Çatalına Çeviri Fransızca
93 parallel translation
Nehrin yanlış çatalına girdiler ve çağlayanda kayboldular.
Ils ont pris le mauvais bras et ils ont été emportés.
Sadece başıyla uğraşma. Kıçımın çatalına kadar uyarılmak istiyorum.
C'est entre mes jambes que ça se passe.
Senin sihirli çatalına sahip değilim.
Je n'ai pas votre intuition magique.
Çatalına bir parça hindi alırsın, ve onu soslu patatese batırırsın!
On prend un morceau sur sa fourchette... de la sauce aux airelles et des pelures.
Son karides çatalına kadar her şeyi hatırlar o.
Elle se rappellera la moindre fourchette. Tu sais pourquoi?
Jeff dikkatli ol becer beni çatalına doğru gidiyorsun.
Attention, tu fonces dans le piège.
Eti çatalına batır
Regarde, tu plantes ta fourchette.
Bir de hayalarım popomun çatalına, tutkallanmışken balayımın keyfini nasıl çıkarıcağımı.
Et comment je passerai ma lune de miel les testicules collés à la raie des fesses.
Larry, az önce, Jeannie'nin çatalına bir şey sıktı.
Larry vient de vaporiser quelque chose sur la fourchette de Jeannie.
Hortumumdaki suyu birisinin çatalına boşaltmam gerek.
J'ai besoin de mettre ma paire de C sur une paire de N.
Kıç çatalına adımı dövme mi yaptırdın?
Tu t'es fait tatouer mon nom au-dessus de ta raie?
Lani'ye kaya tırmanışı sırasında, "Kıç çatalına düşmek istemiyorum" deyip eş olmayı reddettiğini söylemeyi unuttum.
J'oubliais que Scottie ne fait pas d'escalade avec Lani pour ne pas tomber dans son slip.
Şu çatal dişli engereği ayağımın altına almadan susturun!
Retenez cette vipère à langue fourchue avant que je ne l'écrase.
Dedem, yüzüstü yemek masasına abandı, sonra sandalyesini devirerek arka üstü düştü masa örtüsünü çekerek. Çatal-kaşıklar patates püresi, balık biber ve soğanla haşlanmış domatesler hepsi üstüne düştü.
Grand-père plongea... la tête en avant sur la table de la salle à manger, puis... en arrière, renversant sa chaise... entraînant la nappe, les couverts... la purée, le poisson... les tomates aux poivrons et aux oignons... le tout sur lui.
# Sonra, kendi çatalıyla mantarı kaldırdı... #... yemesi için kocasına uzattı.
Oui, elle a empoisonné son propre plat, du moins en partie. Un plat de champignons, qu'il adore, et dont elle avait mangé.
Yemeği ağzına götürmek için çatal kullanmalısın.
Sers-toi de ta fourchette pour manger.
Çatalları var onunla da etleri ağızlarına tıkıyorlar. Çatalı geri çekiyorlar ve ağızları kanamıyor.
Ils ont des fourchettes, ils s'enfournent la viande avec, ils ressortent la fourchette, sans saigner.
McAngus onu son gördüğünde, Düşman ordusunun yarısını karşısına almış, elinde de silah olarak sadece ufak bir çatal bıçak takımı varmış.
La dernière fois que McAngus l'a vu, il se battait contre la moitié des Turcs armé d'un simple couvert.
Muhasebecin çatal bıçak takımına herhalde iki kez ödeme yapmış.
Je crois qu'on a payé deux fois les couverts.
- Çatalı ağzına götürmek için mi?
- A lever la fourcherre?
O çatalı çekmeceden alıp boğazına saplayan siz değildiniz.
Ce n'est pas vous qui avez sorti la fourchette du tiroir pour la lui planter dans la gorge.
Sonra Sondra, babasına bıçak saplamış... ve çatal.
Sondra a poignardé son père avec un couteau... et une fourchette!
Bilirsin, gülüp geçmek. Ya da alnına çatal saplamak.
Il suffit d'en rigoler ou de lui planter une fourchette dans le front.
Yanına da çatal, bıçak, tuz, karabiber falan koymuş.
Couteau, fourchette, sel, poivre.
Selam büyükbaba, televizyon izlemek için arkadaşlarımı getirdim, tabi bir mahsuru yoksa. Billy, büyükbabanın bu çatalı prize sokmasına yardım.
Merde, on va rater "Terrance et Phillip" ce soir.
Mesela nehrin çatal yapan bu noktasına bir isim bulabilirsiniz.
Vous pourriez nommer l'endroit où la rivière se sépare en deux.
Kullanmak aklına gelse, kullanırsın belki ama kimsenin aklına gelmez Çünkü günlük çatal bıçaklar farklı bir çekmecede dururlar. Gözden uzak olan gönülden de uzak olur.
