Hâttâ Çeviri Fransızca
32 parallel translation
Burada, bizi yediriyorlar, içiriyorlar giydiriyorlar hâttâ eğlendiriyorlar bile.
On est nourris, logés, habillés et on a des distractions.
Bayan Tilford, 28 yaşında, hayatınızı başkalarının çocukları ile harcar mıydınız? ... her gün aynı eski elbise, geceleri bile çalışmak, geleceğe dair düşünmemek hâttâ ha affedersin, Karen Wright ile yaz tatili planları yapmak!
Mme Tilford, à 28 ans, passe-t-on sa vie avec les enfants des autres, sans vêtements neufs, travaillant chaque nuit, sans rien attendre que les vacances d'été avec Karen Wright?
Dün sen geldiğinde onu geri koyuyordum hâttâ.
Je le remettais, hier, quand je l'ai lâché à cause de toi.
Hâttâ düğünde vereceğin hediyeyi düşünmeye başla.
Tu peux acheter notre cadeau de mariage.
Bana sen demenizi de istemiyorum. Hâttâ adımı bile anmayın.
Je ne vous insulterai pas et je ne vous permettrai pas de m'insulter.
Belki bir yıl sonra, hâttâ...
Peut-être dans un an.
Hemen toparlanıp gidelim, Yarın ilk trene atlayıp hâttâ...
Faisons nos bagages et partons. Prenons le train demain.
Hâttâ çatışma olmasın diye her şeyi yaparım.
J'aurais pu poser quelques questions et laisser tomber.
Hâttâ ondan korkardın. İçinde Bronson'un adının geçmediği hiç bir şey umurunda değildi onun.
Tu en avais peur, et rien ne comptait pour lui sauf ce qui était à Bronson.
Hâttâ silahını hızlı da çekebilirsin.
Tu peux même devenir vraiment bon. Mais tu restes un cow-boy.
Hâttâ biraz solgun.
Il est même un peu pâlot, vous trouvez pas?
Hâttâ iri, yağlı ve kıvırcık saçlıydılar. Küçük, gaddar gözleri ve siyah gözlükleri vardı.
Et surtout un gros huileux, frisotté avec des petits yeux cruels avec des lunettes noires.
Yiyecek bir şeyler aldım. Hâttâ bir şişe şarap bile.
J'ai là un repas, même une bouteille de vin.
Hâttâ daha da iyisi!
Non, encore mieux...
Hâttâ bu resmen suç.
Presque criminel.
Hâttâ New York'ta değil.
Ce n'est même pas New York.
Hâttâ kayınpederin Jackie Wong'u?
Et votre beau-père, Jackie Wong?
Hâttâ seni tanımadan bile sinir oldum.
Avant de vous rencontrer.
Böyle bir giysi ile, herhangi biri uzayda ve hâttâ Ay'da bile yürüyebilir.
Avec une combinaison comme ça, n'importe qui marcherait dans l'Espace... ou même sur la Lune.
Çenemi kapalı tuttum, hâttâ süründüm.
Oui, je ferme ma gueule. Je rampe même!
Benim için, hâttâ gariplikler duvarının koruyucusu için bile... bu aşırı garip.
Et, même pour moi, la gardienne du Mur du Bizarre, c'est très bizarre.
Aynı zamanda da tek eşliler. Hâttâ boşandıkları bile oluyor.
Ils sont monogames et peuvent divorcer.
Öncelikle aptal başkanınız ateşkes ilan ediyor ki Saddam henüz ölmemiş, hâttâ yakalanmamış bile.
D'abord, ton idiot de président déclare un cessez-le-feu même si Saddam n'est pas encore mort ou même capturé.
Kinezyoloji uygulamaları, bardak çekme, hâttâ elektromanyetik terapi yapıyoruz.
Nous proposons kinésiologie, drainage et même thérapie électromagnétique.
Hâttâ Tanrı dahi olaya karıştı.
Dieu Lui-même s'est invité ce jour-là.
Hâttâ, çok iyi geldi.
Ça m'a fait du bien.
Hâttâ bu akşam yediğimiz her şeyi Colin öldürdü.
Colin a tué tout ce que nous mangeons ce soir.
Evet, evet, serbest olanlardan. Denize açılır ve altı, hâttâ yedi saat boyunca gelmezdi.
Il partait 6 ou 7 heures.
Uçması, hâttâ düzgünce yürümesi haftaları bulacak.
Il sera incapable de voler et de marcher avec assurance avant plusieurs semaines.
Sevdiğim bütün adamları kaybettim. Hâttâ yakınım olan kardeşlerimi bile.
Plus proche que mes frères.
Hâttâ not bile bırakmış : " Artık dayanamıyorum.
Il avait laissé un mot :
Hâttâ dışarıdan birini tutabilirim.
J'ai même pensé recruter à l'extérieur.