Faydasız Çeviri Fransızca
736 parallel translation
Ona faydasız bir nutuk daha çekip burada kalmasına müsaade edeceksin.
Encore une fois qu'après l'avoir inutilement sermonné... Tu le garderas à la maison.
Faydasız, Lilli.
Rien à faire.
Faydasız.
Aucun espoir.
Artık bizi durdurmak faydasız.
Inutile d'essayer.
Faydasız ayırt edemiyorsunuz!
C'est le starter. Vous ne pouvez pas démarrer sans.
Bana sorman faydasız, dediğim gibi bilmiyorum hiç bir şey bilmiyorum!
Pas la peine d'insister, je ne suis pas au courant.
Faydasız, o böyle bir şeyi asla bilemez
Inutile de lui demander, elle ne saura jamais.
Faydasız. Anlayamazsın.
Vous ne comprendriez pas.
- Bu faydasız.
- Ça ne servirait à rien.
Yemin ederim, yazmadım. Eğer orijinali senin el yazınlaysa, bunu inkâr etmek faydasız olabilir.
L'original est bien de votre main.
Mevcut savunmasız halimiz direnişi faydasız kılmaktadır.
Nous sommes actuellement sans défense, toute résistance est inutile.
Babanın bu şekilde direnmesi faydasız.
Il est inutile que votre père résiste comme ça.
Mektup sana gelmiş. İnkar etmek faydasız Kampfeldt.
La lettre vous était adressée, pas de doute là-dessus, Kampfeldt.
- Baylar. Dilbilimci olarak, kelimelerin faydasız olduğu anları iyi bilirim.
Je sais que les mots cessent parfois d'être utiles.
Seninle konuşmak faydasız.
Que faites-vous? Eh bien, il n'y a plus de raison d'en discuter.
Faydasız. Geri dönsek iyi olur.
Rebroussons chemin!
Bana yılışman faydasız.
Pas la peine de me faire du charme.
Şalgamdan korkmak faydasız.
Pas la peine d'avoir peur d'un navet.
Bir sürü faydasız ıvır zıvır.
A l'Université! Des choses inutiles!
Faydasız olduğunu söyledim.
Luttez! À quoi bon?
- Faydasız Carol. Kabul etmezler.
Irrecevable, Carol.
Sana açıklamaya çalışmam faydasız çünkü kendime bile açıklayamıyorum.
Comment te l'expliquer... quand je ne peux même pas m'expliquer?
" Fransız askerlerine, nehrin karşısındaki Alman istihkâm bölüğünden çöken bir demokrasi için faydasız bir savaşta kanlarının dökülmesine karşı çıkıp silahlarını bırakmalarını teklif eden Nazi radyo yayını yapıldı.
"Du côté ennemi, de l'autre côté du fleuve, " la radio nazie a lancé un appel demandant aux soldats français " de rendre les armes et de refuser de verser leur sang
- Faydasız. - Buraya gelerek tehlikeye girdiniz.
- C'est risqué d'être venus.
Bilene dek fazla teknik yaklaşmak faydasız.
Inutile de trop s'avancer maintenant.
Konuşmak faydasız, biliyorum, ama... belki ikinizi de tanıyan biri- -
Ça ne sert à rien de parler, mais je vous connais...
Kendi adıma faydasız bir jestte bulundum.
C'était un geste futile, rien de plus.
Harika bir fikir ama faydasız.
Merveilleuse, mais impossible.
Faydasız, sevgilim.
C'est comme ça, chéri.
- Faydasız. Buraya varmadan ölmüş olurum.
Je serai morte avant qu'il arrive.
Artık faydasız toplantılar düzenlememize gerek yok.
Bien, finissons-en avec ces réunions inutiles.
Şimdi olmaz... Yüce Tanrım! Ne kadar sıkıcı, bitkin, basit ne faydasız ve boş geliyor bu dünya bana.
" O Dieu, que toutes les jouissances de ce monde me semblent vaines, fastidieuses, insipides.
Ben de gurur duyacak endişelenecek, dönmesini bekleyecek dönünce uğruna yaşayacak biri olmadan kendimi çok güvende, faydasız ve yalnız hissederdim.
Je me serais sentie à l'abri, inutile et seule sans quelqu'un pour qui être fière, avoir peur, quelqu'un que j'attendrais et pour qui je vivrais quand ce sera fini.
Bizim durumumuzda, faydasız.
Dans notre cas, elle ne sert à rien.
Faydasız. Hep aynı şeyleri tekrarlıyoruz.
A quoi bon discuter?
Faydası yok dostum. Çok tatlısınız...
Non, merci, vous êtes bien gentil.
Savaştan beri oldukça fakir bir durumda olduğumuzu inkar edemem ve nüfuzunuzla paranızın gerçekten faydası dokunurdu ama böyle sıkıntımız olmasaydı bile din konusunda...
Je ne nie pas que nous sommes pauvres depuis la guerre... et que votre influence et votre argent nous seraient fort utiles. Mais même s'il n'y avait pas... La question religieuse- -
40 yıldır mızıka çalarım. Hiç faydasını görmedim.
J'ai joué de l'harmonica pendant 40 ans ça ne m'a pas profité.
Zıvanadan çıkmış dünyayı bu cezalandırmadan kurtarmaya çalışmanın faydası ne? Baba, keşke biraz uyuyabilseydin.
Mon Dieu!
Siz oturup paçalarınızı yukarı çekin, ne faydası olur?
Vous ne gagneriez rien à montrer les vôtres.
Faydasız.
C'est inutile.
Ölü bir kralın ve ölü bir hırsızın kimseye faydası olmaz.
Morts, nous ne pourrons plus rien.
Anlamanızı sağlardım, ama bana bir faydası olmazdı.
Vous comprendriez. Mais à quoi bon?
- Faydasız.
Parle!
Bu faydasız.
Inutile d'insister.
Ya da kızın hasta olduğuna karar verdiler diyelim. Bunun adamımıza faydası olmaz, değil mi?
Déclarée folle, Frank gagnerait?
Faydası yok. Kadını kullanamayız.
Elle n'est pas en état de parler.
Faydası yok. Labirentten dışarı çıkamayız.
C'est inutile.
Tartışmanın faydası yok, ama size şunu söyleceğim : şu silahları bırakın. Hepinizle çıplak yumruklarımla dövüşeceğim ve alayınızı yere sereceğim.
Inutile de discuter, mais si vous posez ces armes, je battrai tous vos fils à mains nues.
- Kızı rahat bırak. Faydası yok.
Laisse-la, Clint!
Ev kadınıysanız faydasını hemen görürsünüz.
Si vous étiez une ménagère, vous le sauriez.