Tu vas les utiliser parce que tu t'en souviendras, mais personne ne s'en souvient car elles sont pas avec l'argenterie, on ne les voit pas, on n'y pense pas.
Klişe şeylerin sadece kıç çatalınızın arasına girmesine izin verebilirsiniz. Oh, hayır!
- C'est reparti!
Çatalın ucundaki et parçasını, Ağzına koy, ve...
Et le morceau de viande sur ta fourchette, hop, dans ta bouche.
Çocuklarına yürümeyi, çatal bıçak tutmayı karşıdan karşıya geçerken iki tarafa da bakmayı öğretiyorsun.
On apprend à nos enfants à marcher, à tenir une fourchette, à regarder des deux côtés avant de traverser.
Umarım, çatalına yaptırır.
J'espère qu'elle le fera sur ses fesses
Çatalı geçin, okaliptüs ağacına doğru gidin.
A la fourche, vous prenez vers l'eucalyptus.
bölmeye çatal sıkıştırdım.... ve sanırım etrafına baya güzel zarar vermişim çünkü.... bir dakika, lütfen.
Puis, j'ai fiché une fourchette dans la fente... et j'ai dû jouer un peu trop fort parce que... Donnez-nous un moment.
Bu da normal boylarda bir yemek sehpasına çevrilir. İpek masa örtüsü ve Fornari çatal kaşık takımıyla sunduğumuz Pan-am platinyum servisimiz sırasında tepsisiz yemek zorunda kalmazsınız.
Et ceci devient une table pour dîner pendant notre service platine, avec une nappe damassée et des couverts en argent, pour éviter de manger sur un plateau.
Ona bir çatal verin, Tanrı aşkına.
Donnez-lui une fourchette, bon sang.
Çatal arabasına saldırmış. Şimdiye kadar ilk kez polis desteği çağırılmış.
Elle a attaqué le vendeur de bretzel, et on a dû appeler des renforts policiers pour la première fois.
Kasıklarına çatal batırsam başım belaya girer mi?
Si je plantais une fourchette dans sa cuisse, j'aurais des problèmes?
Kathy gayri ihtiyari çatalını düşürdü. Almak için masanın altına girdiğinde Sarah ve Brad'i ayaklarıyla oynaşırlarken bulmayı umuyordu.
Exprès, elle fit tomber sa fourchette, espérant qu'en la ramassant, elle les surprendrait à se faire du pied.
Bana çatalı saplamasına izin vermeliydin.
C'est marqué que ça me renforce!
Anne ona çatalına yumurta verdin.
Tu lui as donné la becquée.
Bree'nin karnına çatal saplandı!
Bree a un couteau dans le ventre!
Önce kaplar altına döndü. Sonra tezgah, sonra da gümüş çatal-kaşıklar.
Mon matériel s'est changé en or, puis le comptoir et les couverts.
İşin ilginç tarafı, çatalı ağızlarına koymazlar. Çatalı, kaşığa yemek koymak için kullanır, sonrasında ağızlarına götürürler.
Étonnamment, ce n'est pas pour manger, mais pour mettre la nourriture dans la cuillère, avec laquelle ils mangent.
Şimdi, elindeki bütün çatal-kaşıkları dağıttığına göre... kendi bölümündeki bütün ketçap şişelerini tekrar doldurman gerekecek.
Maintenant que tu as mis les couverts... tu vas remplir les bouteilles de ketchup dans tes sections.
İki hatadan sonra kendini ekmek kızarma makinasına saplanmış çatal gibi hissediyorsun.
Á 2-0, on dirait que tu as coincé ta fourchette dans le grille-pain.
Parmaklar çatalı tutmak için, çatal ağzına yemek koymak içindir.
Les doigts servent á tenir ta fourchette, qui sert á te nourrir. C'est la régle.
- Billy? - Efendim? Çatalı bacağına saplıyorsun.
Tu t'es enfoncé la fourchette dans ta jambe.
Ve Tanrı aşkına, Barnes, çatalını görmekten bıktım.
Et pour l'amour du ciel, Barnes, j'en ai marre de voir vos fesses!
N.F.L.'e gelince seninle iletişime geçmeye, aramaya, e-posta atmaya çalışıyordum ki tekrar işinin başına dön diye ama sanırım benim göğüs çatalım hakkında düşünmekten ötürü dikkatin çok dağıldı ve cidden sana önerecek bir şey olduğunu düşünmedin.
Et concernant la NFL... J'ai cherché en vain à te joindre pour te remettre dans le coup. Mais t'étais trop occupé à penser à mon décolleté pour imaginer que j'aie quelque chose à t'offrir.
- Nasıl? Çatal mı batırayım kadına?
- En leur plantant une fourchette?
İlaçlar için reçete almak için hastaneye gittim ve kafasına çatal saplı bir adamın yanında üç saat bekledim.
- Je suis allée à la clinique. - Ah oui? Pour une ordonnance.