Dağlar Çeviri Fransızca
2,479 parallel translation
Her koşul altında sevgimiz hep aynıdır, aynı annemin çağlayan dağları ve sihirli tutkalı gibi. Ama aramızdaki problem bu değil.
On s'aime sans aucun doute, comme la fontaine de maman et sa colle magique, mais ce n'est pas ça le problème entre nous.
Demek istediğim, hiç şeyi aşmadım... kuzey dağlarını. Ne dediğimi anlıyor musun?
Je n'ai jamais touché de seins non plus, alors vous voyez.
Adirondack Dağlarında.
Dans l'Adirondack.
Annem ben 6 yaşındayken Alp Dağları'nda bir uçak kazasında öldü.
Ma mère est morte dans un accident d'avion dans les Andes quand j'avais 6 ans.
Artemis, ormanların ve dağların tanrıçasıdır.
Artémis est la déesse des forêts et collines.
- Dağlar denize paralel mi söyle, söyle.
Dis-moi si les montagnes sont paralléles à la mer ou pas.
Buradan Pocono Dağları bile görünüyor ama bir sorun göremiyorum.
Oui, je peux voir les montagnes Poconos. Mais je vois pas le problème.
Ayrıca, sen Rocky dağlarında öldün, hatırladın mı?
T'es mort dans un jet dans les Rocheuses, tu te souviens?
İç güvenlik size bizi, beş çocuğu, Peru'ya uçurmanızı söyledi, ama sizi Peru'nun Andes dağlarına indirdi böylece onların adamları bizimle buluşup bir şekilde Peru'nun başkenti Lima'ya gitmenin ve devletlerini yıkmanın bir yolunu söyleyeceklerdi.
Votre chef vous a demandé de nous emmener nous, cinq enfants, au Pérou, mais vous a fait atterrir dans les Andes pour que d'autres gouvernementaux nous retrouvent, et... nous indiquent comment aller à la capitale du Pérou, à Lima, et renverser leur gouvernement?
Vikipedi'ye baktık ve bu deney hayvanlarının Andes dağlarından olduğunu öğrendik, işte.
On a regardé sur Wikipédia, et on a découvert que les cochons d'Inde viennent des Andes, ici.
Sanırım dağların daha da derinlerine doğru ilerliyoruz.
Je pense qu'on ne fait que s'enfoncer dans la montagne.
Bütün Perulu flüt grupları salıverildiler. Ve deney hayvanlarını Andes dağlarına geri sürdüler.
Tous les flûtistes péruviens furent relâchés, et ils ont renvoyé les créatures d'Inde dans les Andes.
Özgürlükle ahlaksızlık arasında dağlar kadar fark vardır.
Il y a tout un monde entre la liberté et la débauche.
Eski Dinin hala var olduğunu kendin söylemiştin. - Beyaz dağların ötesinde bir ada varmış- -
- La Croyance Ancestrale perdure sur une île, au-delà des monts enneigés...
Düşmüş Krallık'ın vadisinden geçip, beyaz dağların ardındaki insanların Kutsal Ada dedikleri yere gitmelisin.
Rends-toi à l'endroit que les hommes nomment L'Île des Bénis, au-delà des monts enneigés, par la vallée des rois déchus.
Burma'ya gidip dağları geçeceğim ve neler yapacağıma bir bakacağım.
Je retournerai en Birmanie. Je passerai par la montagne, et je verrai ce que je peux faire.
Kemiksiz buradan iki gün uzaklıktaki ormanın sınır tarafında runik bir taş olduğunu söylüyor. Batıdaki dağların eteklerinde.
Le Désossé dit qu'il y a une rune à deux jours d'ici, à l'orée du bois, au pied des montagnes de l'Ouest.
Eğer yeryüzü, gökyüzü, Yin ve Yang'ın nasıl değiştiğini bilirsen o zaman güneş, ay ve yıldızlar rüzgâr, orman, dağlar ve ateş....... emrindeki askerler olurlar.
Si vous connaissez la terre, le ciel, le yin et le yang alors le soleil, la lune, les étoiles, le vent, la forêt, les montagnes et le feu deviennent des soldats sous vos ordres
Yangtze'nin berrak suları, Dağların zümrüt yeşili yaprakları,
Les eaux claires du Yang Tsé Kiang les feuilles émeraude des montagnes
Ama mavi gözlü çocuğun efsanesi sonsuza kadar yaşayacak ve Büyük Beyaz Dağlar'dan dört yöne rüzgarlarla fısıldanacak.
Mais la légende de l'enfant aux yeux bleus sera à jamais murmurée aux quatre vents des Grandes Montagnes Blanches.
Birlikte Büyük Dağlar'ı geçebiliriz.
On peut franchir les Grandes Montagnes.
Büyük Dağlar'ın ardına mı?
Au-delà des Grandes Montagnes?
Onlar dağların ardından gelmedi mi?
Ils les ont franchies, eux.
Günler ve geceler boyunca yürüdükten sonra Büyük Dağlar'ın bittiği ve mavi gözlü çocuğun hikayesinin başladığı yeni topraklara geldiler.
Des jours et des nuits de marche les menèrent à une contrée où finissaient les Grandes Montagnes et où commençait l'histoire de l'enfant aux yeux bleus.
