Bıçak Çeviri Fransızca
6,125 parallel translation
O Kalesi'nden aldığı bıçak cinayet silahı olarak görünür I... her durumda, biz çünkü o bizim katil olduğunu düşünüyorum.
Dans tous les cas, nous pensons que c'est notre tueur parce que le couteau qu'il a pris à Castle se révèle être l'arme du crime.
- Bu Jade tarihinde kullanılan bıçak gibi görünüyor.
- Ca ressemble au couteau utilisé sur Jade.
Uçan Bıçak oyununu sen bulmuş olabilirsin ama nasıl atacağımı söyleyemezsin bana.
C'est pas parce que tu as inventé "Couteaux dans le ciel" que tu dois me dire comment lancer.
- Uçan Bıçak!
Couteaux dans le ciel!
- Uçan Bıçak oynuyorduk.
On jouait à "Couteaux dans le ciel".
Boyundaki yaranın etrafındaki esas deri çok zarar görmüş artık neredeyse nasıl bir bıçak kullanıldığını söylemek imkansız.
La peau autour de la blessure du cou est tellement abîmée qu'il est quasiment impossible de trouver le type de couteau utilisé. Le légiste de Jefferson Parish n'a même pas commencé.
Anne ve oğlunun cesedi yukarıda, pek çok bıçak yarası var. Her yerde kan var.
Les corps de la mère et du fils sont à l'étage, un vrai carnage.
Onu size ve biriminize teslim edebilirim. Onu sorguya çekersiniz, ağzını bıçak açmaz dört veya beş yıl hiçbir bilgi alamazsınız.
Vous pourrez l'interroger, elle plaide le cinquième amendement, et après quatre ou cinq ans d'appels, elle passera un accord et ira en prison pour 20 ans,
Kesinlikle olabilir, Mickey'Bıçak'Carcano, Louie'Dudak'Maneri.
Très possible. "Mickey la lame" Carcano, "Louie la moue" Maneri.
'Bıçak'Mickey,'Dudak'Louie.
Mickey la lame. Louie la moue.
Ona, yanında bıçak taşıyan, güzel götlü Latin bir kızı sormuşlar.
Ils lui ont présenté une fille, une chaudasse qui sait se servir d'un couteau.
Göğsündeki bıçak deliklerini görüyor musun?
Vous voyez ces coups de lame dans la poitrine?
Akciğer ve kalpteki zarar ve yaralara baktığımda dokuz adet bıçak darbesi saydım.
D'après les lésions et les dommages causés au coeur et aux poumons, je compte neuf coups de lame.
Şimdi, beni dinle, bıçak adam.
Maintenant, vous m'écoutez, homme de couteau.
Bu sırada, birkaç saat sonra onu elinde bıçak ve kalbindeki kötülükle buluyorsun.
En attendant, seulement quelques heures, depuis vous avez le couteau dans sa main et le mal dans son coeur.
Bıçak ana arterlerine zarar vermemiş.
Ecoute, la lame a raté toute artère principale, d'accord?
Hasta Rikers'tan dört bıçak yarasıyla geldi, tüm yaralar göğüs bölgesinden.
Un patient de la prison Rikers avec 4 blessures à l'arme blanche, toutes dans la région thoracique.
En sonunda son bir bıçak da tavandan vücudunun üzerine düştü.
Et finalement un dernier couteau est tombé du plafond dans ton corps.
Kemikteki iki iz dişli bıçak kullanıldığını gösteriyor Tendonlarla kaslar kesilerek ayrılmış.
2 marques sur l'os montrent qu'un couteau à cran a traversé le muscles et les tendons, causant une désarticulation.
Yani, aynı bıçak, aynı saldırgan demek olabilir.
Donc, même couteau, et probablement même agresseur.
Aman tanrım, bu bir bıçak.
Oh mon dieu c'est un couteau.
Bıçak tırtıklı.
Le couteau est cranté.
Karnında bir düzine bıçak yarası izi var.
Une douzaine de coup de couteau centrés sur son estomac.
Ve bağlardaki izlere bakılırsa Bir bıçak kullanılmış, diş değil.
Et les marques d'outil sur le ligament indique que c'est un couteau qui a été utilisé, pas des dents.
İki bıçak.
Deux couteaux.
Bıçak da var.
Là. Couteau.
Nerede bana her nefes çekişimde hâlâ yaşadığımı hatırlatan bıçak saplanması?
