Stand Çeviri Fransızca
2,078 parallel translation
Atış alanını ve kafeteryayı da görmüş oldun.
C'était le stand de tir et la cafétéria et... - Est-ce que vous mangez casher?
Gidelim. Bir yerde durmamız lazım.
- On doit faire un arrêt au stand.
Annesinin Jocelyne Fuarı'nda rengarenk tahta çiçekler standı var.
Aux trésors de Jocelyne, les Galeries de Montarville.
Ateş edilen yerdeki kameraları kontrol edin.
Vérifier les comptes du stand de tir.
Atış alanındaki kayıtları kontrol ederim.
Je m'occupe du stand de tir.
Atış alanına kaç mermi gönderilmiş. Öğren.
Dis-moi combien de balles ont été envoyés au stand de tir.
Cheung-on'dan gelen atış talim raporları.
C'est le compte du stand de tir de Cheung-on.
Atış talimine gittin mi geçen hafta?
Tu es allé au stand de tir?
- Evet. Beklerken Andy'nin üniversite döneminden kalma stand-up kasetini izleyelim.
Pendant qu'on attend, on devrait regarder la cassette d'Andy quand il était comique.
Gelsin viskiler, gitsin poligondaki uzun geceler.
Il y a eu beaucoup de whisky et de nuits passées au stand de tir.
Umm, standda içeceğimiz kalmamış.
On n'a plus de soda au stand.
Lynda'yla Kansas'taki bir çizgi roman dükkânında stant açıp, resim satacağız.
Lynda et moi allons tenir un stand dans cette boutique de comics à Kc-Mo pour vendre des photos de moi pour de l'argent.
İzin verirseniz, babamın tezgahına yardım edeceğim.
Je vais aider mon père pour son stand. - Bien sûr, allez-y.
Bay Molesley'in sergisine bakın.
Regardez le stand de M. Molesley.
Hala aşağıda İggy moronuyla dondurma standında titriyor.
Il rackette des vendeurs de glaces avec cet abruti d'Iggy.
Babana balıkçılıkta ve cips taşımada yardım ederek büyüdün.
... en travaillant pour son père - dans un stand de fish chips.
Şurada köşedeki beceriksiz, Sam Dodson, bu ot tezgâhının kurucu ortağı.
Le pauvre gars là-bas dans le coin, c'est Sam Dodson, co-fondateur de ce petit stand d'herbe.
Beni atış poligonuna götürdü, Ve 300 metre mesafeden tam isabet vurdu,
Il m'a emmené au stand de tir avec lui et il a fait mouche à plus de 300 mètres.
Poligona son gittiğimizde senin mermilerinden birkaçı bana karışmıştı.
La dernière fois, au stand de tir, je dois avoir ramassé quelques cartouches.
Hepsi Danny'nin bir stand-upçı olması ve bana iş vermesi sayesinde.
Parce que Danny est un mec bien et m'a offert du travail.
- Atış mesafesindeki hedefleri vuramamış olmamız aklımı kurcaladı ve ben de düello silahlarında balistik inceleme yaptırdım.
- Ça me préoccupait. On n'a pas pu toucher la cible au stand de tir. J'ai fait analyser les pistolets du duel.
Yani Stand'ninki büyük mü? Fil hortumu gibi.
Alors la sienne est... grosse?
* Yanımda olacak *
To stand by me
Ama bize nerede olduğumuzu söyledi
But he told us where we stand
* Durabilirsin şemsiyemin altında *
You can stand under my umbrella
Lenny ve Carl, Maui'de buzlu içecek tezgâhı açtı.
Lenny et Carl ouvrirent un stand de rasage à la glace à Maui.
Poligonda karşılaştık onunla.
On a rencontré Nate au stand de tir.
Zarnegar parkında yiyecek kamyonu var. Abdur Rahman Khan mezarının karşısında.
Il tient un stand à Zarnegar Park en face de la tombe d'Abdur Rahman Khân.
