcek istilası artıyor ve açık yarayı bozuyor.
Après la première morsure, l'infestation d'insectes s'étend et déforme la plaie ouverte.
Kapıda açık olduğunuz yazıyor ama.
Votre pancarte dit que vous êtes ouverts.
Her şey canımı acıtıyor.
J'ai mal partout.
Tahmin ettiğin kadar acımıyor.
Ne pas faire de mal autant que vous ne le pensez.
- Tanrım, acıyor.
- Dieu, ça fait mal.
- Acıyor.
Oh, ça fait mal. [Pleurer]
Kendini açıkta bırakmasına rağmen içgüdülerim kaç götü kurtar diye yırtınıyor.
Il est même pas en garde, mais mon instinct me hurle de ne pas l'approcher!
Açığa kavuşturmak isterim ki burada kalacaklar hayatlarını riske atıyor olacaklar.
Je veux être claire que personne ne risque sa vie.
- Evet, bu süeterini açıklıyor.
Cela explique le pull sans manches.
Bu muhaliflerini ortadan kaldırmak için Amerika'ya casus yerleştirmesini açıklıyor.
Ça a du sens qu'il utilise des agents dormant pour faire tomber les dissidents aux États-Unis.
Hepsinin üzerinde yeni dünyadaki ilk çocuk olmakla ilgili şeyler yazıyor yani teknik açıdan bunlar sana ait.
Ils parlent tous d'être le premier bébé de ce nouveau monde, alors, techniquement, ils t'appartiennent.
"Edward Morra Amerika'daki özel harekâtları açığa çıkarıyor." gibi mesela.
Comme "Edward Morra fait la lumière sur les opérations clandestines aux États-Unis"?
Onu korkutuyor, canını acıtıyor.
Ça lui fait peur, ça lui fait mal.
Bu Jane'de dövmesinin olmasını açıklıyor.
Ça expliquerait pourquoi ils sont sur le corps de Jane.
Yutkunurken canınız acıyor mu?
Ça fait mal quand vous avalez?
Acımıyor.
Ça ne fait pas mal.
Rahim boyunun zamanından önce kısalıp açılması anlamına geliyor. Normalde dokuz aylık hamilelikten sonra olması gerekiyor. Beş aylıkken olunca büyük sorun yaratıyor.
Cela signifie que votre col est raccourci et ouvert, ce qui est une bonne nouvelle à 9 mois de grossesse, mais à 5 mois, c'est un problème.
Haftalardır sırf bu bina açılışı için çalışıyor.
L'ouverture de l'immeuble est le projet le plus important de Walter.
- Boğazım acıyor.
Ma gorge me fait mal. Ok.
Dostum, bu yer gözlerimi acıtıyor.
- Cet endroit me fait mal aux yeux.
Çok acıyor, çok acıyor.
Douleur lancinante, douleur lancinante.
- Bana neren acıyor onu söyle.
Dites-moi où vous avez mal. Partout.
Bu nörolojik dengesizliğini açıklıyor.
Cela pourrait être le résultat d'un déséquilibre neurologique.
Bilinmeyenleri açığa çıkarıyor bir nevi.
C'est très révélateur.
Serena'yı arıyor, hâlâ bulamadı. Ne olduğu açıkça ortada değil mi?
C'est évident de vouloir savoir ce qui se passe?
Ve çok acıtıyor.
Accrochez-vous.
Etik Tıp Vatandaşları çalışanları,... Dr. Fisher ile oturmadan önce konferansta gizlilik sözleşmesi imzalamışlar. Açık bir şekilde kaydın ya da bilginin dağıtımını yasaklıyor.
Les employés des Citoyens pour une Médecine Ethique ont signé un accord de confidentialité à la conférence, avant de discuter avec le Dr Fischer qui interdit formellement tout enregistrement ou diffusion d'information.
Kilise bile sekizde açılıyor.
l'église commence pas avant 8h00.
Yani,... otomatik tamamlama en fazla kullanılan arama isteklerine dayanıyor,... bu yüzden açıkça, "Jamal" yazan birçok insan,... başka şeylerde çok tutuklama raporları ile ilgileniyor.
Le système est basé sur les recherches les plus utilisées, donc, apparemment, les gens qui ont tapé "Jamal" étaient plus intéressés par des arrestations que par autre chose.
Hava kilidi açılıyor... On, dokuz, sekiz, yedi altı, beş, dört...
Engagement dans le sas dans dix, neuf, huit, sept, six, cinq, quatre...
Hava kilidi açılıyor.
Dépressurisation en cours.
Saldırıların azıcık bile acıtmıyor!
Tes coups ne me font plus le moindre effet!
Demek istediğim gerçekten üzgünüm ve kalbim acıyor.
Enfin... Très triste. Et mon coeur est blessé.
Boğazım acıyor.
Ma gorge me fait mal.
Kalkmayı denedim ama kalçam çok acıyor.
J'ai essayé de me lever, mais mes hanches me font trop mal.
- Evet, acıyor. - Tamam.
Ouais, c'est euh, craquant.
Acıyor.
Ça fait mal.
Dediğine göre, Brendan kapıyı en az üç kez çalıyor ve dayısı olan şahsı üzeri yarı çıplak terler içinde kapıyı açıp kendisini karşılayana kadar bekliyor.
Brendan dit qu'il frappe à trois reprises. Il attend et au bout d'un moment, son oncle, à moitié habillé et ruisselant de sueur... ouvre la porte et dit bonjour à son neveu de 16 ans.
Bay Kratz, 2 Kasım tarihinde mesajlar açıldıysa bunun, Teresa Halbach'in o tarihte hayatta olduğu anlamına geldiği sonucunu çıkarıyor.
M. Kratz tirera la conclusion que si ces messages ont été ouverts le 2 novembre, alors Teresa Halbach était vivante ce jour-là.
Şimdi, eğer 6 : 30 ila 7 : 00 arası oraya vardıysanız listede neden imzanızın olmadığını açıklamak biraz zorlaşıyor, değil mi?
Si vous êtes arrivé à 18h30 ou 19 h, il serait un peu dur d'expliquer pourquoi vous n'êtes pas sur le registre, non?
Orada size iletilen talebin amacı hakkında açıklama yapılıyor.
Cela parle de l'intérêt de cette requête pour vos services.
O anahtar, bu büyük resimde, daha geniş açıdan bakıldığında pek de bir önem taşımıyor.
Cette clé, dans l'ensemble, ne signifie pas grand-chose.
Geçmişte hangi suçları işlemiş olursanız olun bu cinayeti işlediğiniz sırada, açıkça anlaşılıyor ki yaşamanız olumlu yönde değişmek üzereydi.
Quels qu'aient pu être les crimes associés à votre passé au moment où vous avez commis ce meurtre, tout suggérait que votre vie allait être meilleure.
Steven, 2007'de kararın açıklanmasından beri Avery Oto Mezarlığına 350 km uzaklıkta Wisconsin'in en yüksek güvenlikli hapishanesi Boscobel'de yatıyor.
Depuis sa condamnation en 2007, Steven est incarcéré à Boscobel, la seule prison haute sécurité du Wisconsin, à 350 km de la casse des Avery.
Brendan annesine şöyle bir açıklama yapıyor :
Alors Brendan explique à sa mère :