Serbest Çeviri Fransızca
13,488 parallel translation
David Ramsey ve Serbest Zihin Kilisesi Çin'e askeri istihbarat satıyorsa büyük sorunumuz var demektir.
Si Ramsey et l'église de l'Esprit Libre vendent des renseignements à la Chine, on a un gros problème.
Serbest Zihinin bana dava açtığını duydum.
Je sais que l'église a déposé plainte contre moi.
Adalet Bakanlığı, Serbest Zihin Kilisesi soruşturmamızı izlemek üzere bir avukat yolluyor.
Un représentant du ministère de la justice vient suivre notre enquête sur l'église de l'Esprit Libre.
Serbest Zihin Kilisesine hoş geldiniz.
Bienvenu à l'église de l'Esprit Libre.
Eski bir Serbest Zihin Kilisesi üyesinin yazdığı bir itiraf kitabı keşfettik.
On a découvert le livre vérité écrit par un membre fondateur de l'église de l'Esprit Libre.
Serbest zihnin özgürlüğüne.
À la liberté d'un esprit ouvert.
Serbest Zihin Kilisesine hoş geldiniz.
Bienvenus à l'Église de l'Esprit Libre.
Serbest Zihin Kilisesi aşırı iyi finanse edilen, saldırgan bir grup.
L'église de l'Esprit Libre est une organisation riche et procédurière.
Kayda değer bir şey olduğunu görürsek devam edebilirsiniz. En önemlisi de Serbest Zihin Kilisesine gizli ajan yollamayın.
Mais surtout, ne placez pas d'agents sous couverture au sein de l'église de l'Esprit Libre.
Serbest Zihnin, AB sırlarını sattığını mı sanıyorsunuz?
Vous pensez qu'ils vendent des information militaires?
Hayatım, Serbest Zihnin öğretileridir.
Ma vie tourne autour de l'étude des enseignements de l'Esprit Libre.
Kim Serbest Zihin Kilisesinin zevklerini hak ediyor.
Qui est digne de l'église de l'Esprit Libre?
Şu an itibariyle yerini bilmediğimiz altı Serbest Zihin Kilisesi üyesini tespit ettik.
On a identifié six membres de l'église de l'Esprit Libre qui ont disparu.
Serbest Zihin Kilisesinin gelir kaynakları var.
L'église de l'Esprit Libre a des sources de revenu.
Serbest beden olmadan, serbest zihnin hiçbir anlamı olmadığını öğrendim.
J'ai appris qu'un esprit libre n'est rien sans un corps libre.
"Gizliyi serbest bırakın." demek.
Ça signifie "libérer ce qui est caché."
Eski bir depoya, ama orası karanlıktı,... ve serbest kalınca St. John köprüsünü görene değin koştukça koştum.
Dans un vieil entrepôt, mais c'était sombre, et quand je me suis libéré, j'ai couru jusqu'à voir le pont St. John.
Evet, serbest kıyafet giyilebilen cuma gibi ama daha rahat ve salı günleri oluyor.
C'est comme le Vendredi décontrac', mais avec plus de relaxation et c'est le Mardi.
Serbest kıyafet diye bir şey duydun mu?
N'as tu jamais entendu parler des vendredis décontractés?
Serbest bırakıldığımı söylemiştin.
Vous avez dit que j'étais en liberté!
Şu an dostların seni serbest sanıyor.
En ce moment tes gars pensent que t'es libre.
Bekar hayatı yaşadığı kesin. Yalnız, stüdyo daire tutmuş ve serbest güvenlik görevlisi olarak çalışıyor.
Le style de vie d'un célibataire, seul, il louait un studio, bossait en freelance comme vigile de nuit.
Zihninizi serbest bırakmak.
Libérer ce bel esprit.
Lütfen onları serbest bırak.
Veuillez les libérer.
Şartlı tahliye memuruna göre Sudak bir ay önce serbest bırakılmış.
Selon son agent de probation, Sudak a été libéré, il y a un mois.
