English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ V ] / Vermek

Vermek Çeviri Fransızca

24,495 parallel translation
Senin için mükemmel bir örnek olmak istedim sana ilham vermek istedim.
Je voulais être ce parfait exemple pour toi... pour t'inspirer.
Babama size kızması için başka bir sebep daha vermek istemiyorum çocuklar.
Je veux pas donner une raison de plus à mon père de vous prendre la tête.
Borçlu olduğun bir şeye değer vermek zorunda değilsin.
On n'est pas forcé d'aimer ceux qui nous obligent.
Kimseye zarar vermek istemiyorum.
Je ne veux faire de mal à personne.
- Mühendisler ve satışçılar ne inşa edeceklerine karar vermek için birlikte çalışmalılar.
L'ingénierie et les ventes collaborent pour décider de ce qui sera fabriqué.
En iyi satıcıları elinde tutabilmek için satabilecekleri kolay şeyler vermek lazım.
On garde les meilleurs en leur donnant un truc facile à vendre.
Bir dahaki kurul toplantısında ona işi vermek için oylama sunacağım.
À la prochaine réunion, je lui proposerai le poste.
Bizim için ayırttığımız ve boş olan odanın anahtarlarını sana vermek istedim.
Je voulais te donner la clé de la chambre que j'ai réservée et qui est vide en ce moment.
İnsanların seni sevmesine izin vermek zalimlik.
C'est tellement cruel de laisser les gens vous aimer.
Tek yaptığın, günün birinde kalplerin kıracağına söz vermek.
On leur promet simplement qu'un jour, on leur brisera le cœur.
Tamam. Ama işini geri vermek zorunda hissedeyim diye götümü kurtardığın anlardan biri değil bu.
D'accord, mais tu me sauves pas la mise pour que je me sente obligé de te rendre ton job, hein?
Sana gerçek bir destek sistemi vermek istiyorum Diane çünkü yaptığın şey çok "Croosh."
Je veux vous offrir un vrai soutien. Sincèrement, Diane, ce que vous faites, c'est trop "crooch".
Bu toplantı sana ve eski ortaklara para vermek için.
On devait juste se voir pour vous donner l'argent, à vous et vos associés.
CEO ve kurul üyeliğini önemli miktarda bonus ve hisse senedi opsiyonlarıyla geri vermek isteriz.
Nous aimerions restaurer votre statut de PDG avec un bonus en stock options revu à la hausse.
Zarar vermek niyetiyle bir çift konuğa doğru ilerlediğini algıladım.
J'ai pressenti qu'elle allait faire du mal à des visiteurs.
Gitmene izin vermek zorundayım.
Je dois te laisser partir.
Ama tam da daire sekizde vermek zorundaydınız. Hemen üstümdekinde, bana haber bile vermediniz üstelik.
Mais non, vous avez fait une fête dans l'appartement n ° 8, juste au-dessus de chez moi, sans même m'avertir.
Dr. Williams, lidocaine vermek ister misin?
Voudriez-vous administrer la lidocaïne?
Dr. Lin, biraz ara vermek ister misin?
Avez-vous besoin d'une minute?
Şu bir türlü altından kalkamadığımız konuyu vermek ister misin?
Tu veux lui donner celui qu'on n'arrive pas à résoudre?
Nefretle izlemek, nefretle oy vermek ve şimdi de nefret gezisi mi?
Le visionnage-dégoût, le vote-dégoût, et maintenant les vacances-dégout?
Hangisi olduğuna karar vermek için yardımınıza ihtiyacım var.
J'ai besoin de votre aide pour choisir lequel.
Sana da zarar vermek istemiyorum.
Ne m'obligez pas à vous blesser, aussi.
Onun burada olmasına izin vermek delilik.
C'est fou de le laisser rester.
Bunu haber vermek zorundayım.
Je dois appeler pour ça.
Böyle durumlarda babaya haber vermek en iyisidir.
Ce serait mieux de garder le père dans les parages dans ce genre de situation.