Eğlence Carney'in Studio City'sinde kahvaltıyla başlıyor yemekli vagona dönüştürülmüş bir sosisli standında.
On démarre avec un brunch au Carney de Studio City. Une voiture-restaurant convertie en stand de hot-dog.
Son olarak da Hollywood'un gösterişli ve büyülü dünyasındayız akşam yemeği için, kulaklarınıza inanın, Hollywood Carney'de yemekli vagona dönüştürülmüş "farklı" bir sosisli standına gidiyoruz.
Et enfin, Hollywood et son extravagance, pour un diner au, eh oui, Carney d'Hollywood, une autre voiture-restaurant convertie en stand de hot-dog.
Yemekli vagona dönüştürülen sosisli standlarının farklı olduğunu belirttin mi?
C'est pas le même stand de hot-dog. Tu l'as bien précisé?
Şimdi sahnemize, İlk stand-up'ı için genç bir adam çıkıyor.
Ce soir, sur cette scène, nous accueillons un jeune homme qui débute.
Alex, Jack seni merkez noktaya götürecek ve sonrasında satış standının arkasına saklanacak.
Alex, Jack vous amène au centre de la foire et il ira se cacher derrière ce stand ensuite.
Bir keresinde bir Fidel Castro stand up üçlüsüne çarpmıştım.
J'ai franchi trois bases face à Fidel Castro.
Tanrım, kendi limonata standını kurduğun küçük bir işin bile vardı.
Tu savais faire tourner ton stand de limonade.
Babam gerçekten limonata standım iyi iş çıkardığı ve benim iş zekama inandığı için mi beni bu işe soktu, yada zaten parlak zekalı Kitty'nin limonata standından hoşlanmadığını bildiği için mi?
Papa m'a-t-il formée aux affaires pour mon stand de limonade et parce qu'il croyait en moi? Ou parce que Kitty n'aurait pas voulu vendre de la limonade?
İlk olarak, standda görev yapmak için, bu yıl fuarda bana eşlik edecek kişiyi duyurmak istiyorum...
J'aimerais vous annoncer qui vient avec moi cette année pour tenir le stand.
Yaptığın pislikten haberim var ve eminim gününün doruk noktasıdır, ama gerçek bir şeyin arasında oldu.
Le clou de ton journal intime n'était qu'un arrêt au stand.
Arada olan sendin.
Tu étais l'arrêt au stand.
Sosisli tezgâhının önündeki sandalyede oturuyor olacak.
Il va être assis à une table droit devant le stand de hot dogs.
Garsonların servis yaptığı açık büfe bir ziyafete ne dersin?
Et une fête toscane avec un stand de sculpture?
Bunun atış poligonunda buldum.
- Vraiment? J'ai trouvé ça au stand de tir.
Cevdet benim arkadaşım, ama o bir Türkamerikan. Ve Chris Rock'ın acılı stand-upına göre, biliyoruz ki herkes içten içe hayalarının patlatılmasını ister. Hmm.
Chevdet est mon ami, mais il est aussi Turco-Américain, et selon le piquant spectacle de Chris Rock, on sait tous que chacun veut secrètement frapper une minorité dans les noix.
Stand up mı bu?
Il n'arrêtent jamais...
Poligondakini?
Au stand de tir?
Ben de geldim silah eğitiminden.
Moi, je reviens du stand de tir!
Babası 2002'de inmeden öldü.
Son père a eu un ACV en 2002, sa mère a un stand de fleurs en bois multicolore,
Tabii hafta sonu meyve festivali için çalıştırmayacaksanız.
- Je tiens un stand.
ÇOCUK GÜCÜ Komik bir stand daha gezelim.
Passons au prochain stand marrant.
- Sonra da meyve standına çarptı.
lui faisant renverser l'étalage.
Kelebek standı yapıyor.
Il a un stand sur les papillons.