Serbest bırakılmadan bir hafta önce yollamış bunu.
Elle a envoyé celle-la une semaine avant qu'il soit libéré.
Liv, Rick'i serbest bırakmak zorunda kaldım.
Liv, j'ai dû relâché Rick.
Seni teslim edersem bütün mahkumlar serbest kalacak.
Si je vous tournez dans... toutes ces condamnations seront jetés dehors.
Evet, serbest bırakılıp mutlu ve huzurlu yaşamaları gerektiğini yazmışlar.
Ouais. Un truc à propos... de les envoyer loin vivre heureux pour toujours.
Ön Suç programı kapatılınca serbest kaldılar.
Mais après que Précrime fût fermé, ils furent relâchés.
Bizi serbest bıraktılar.
Tu n'es pas notre geôlière, Agatha.
Buradan gitmemiz için serbest bıraktılar.
Ils nous ont libérés. Oui, pour partir, pour rester très loin.
Roy gözaltına alınmıştı ama kefaletle serbest bırakıldı.
Roy a été arrêté mais il a payé une caution.
- Onu serbest bıraktığım için.
- Pour quoi? Pour l'avoir libérée.
Beklenmedik bir şekilde esrar kullanmanın serbest bırakılması.
Un conséquence imprévue de la légalisation de la marijuana?
- Serbest olan adamı gördü.
Il a une ouverture...
Serbest kaldı, şu an bir yerlerde. Ya da dünyanın her yerinde.
Elle a été libérée, maintenant elle est quelque part... ou partout sur Terre.
Beni serbest bırakan sendin.
Tu es l'un de ceux qui m'ont libéré.
Serbest mi?
Il est dehors?
Rowan'ı serbest bıraktın.
Tu as libéré Rowan.
Ve yardıma ihtiyaçları olan bu zamanda ineklerin doğumuna yardım edecek nasırlı ellerini terli karınlarına bastırarak ve içindekilere derin derin uzanarak ki böylelikle içerideki kandan var olmuş canı serbest bırakacak ve o genç ve masum ruhları Montana'nın şafağının orman renkli sessizliği altında inleyip terlemek için dışarı... çıkartacak.
Et quand ils ont besoin de quelque chose, elle aiderait le travail de ces veaux pressant leur flancs en sueur avec ses fermes mains endurcies et atteignant profondément à l'intérieur de leur entrailles pour libérer la nappe de sang vivant à l'intérieur et pour s'allonger près de ces fraîches et irréprochables âmes pour haleter et lutter contre les teintes glacées immobiles de l'aube du... Montana.
Müvekkilimi serbest bırak yeter.
Vous devez juste libérer ma cliente.
Ön Suç programı kapatılınca, serbest kaldık.
Mais après la fermeture du programme Précrime, nous avons enfin été relâchés.
Onları 8 yıl sonra serbest bıraktılar.
Huit ans plus plus tard, ils les ont laissé partir.
Serbest bırak, bunun gibi.
Vois cette chose libre, juste comme ça.
Flora, oğlunu iyileştireceğiz ama senin uzaklaşman ve bizi serbest bırakman lazım.
Flora, nous nous occupons de votre fils, mais vous devez reculer et nous laisser de l'espace.
Şu an serbest bırakılıyor, Sayın Başkan.
Nous le libérons, Mr le Président.
Onu eski korkulardan serbest bırakacak yeni bir amaç.
Un nouveau but qui la libère d'anciennes peurs.
Serbest çalıştığın için seni takip etmediklerini biliyoruz.
Nous savons qu'ils ne vous suivent pas à la trace parce que vous travaillez en indépendant.
Her neyse, Sunday Style okuyordum ve Audra Levine'nin evlendiğini gördüm, üstelik bir serbest fon yöneticisiyle. Onu söylemek istemiştim.
Bon, je voulais te dire que j'étais en train de lire le Sunday Styles, et j'ai vu que Audra Levine venait de se marier... à un gestionnaire de fonds.
- Hayır o serbest çalışan.
Non, il est en freelance.