Bıçaklar Çeviri Fransızca
1,045 parallel translation
Silahlara karşı bıçaklar ve çıplak ellerimizle mi?
Avec des machettes et nos mains nues contre des armes?
Bıçakları, el yapımı silahları olabilir.
Ils pourraient réclamer des couteaux ou des pétards.
- Peki ya bıçakları varsa ve silahlılarsa?
- Mais s'ils ont des couteaux ou des feux?
Bıçaklarımızı almayı unuttular. - Demiri kesemeyiz onlarla, değil mi?
J'espère que Bligh va continuer à le rendre furieux, comme tout à l'heure.
Uzun bıçaklar doğruca vadiye girmek.
Les longs couteaux viendront du fond de la vallée.
Bıçağın soğan kokuyor. Sıradan tüm Sakson bıçakları gibi.
ton couteau sent l'oignon comme de juste c'est le cas des couteaux des petits Saxons.
Bıçaklarınızı bileyin!
Scalpez-moi!
Bıçakları parlak ve keskin.
Des lames brillantes, aiguisées,
Eğer bir gün boncuk dizmekten vazgeçersem, kendimi bıçaklarım.
Si je devais être enfileur de perles, je vous assure, je ne le supporterais pas.
Sanırım bu şey, bıçakları harekete geçiriyor.
J'imagine que ça actionne les poignards.
Yeşil köpükle ve beyaz yapıştırıcıyla taslaktan çalıştık, Testereler ve falçete bıçakları.
J'ai rencontré Rick et Brannon 2 ans avant qu'on m'appelle pour une audition pendant la saison pilote d'Enterprise.
Bununla savaşmamızı mı bekliyorlar? Kalem bıçaklarıyla?
On doit se battre avec des canifs?
Alabildikleri her şeyi aldılar. Gümüş çatal bıçaklar dahil.
Ils ont tout emporté, même l'argenterie!
Eğer o duyguyu dizginlemezsem, birgün, birisi beni arkamdan bıçaklar.
Si je me laisse aller à ça, un jour, je me ferai tuer par derrière.
Her köşede bir seyyar satıcı gördüm minik, keskin bıçakları olan ufacık giyotinler ve infaz anında boyunlarından kırmızı su fışkırtan oyuncak bebekler satıyorlar.
J'ai vu des vendeurs à chaque coin de rue. Ils vendent des guillotines miniatures avec une petite lame aiguisée, et des poupées remplies de liquide rouge. Il coule de leur cou une fois la sentence exécutée.
Dikkatli ol. Bıçaklar fırlar.
Je te pré viens, les couteaux, ça vole!
"Meksika iki azgın denizin arasında, bıçakların rüzgarında doğdun."
Mexique! Tu es né dans un tourbillon de poignards. Entre les vagues déchaînées de deux océans.
Rüzgar, bıçakların rüzgarı.
Le tourbillon... J'aime ça, "le tourbillon de poignards".
Bıçakların rüzgarını severim, biliyor musun, Ramirez?
Moi aussi, je suis heureux.
Bıçaklarınızı kullanın.
Prenez un couteau.
Bıçaklar sıkışmış.
Les lames sont bloquées.
Bana kendi tıraş bıçağınızı ve yedek bıçaklarını verir misiniz?
Les bandes sont au centre. Il faut dérouler le ruban pour les voir.
Yeni tıraş bıçağınız bu ve yedek bıçakları için de bir film kutusu.
Parfait. A présent, donnez-moi votre rasoir et vos lames.
Bunun ne olduğunu biliyor musun? Tıraş bıçakları.
C'était dans la dépense!
Çeşitli cerrahi bıçaklar, bıçkılar, enjeksiyon şırıngaları ve bunun gibi gereçler.
Plusieurs sortes de scalpels. Des scies, des seringues, etc.
Adamlarınız bıçaklarını hangi amaçlarla kullanıyorlar?
Et comment vos hommes se servent-ils de leur couteau?
Göğüs göğüse mücadelede ateli silahlar kullanılmaz, sadece süngü ve bıçaklar kullanılır.
Au corps à corps, on ne se sert pas d'une arme à feu, mais de la baïonnette ou du poignard.
Tüfekler, silahlar bıçaklar, cephaneler.
Regardez! Fusils, pistolets, couteaux, munitions!
Bu bıçakların her biri yarım kilo.
Ces couteaux pèsent une tonne pièce!
Maydonez hazırlar, bıçakları biler.
"Affute-les-couteaux".
Bıçakları sever misin?
Vous aimez les poignards?
Macduff oraya ulu kraldan yardım dilenmeye gitti Northumberland ve yiğit Seyward'daki adamları için. Onların yardımıyla, eskisi gibi soframıza et çıkarır geceleri rahat uyur, bıçakları şölenlerimizden uzak tutarız.
Macduff est allé demander l'aide du pieux roi... pour éveiller Northumberland et le vaillant Seyward... afin que par leur secours nos tables retrouvent appétit... et nos nuits sommeil.
Biraz sinirli bir tip olduğum için, bıçaklar, onları uzağa fırlat.
Parce que je suis du genre nerveux, les couteaux, mettez les hors de portée.
Bu bıçakların ve silahların dünyasında nereye giderse, hep takdir edilecek!
Dans ce monde, le fort dévore le faible. Partout où il ira, Lung sera toujours respecté!
"Hey, oğlum ağzının içindeki bıçaklar aslında benim" dedim.
"Hey, petit. C'est moi, là dedans avec ces lames."
Pirinç bıçaklar hakkındaki serzenişlerimi hatırlıyor musun?
" Vous rappelez vous mon enquête sur les lames de cuivre à l'époque?
Bıçaklarınızı görmek istiyoruz.
Nous voulons voir vos couteaux.
Bıçaklarını, ruhlarını bile verecekler.
Ils vendent même leur âme!
Bıçaklar.
Les couteaux.
Bütün mutfak bıçaklarını eve getir.
Ramasse tous les couteaux et apporte-les dans la maison.
Beyazların da bıçakları var.
Mais les Blancs ont des couteaux.
Çok hafiftir. Ama fikrimce geçit vermez... Kara Süvarilerin bıçaklarına bile.
Elle est archi légère, mais pourra faire obstacle aux couteaux des Cavaliers Noirs.
- Sırtındaki bıçakları hissettin mi?
- Vous ont-ils poignardé dans le dos?
Bıçaklarımızı beğenmediniz mi?
Tu n'aimes pas nos couteaux?
Mutfak bıçakları ve yağlı şişler senin silahın olacak evlat.
Couteaux et broches pleines de graisse seront tes armes!
Baltalar, bıçaklar, lambalar, testereler sorun olabilir. Kamplarda olan kazalar bunlardan çıkar.
Haches, couteaux et scies sont dangereux, causes de la plupart des accidents.
Gloria, bıçakları, çatalları, kaşıkları ve parti şapkalarını niçin buzdolabına koyuyorsun?
Pourquoi ranges-tu les couverts et les cotillons dans le réfrigérateur?
Pekala, şimdi bakalım nerede bunlar, bu evde bıçaklar nerede duruyor? Şurada.
Mais où vous mettez les couteaux?
Çıkarın bıçaklarınızı!
Scalpez-moi!
Bıçaklarını orada bırak ve dışarı gel!
J'ai un beau cadeau pour toi!
Tıraş bıçaklarının kutusunda bir film var.
C'est là qu'ils cachent la pellicule.