Ou est le poignard dans chaque respiration qui me rappelle que je suis en vie?
Biliyorum sonsuza dek böyle hissetmeyeceğimi söyleyip duruyorsun ama neden acaba herif tavuklu vindaloo'mu 40 dakika geç getirip yanında hiç naan ve çatal bıçak olmazken turşuyu suratına çarpmak yerine ona teşekkür edip 20 dolar bahşiş vereceğimi düşünüyor?
Tu n'arrêtes pas de dire que je ne me sentirai pas toujours comme ça, mais pourquoi quand le gars se pointe avec mon poulet vindaloo 40 minutes en retard sans naan, et sans argenterie, au lieu de lui balancer la sauce à la tête, je le remercie et lui donne vingt dollars de pourboire?
Dikiş izine bakılırsa, son üç ay içinde bıçak altına yatmış görünüyor.
Peut-être rénale. D'après la forme de la cicatrice, il apparaît qu'il s'est fait opérer dans les 3 derniers mois.
Doğru ya Angus, sen bıçak kullanmakta iyisindir.
Angus, tu es doué avec une lame.
Keskin bıçak, bu derece bir çılgınlık.
Un couteau pointu, ce niveau de folie.
Onların üzerinde kullandığınız bıçak hâlâ sizde mi?
Avez-vous toujours le couteau que vous utilisiez sur eux?
Hayır, hayır. İyi bıçak kullanıyormuşsun Travis.
Il parait que vous êtes doué avec un couteau.
Dr. Hodgins bıçak yaralarını inceliyor.
Hodgins nettoie les blessures à la recherche de traces.
Evet ama bıçak yarasında tütün izine rastladım. Tütün mü?
Oui, mais dans la blessure du coup de couteau, J'ai trouvé des traces de Nicotiana tobacum.
Dokudan toksin sonucu alabilirim. Bunlar bıçak yaralarına benziyor.
Je dois pouvoir obtenir les résultats toxicologiques des tissus.
Bıçak yaralarının hiçbiri listeye yazılmamış.
Aucun des coups de couteau n'a été catalogué
Üstünkörü bir bakışla bile kaburgalarla göğüs kısmında 12-14 bıçak yarası olduğu görülüyor.
Eh bien, les regards, même brefs, indiquent qu'il ya 12, 13, 14, coups sur les côtes, le sternum...
Kalıp bize bıçak üzerindeki çentikleri gösterdi. Eğik ve düzensizler.
Le moule nous a donné des marques de scie sur la lame - ils sont pliés et irrégulière.
Kongre üyesinde de aynı tip kancalı bıçak mı kullanılmış, bakar mısın?
Peux-tu voir si le même genre de lame crochetée à été utilisé sur le membre du Congrès?
Kağıt havlu, eldiven ve bıçak da lazım.
- J'ai besoin... serviettes en papier, gants, et un couteau.
Gene, Gene. Hapishanenin dışında ona bıçak derler.
Vous savez en dehors de la prison on appelle sa un couteau.
Orta karın bölgesinde tek bıçak arası.
Un seul coup de couteau au niveau de la ceinture abdominale.
Bir mesajda bıçak ve topuklu ayakkabı yan yanaydı.
L'un d'eux avait un couteau à coté de chaussures à talons.
- Evet, batıl inanca göre hediye olarak bıçak vermek uğursuzluk getirirmiş.
Tu sais, la superstition dit que ça porte malheur d'offrir un couteau en cadeau.
Bıçak atardamara denk gelmediği için baya şanslı.
Il a vraiment de la chance que le couteau n'a pas perforé une artère.
Bıçak gibi bir şey.
Une sorte de couteau.
Asgar, oyuncakları sıcak arabalarda bırakmamak gerektiğini çünkü boyanın akabileceğini ve vinilin eriyebileceğini söylemişti,... kulağa çılgınca gelse de dayanamadım.
Asgar a dit qu'on ne devait pas laisser les poupées dans la voiture en pleine chaleur. La peinture peut gondoler et le vinyle fondre. Ça peut paraître insensé, mais je n'ai pas pu le supporter.
" Onu asla sıcak bir arabada bırakmayın.
" Ne le laissez jamais dans une voiture en plein soleil.
- Ne tür bir bıçak kullanmış?
Quel genre de couteau a-t-il utilisé?
- Oldukça keskin bir bıçak.
Un tranchant.