Durmadan Çeviri Fransızca
2,724 parallel translation
Biraz endişelendim. Durmadan aynı iki notayı duyuyorum. Nota kağıdın da Çin restoranı menüsüne benziyor.
J'entends les deux mêmes notes, et ta partition ressemble au menu d'un resto chinois.
Durmadan, "Z'lerden uzak dur." deyip duruyor.
Elle me dit sans cesse, "Garde tes distances avec les Vs."
Kafamız aynı şekilde çalışırdı, hiç durmadan.
Nos cerveaux fonctionnaient pareil. Sans jamais s'arrêter.
Hiç durmadan yumruklarım seni.
J'arrêterais jamais de te taper.
Oldukça sessizdi ama durmadan içki içiyordu.
Il a dit peu de choses. Mais il a beaucoup bu.
Birden gazeteye gelmiş ve beni orada bulamayınca takip ederek yanıma geldi ve o andan beri durmadan mesaj atıp, duruyor.
Elle s'est pointée au bureau, en mon absence, m'a traquée au snack, et n'arrête pas les sms depuis.
Büyük ekran bir televizyon olacak ve durmadan diz ameliyatı görüntüsü oynayacak.
Ce sera un grand éclat plat, qui passera en boucle des opérations du genou.
Durmadan üstüne gittim.
Je n'ai pas lâché le morceau, jusqu'au bout.
- Anesteziden önce Raben bir şeyler söylemiş. Durmadan onu vuran polis memurunun Perk olduğunu söylemiş.
Raben a répété plusieurs fois que le policier qui l'a blessé est Perk.
Durmadan resim çekerdi.
Il en prenait tout le temps.
Hem avcı hem de av, stratejilerini hiç durmadan geliştirmelidir.
Prédateurs et proies doivent sans cesse perfectionner leur stratégie.
Ve durmadan koşmaya başlamış.
Alors il court, court, court.
Parmaklarımı bir cipin arkasına bağladılar ve durmadan daire çizdiler.
Et ils prenaient ces doigts et les attachaient à une Jeep et le traînaient en cercle...
Hiç durmadan git ve İzleyici'lerden birinin seni takip edebileceği kararlar verme.
Reste toujours en mouvement. Souviens-toi qu'un voyeur peut sentir chacune de tes décisions.
Ama sırtının üstünde orada o ağılda yatarken tavana durmadan bakıp Allah'ı arayıp önemli olan şeyi ararsın.
Mais quand t'es couché, étendu sur ta couchette... tu passes beaucoup de temps à regarder le plafond... à chercher Dieu... et à penser à ce qui est important.
Bir hafta içinde hiç durmadan 1600 km tel kapladığımı bilirim.
J'ai couvert 1 500 km de fil par semaine, en continu.
- Hiç durmadan.
- Sans arrêt.
# İşler düzeldi durmadan #
Je veux être sûre d'y arriver
# Hiç durmadan müzik çalınır #
On est bercé par de la musique
Öylece 130 kilometre gitmiş olmalıyız, hiç durmadan.
En rentrant, on roulait à 130 km / h, on ne s'est pas arrêtés.
Ve iki hafta boyunca hiç durmadan yağmur yağmıştı.
Il avait plu sans arrêt pendant deux semaines. À verse.
Kontağı çevirmeye devam et. Durmadan çevir.
Continue à essayer de démarrer.
Durmadan içiyorsun ve domuz gibi yaşıyorsun.
Vous buvez trop et vous vivez comme un porc.
Dümenin amacı zaten birini bitirip ötekine başlamak. Şu geri zekâlıların durmadan yakalamaca oynamalarından nefret ediyorum.
L'important, c'est d'avoir plus de départs que de fins, pour que ce monde médiocre ne puisse pas nous rattraper.
Hatırladığım kadarıyla onu yapmak için bir saat uğraşmıştın ama sonraki iki gün durmadan üniversiteye gitseydim bunu yapması için birilerini tutardım diye sızlanıp durdun.
Et pendant les deux jours qui ont suivi, t'as pas arrêté de te plaindre : "Si j'avais été à l'université, j'aurais pu engager quelqu'un pour le faire."
Eskiden düşünürdüm de... Bir gün son parçayı da taktığımda o GTO'ya bindiğimi, anahtarı çevireceğimi sonra da hiç durmadan süreceğimi düşünürdüm.
Je m'étais toujours dit que... un jour, quand la dernière pièce serait montée, je sauterais dans la GTO, je mettrais le contact
Tren durmadan inmiş olmalılar.
Ils ont dû descendre en route.
Durmadan devam et.
Allez, viens.
Durmadan seyahat ediyorum.
Pas mal de voyages.
Durmadan seni düşünüyorum ve ve seni özlüyorum.
J'ai pas arrêté de penser à toi... Tu m'as manqué.
Durmadan bu şarkıyı mı dinliyor? Hayır.
- Il s'arrête jamais?
Durmadan içip dırdır ediyorsun!
Tu bois et tu parles sans t'arrêter!
Her gün aynı şeyleri durmadan söylüyorum.
Chaque jour, je vous répète exactement la même chose.
Bebekten farksızdı. Durmadan ağlar, beni de utandırırdı.
Elle se comportait comme un enfant, elle pleurait jusqu'à me faire accuser.
Hayatının yapılacaklar listesi durmadan değişen bir belge olmalı.
Ta liste de choses à faire dans la vie doit être surprenante.
Neden durmadan başıma bu geliyor?
Pourquoi est-ce que ça arrive à moi?
Durmadan gidip baktığın için uyandırıyorsun çocuğu.
Tu le réveilles en allant le surveiller.
Durmadan birlik değiştiriyordu.
Il n'aurait jamais du être dans une unité.
Durmadan endişelenmek gittikçe yorucu bir hal almıyor mu?
Je ne suis pas infatigable, je m'en inquiétais.
Senin ırkın, kendi aralarında bile istikrarı sağlayamayan ve... durmadan bir biriyle savaşan bir ırktı.
Venant de la part d'une race qui ne peut pas se défendre toute seule. Laissée seule par une armée battue.
Durmadan çığlık atıyordu.
Elle n'arrêtait pas de crier.
Hiç durmadan!
En continu!
Demek oğlumun durmadan hakkında konuştuğu kişi sensin.
C'est donc de toi que mon fils n'arrête pas de parler.
Ve ben de durmadan ona bakıyordum sanki birine bakar gibi.
Et je le voyais bien. Elle regardait quelqu'un en souriant.
Baban korkmuyor olabilir ama durmadan tokadı yedi.
Ton père a peut-être peur. L'autre, il frappe, et personne ne réagit.
Alo, Gazze? Evet, Omar gelmeyi çok isterdi ama gelemez çünkü durmadan anasını belleyen, beş para etmez pijama giyen sik kafalı beyinsizlerin popolarını temizlemekle meşgul
Ouais, Omar aurait adoré venir vous filer un coup de main, mais c'est pas possible, il est trop occupé à récurer les monceaux de merde qui sortent du cul de ces...
Michael ben okuyana kadar, bununla durmadan kafama vururdu.
Michael n'a pas arrêté de me frapper la tête avec jusqu'à ce que je le lise.
İki gündür hiç durmadan yapıyoruz.
On n'arrête pas de faire l'amour depuis deux jours.
Bütün gece durmadan kustum.
Alors, tu as passé la nuit à vomir.
Sonra hiç durmadan konuşmaya başladı.
Et elle a commencé à parler, parler...
Berbat bir geceydi. Gece boyunca durmadan kustu.
On a passé une nuit atroce.