Dağların ardından geldik.
On vient d'au-delà des montagnes.
Dağlar ve kum. Hepsi aynı gözükecek.
Les montagnes des sables se ressemblent toutes.
Tanrıların dağları.
La montagne des Dieux.
Büyük Dağlar'ın ardındaki çocuktan bahsederken kalbi parçalanırdı.
Son cœur saignait quand il évoquait l'enfant, derrière les Grandes Montagnes.
Dağlarınıza dönün. Kadını da alın.
Retourne dans tes montagnes, tu pourras emmener ta femme.
Şöhret, şans, dağların tepesinde bedava bir kale.
Eux, ils ont tout : la gloire, la fortune, un château de fonction dans les collines!
Bu dağları henüz tam olarak bilmiyorsun, Martin. Çok kaygan bir yamaçtasın. Dikkatli ol.
Parmi les montagnes de savoir qui te restent à explorer, tu as choisi la pente la plus dangereuse.
Sadece Doğu Avrupa'nın uzak dağlarındaki Neachdainn soyundan gelen Kardeşler Birliği hikâyelerinde, efsanelerinde ve kutsal kitaplarında Makine'nin hayatta olduğundan bahsediyordu.
Dans les montagnes lointaintes de l'Europe de l'Est... seule la Confrérie, les descendants de Neachdainn... ont conservé le souvenir de la Machine... dans des histoires, dans des mythes, dans le livre sacré des Chroniques.
Annem Kuzey Dağları'ndan bir cüceydi.
Ma mère était une naine noire des montagnes du Nord.
Bunun doğru olduğundan eminim. Ama Rocky Dağları'nın bu yanında şiddete en çok başvuran, en yozlaşmış ve yetersiz polis teşkilatı olduğu göz önünde bulundurulursa bunun pek bir şey ifade etmediğini düşünüyorum.
Je suis sûr que c'est la vérité, mais comme ce service de police est le plus corrompu, violent et incompétent de ce côté-ci des Rocheuses, je ne crois pas que ce soit assez.
Karar verdiğim şeyin senin için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini biliyorum ama Barış Gönüllüleri'ne katıldım ve Peru adlı bir ülkenin dağlarında çalışmak üzere yola çıkıyorum.
Je sais que ma décision te paraîtra absurde, mais... J'ai rejoint les Peace Corps. Je pars travailler en montagne dans un pays appelé Pérou.
60'tan fazla çocukla Liupan Dağlarını aşıp 800 kilometre yürüdünüz.
Vous avez emmené plus de 60 enfants, vous avez franchi la montagne Liupan et marché 800 km.
Biz bu dağların tepesine sadece silahlarımızı ateşlemek için çıkmadık.
On n'est pas venus ici seulement pour tirer des coups de feu.
Panch Chuli Dağları'na gidiyorum.
Je vais à la base des Pics Panch Chuli.
Panch Chuli Dağları Hindistan'dalar.
Ce sont les pics Panch Chuli. Ils sont en Inde.
Kromla amyantı ben yaratmadım dağları ben kazmadım.
Je n'ai pas inventé le chrome ou l'amiante, je n'ai pas creusé les montagnes.
Tamam, bak. Güvenilir bir ejder avcısı dağları taşları titretir değil mi?
Un chasseur de dragons crédible, il fait trembler le sol en marchant.
Şey bana sorarsan o pek bu açıdan bakmıyor ama yine de... Ekvador dağlarında bir kliniğin başında. Vay canına.
Je doute qu'il voie les choses comme ça, mais il... il dirige une clinique en Equateur, dans les montagnes.
Mark'ın kliniği orada, bu dağların güney yamacında.
C'est là que se trouve la clinique de Mark. Sur le versant sud.
Kutsal dağların nerede olduğunu biliyor musun?
Savoir où ces montagnes sacrées?
Bu dağlar, motorun gerekenden 10 kat fazla çalışmasına sebep oluyor.
Ces montagnes font des travaux de dix fois plus que la normale.
Hey, Şef. Uydu bağlantısı sağlayamıyorum. Dağlar bizi engelliyor.
Chef, je n'ai aucun lien avec le satellite, Les montagnes créent des interférences.
Bizim yaşadığımız yerde gökyüzü çok güzel. - Canavar ya da yanan dağlar yok.
Où nous vivons,... l'air est frais,... Il n'y a pas de monstres,... où de montagnes qui brûlent.
Eğer fikrini değiştirirsen güneşi, dağları aştığı noktaya kadar takip et.
Si tu changes d'avis,... suit en direction du soleil après la montagne aux deux pics.
Güneşin dağları aştığı noktaya bak.
Repère la montagne avec deux pics.
Rocky dağlarına vardığımızda yürüyüşe çıkmak güzel olurdu, öyle değil mi?
On pourrait faire de la randonnée quand on sera au Rocheuses. Qu'est-ce que vous en dîtes?
Kuzey dağlarının arkasından gelen fırtınanın sesini duydular Amca Henry ve Dorothy fırtına gelirken otların dalgalanmalarını görebiliyorlardı.
"Venant de l'extrême nord " ils entendirent le sourd mugissement du vent. " Oncle Henry