Aramızda olanlara bir ara vermek iyi oldu sanırım.
C'est sûrement bien que nous ayons dû freiner les choses.
Ben sipariş vermek istemiştim, Baba'da eğer siparişi verirsem hepsini yemek zorunda olduğumu söylemişti, o yüzden...
Je voulais le commander mais mon père a dit que si je le faisais, je devais le manger entièrement alors...
- İyiliklerine karşılık vermek isterim.
J'ai hâte de leur rendre la pareille.
Bir grup yeni insanın doğumuyla başlayan bu hikâyede vermek zorunda oldukları kararlar...
Sur la naissance d'un peuple. Sur les choix qu'ils vont devoir faire.
Her ne kadar onlara şeker vermek sigara vermek gibi bir şey olsa da.
Même si tu sais que donner des bonbons aux enfants c'est comme leur donner des cigarettes.
Neyse buraya Instagram beğenilerimin bu gece üç katına çıkacağını haber vermek için geldim.
Peu-importe, je venais pour te dire que ce soir, mes J'aime sur Instagram, atteindront des sommets.
Yeni başlıyorum, etrafa haber vermek, toplantılar, hastane ziyaretleri, daha önce yapmadığımız şeyler var, ama...
Faut créer du bouche à oreille. Aller chez les gens, à l'hôpital. Tout ce qu'on ne faisait pas.
Çok çalışmak, insanlara yardım etmek, vaaz vermek.
Travailler dur, aider, prêcher l'Évangile.
- hesap vermek zorunda kalırım.
- Je devrai en répondre. - À qui?
Hayır, Cat bana kızgın olduğu için bana ders vermek amacıyla başka birisini işe aldı.
Non, Cat m'en veut donc elle a engagé quelqu'un pour me donner une leçon.
Tekrar çalışmaya başlayalı fazla olmadı, ama açık konuşalım DEO'da yaptığımız şey uzaylıları yakalamak, kaçmalarına izin vermek değil.
Je sais que tu viens juste de reprendre ton boulot ici, mais pour être clair, notre travail à la DEO est de capturer les aliens, pas de les laisser s'échapper.
İtfaiyecilere veya sivillere zarar vermek istemedim.
Je n'ai jamais voulu mettre en danger des pompiers, des civils.
- İkisine de zarar vermek istiyor musun?
Tu veux les blesser toutes les deux?
Şimdi bunun karşılığını vermek istiyorum.
Et maintenant j'aimerais te retourner l'ascenseur.
Martin bu çok hoş ama çocuğu sevgi dolu bir aileye vermek için anlaşma yaptım bile.
Martin, c'est très attentionné, mais je me suis déjà arrangé pour donner l'enfant - à une famille aimante.
Onu vurmak istedim, ama Rowan Zulu süsü vermek istedi.
Je voulais l'abattre, mais Rowan voulait que ça soit un peu plus zoulou.
Benito mu yaptı bunu sana? Biraz özgüven vermek için?
Benito te l'a fabriqué pour te donner un peu de confiance?
Birine bağlılık sözü vermek benim için zor.
C'est difficile pour moi de m'engager.
Sana bir anne tavsiyesi vermek istiyorum.
Laisse-moi juste te donner un conseil maternel.
O yüzden sonra taşlarımdan birini alıp, dışarı çıktıktan sonra bana ders vermek için cama fırlatmış. Ne?
Donc-donc fou de rage, il a pris une des pierres puis est sorti et pour me transmettre sa rage l'a lancée à travers la vitre.
Adamlara yemek vermek ve biraz para kazanmak için.
Servir de la nourriture aux hommes. Juste pour se faire un peu d'argent.
Kimseye zarar vermek için gelmedim buraya.
Je vous veux pas de mal.
Kimseye zarar vermek istememiştik.
On pensait pas à mal.
Bir ders vermek için.
Ça servira de leçon.
Değil tabii. Ona bir şans vermek lâzım değil mi?
Faut qu'on lui donne une chance, pas vrai?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]