Pencere Çeviri Fransızca
2,389 parallel translation
Pencere hâlâ açık da.
La fenêtre est toujours ouverte.
Kemerli pencere, renkli cam bir kilise olabilir.
Fenêtre cintrée, vitres colorées, peut-être une église.
Pencere mi, Mike?
La fenêtre, Mike?
Ya da belki de siz hapishanede ona öğretirsiniz, mesela, pencere önü çiçekçiliğini.
Ou alors vous lui avez appris en prison, avec des jardinières.
Çok fazla pencere var. Binanın etrafı tamamen camla kaplı.
Beaucoup de vitres, on est exposés à 360 degrés.
Bu binanın arkasına saklanıp, pencere ararım.
J'attendrai caché derrière ce bâtiment.
Bu pencere önü cumba olsun istemiştim.
- Je voulais une baie vitrée.
Hayır, saksılı pencere.
- Non, c'est une grande fenêtre.
Bir odadasın. Kapı yok, pencere yok. Dışarı nasıl çıkarsın?
Vous êtes dans une pièce, sans portes ni fenêtres.
Kapı yok, pencere yok. Bir zincir testere ve masa var. Dışarı nasıl çıkarsın?
Vous êtes dans une pièce sans portes ni fenêtres, il y a une tronçonneuse et une table.
Görüşüne bakılırsa, röntgenci kendine bir pencere açmış.
On dirait que le voyeur a trafiqué la fenêtre.
Pencere düşündüğümden yüksekmiş.
La fenêtre était plus haute que prévu.
Pencere de o kolonlar kadar eski görünüyor.
Cette fenêtre m'a l'air aussi vieille que ces colonnes.
Kayar kapı pencere kadar etkili olmuyor.
Les portes coulissantes ne font pas le même effet.
İkinci kattaki pencere.
La fenêtre, au deuxième.
Odasında kayıp düşmüştü. Pencere açmaya çalışmış.
Il a glissé en voulant ouvrir une fenêtre.
- Pencere çift camlı değildi.
- C'est pas double vitré. - Un instant.
Açık bir pencere var ama ben yetişemiyorum.
La seule fenêtre ouverte est trop haute.
Hiç pencere yok. Harika.
Pas de fenêtre, c'est parfait.
Latchmere'i ziyaret ettiği gün pencere kenarında uçak yolculuğu yapmış.
Le jour où il est allé à l'hôpital, il a pris l'avion, côté hublot.
Açık pencere, veya taşın altına saklanmış bir anahtar- -
Ou bien une clé cachée sous une fausse pierre.
Orası sanat eseri değil, pencere.
Ce n'est pas l'art. C'est une fenêtre.
Şu ana kadar çerçevelerde zorlama izine rastlamadım. Pencere altlarında ayak izi de yok.
Aucune marque sur les chambranles, pas d'empreintes sous les fenêtres.
Şu an pencere ardına kadar açık ve bu mükemmel olacak.
La porte est grande ouverte, c'est le moment idéal.
Yedi yaşındaki bir çocuk biricik annesinin yanında oturabilsin diye pencere kenarı koltuğumu vermek zorunda kaldım.
- Affreux, j'ai dû donner mon siège à un gamin de 7 ans qui voulait sa môman près de lui.
Sinif, sol tarafta pencere dedigimiz seyin mükemmel örneklerini görüyorsunuz.
Alors, la classe, sur votre gauche, vous verrez d'excellents exemples de ce que nous appelons des fenêtres.
Birileri bir pencere açsa iyi olur.
Je parie que le paradis sent comme ça.
Teneke kutu toplayacağım, pencere yıkayarak bozukluk kazanacağım.
Je consignerai des canettes. Je laverai des fenêtres.
Pencere kenarındaki yatağı kaptım.
Je prends le lit près de la fenêtre! - Tu es déjà à poil?
On tane ağaç ev için yer var ve yatak odasının çatısında pencere var.
Il y a la place pour 10 cabanes dans les arbres. Et la chambre a une fenêtre au plafond.
Pencere, cam, kapı?
Une fenêtre, du verre? Une porte?
Annesi onları pencere kenarında bir çiçeklikte yetiştiriyor.
Sa mère les faisait pousser dans une jardinière, à la fenêtre.
Bay Alvarez pencere temizlikçisi olarak çalışıyordu. Şüpheliyi fark ettiğinde, Burkman binasının altıncı katındaydı.
M. Alvanov était en train de laver des carreaux au 6e étage du Burgman Building, quand il a vu le suspect.
- Kim? - Pencere temizlikçisi.
- Le laveur de carreaux
Pencere temizlikçisini aklından çıkar ve bu işin peşini bırak.
Arrêtez d'y penser. D'accord.
Odadaki tek pencere için oldukça tuhaf ve küçük bir yer. Sence de öyle değil mi?
C'est un emplacement et une taille étranges pour la seule fenêtre de la pièce, non?
Evdeki tek açık pencere buymuş yani buradan girip çıkmış.
C'était la seule fenêtre ouverte, il a dû entrer par là.
Katilin kullandığı pencere arkadaki güvenlik kamerasının açısında değilmiş.
La fenêtre par où est entré le tueur n'était pas couverte par la caméra.
Abby'nin bulunduğu odada hiç pencere yok gibi.
Attendez, ça ne peut pas être sa maison. La pièce n'a aucune fenêtre.
Pencere açık.
La fenêtre est ouverte.
İnanılmaz derecede sıkıcı dört pencere ve başka kapı yok.
4 fenêtres incroyablement ennuyeuses. et.. il n'y a plus de portes.
Pencere. Pencereden içeri dalabilir.
Il peut entrer par la fenêtre!
Bak hayatım, yuvarlak pencere.
Oh, regarde chérie. L'oculus.
"Şeytan deliği" de bu pencere değil.
"Le trou du Démon" n'est pas cet oculus.
Bir haftaya kalmaz bu pencere tekrar bozulur.
A dans une semaine. Cette fenêtre est encore coincée.
Bu pencere doğuya bakar.
Cette fenêtre donne vers l'est.
Nereye bakarsanız bakın, sanki Katy oradaymış gibi mutfaktaki taptaze baharat kokusu bahçeden toplanmış domatesler, pencere kenarındaki çiçek dolu vazolar.
Katy était partout. Dans l'odeur du romarin fraîchement cueilli, les tomates du jardin, le vase rempli de fleurs à la fenêtre.
Pencere.
La fenêtre.
Pencere temizlikçisi yalan söylüyor, hepsi bu. Bak, sanırım neler döndüğünü anladım.
Ah, je comprends...
Eric pencere yok dedi.
Eric a dit : pas de fenêtre.
- Pencere mi?
Une fenetre?