Acımasız Çeviri Portekizce
5,262 parallel translation
Kader çok acımasız olabiliyor.
O destino pode ser muito cruel.
O zaman ben de hızlı hareket edip acımasız olurum bu da sen etrafta değilken daha kolay olur.
Então terei que ser rápido e violento a agir, e será bem mais fácil fazê-lo se não estiveres por perto.
Burada kumar çok acımasız.
O jogo é brutal, aqui.
Birini havaya uçurmuşuz, diğerinin de acımasızca elini koparmışız.
Rebentámos com um deles, e arrancámos horrivelmente a mão a outro.
Victoria'ya bana yaptığın gibi acımasız davranacak mısın?
E planeias tratar a Victoria da mesma forma horrível que trataste a mim?
Polisleri yıllarca devam eden incelemeleri ve modernitenin acımasız gelgiti,
Depois de anos de vigilância policial e a onda de modernidade,
Dine, Merchiston hâlâ hayatta ve acımasız bir katil.
Ouve, o Merchiston ainda está vivo e ele é um assassino frio.
Erkekler acımasız hayvanlar gibi olabilir ve sana rahat vermeyeceklerdir.
Os rapazes podem ser animais cruéis e não te darão descanso algum.
Eğer bir gün acımasız bir kadınla karşılaşırsan sakın onu suçlama.
Se um dia, se apaixonar por uma mulher feroz. Não a culpe.
Bir şeye sahip olmak için acımasız olman gerekir
Se queres ser firme, o teu coração tem que ser vicioso.
Acımasız dış dünyadan gelen yabancılar.
Estranhos de terras distantes.
Zanaat acımasız ve bencildir.
O ofício é mau e egoísta.
Tüm bu acımasız statik geri plan gücünü almanı ve tersine çevirmeni istiyorum.
Quero que tires toda a força de fundo estática contínua e a revertas.
Ama sonunda acımasız olabilir.
Embora no final... possa ser tão brutal.
Hayır, şimdiye kadar yaptığım en aptalca şey o acımasız yumruk konservesini açmaktı.
Não, a coisa mais estúpida que já fiz foi abrir aquela lata de "tareia". TAREIA!
Laflarım acımasız olduysa özür dilerim.
Desculpe se as minhas palavras foram severas.
Orada durup olanları izleyecek kadar acımasız biri misin?
É assim tão frio para ficar aí a ver isto a acontecer?
Fakat Tanrı aşkına Lip, bu acımasız pasif agresif saçmalık beni öldürüyor.
Mas Deus, Lip, isto é como, uma implacável asneira passiva-agressiva, e está a matar-me.
- Acımasız davranmak istemiyorum ama riskte olan çok şey var. - Lütfen.
- Por favor.
Ve en acımasız ironilerden biri kuduzun sebep olduğu aşırı susuzluk.
- E é. E uma das ironias mais cruéis é a extrema desidratação causada por hidrofobia.
Bir tavuğu bile kesmeye kalktığımızda onun kafasını kopardığımızı varsayarsak, bu bile acımasızlık olmuyor mu?
Se se matar uma galinha e só se lhe arrancar a cabeça, isso não seria cruel? - Sim.
Ama bize suçlu ve acımasız oldukları öğretiliyor.
Disseram que sim.
Açık açık diyorum yani bu sektör çok acımasız.
Estou a dizer-te, este negócio é brutal.
Ancak bilmedikleri şey, acımasız canavar düşen kralın topraklarında güç kazandıkça kral ve ağabeyi düşmanları tamamen ortadan yok olmadıkça rahat bir nefes alamayacaklardı.
Mas à medida que as bestas impiedosas tomaram controlo do reino do rei caído, não imaginavam que ele e o seu irmão não descansariam enquanto os seus inimigos não fossem derrotados.
Aslında bir yol daha var. İmkânsız olanla acımasız olanın arasında bir üçüncü seçenek.
Contudo existe outra forma... uma terceira opção entre o impossível e o brutal.
Tüm Okinawa bu adamdan korkar, çünkü acımasız bir katildir.
Toda Okinawa tinha medo dele e com motivos. Ele era impiedoso.
Kocan gerçek bir Casti. Güzel ama acımasız.
É um verdadeiro Castithan, lindo mas cruel.
Büyük annesinden daha acımasız.
Mais má que a avó.
Stateville hapishanesinde beyaz ırkçıların acımasız bir üyesiydi.
É um gang muito violento, formado na prisão de Stateville.
Onu besleyen alev öfkeli, acımasız olur her şeyi tüketir havadaki ürperti ve geride kalan kin kafamızı karıştırır.
A chama que nutria transforma-se em raiva. Impiedosa. Num incêndio que tudo devora.
Acı verici ama zararsız.
É doloroso, mas não perigoso.
Yani birkaç iç eteği mandallamama aldırmıyorsun ve ahırımda saklanmaktan mutlusun ama daha fazla bir şeyler yapmam cüssenin altında acı çekiyor gibi görünen bir kadının uygun yeri narin kavramları mı seni rahatsız etti?
Então não te importas que pendure umas anáguas e ficas feliz de te esconderes no meu estábulo, mas ter-me a fazer algo mais ofende as tuas noções delicadas do lugar adequado de uma mulher, que parece ser sofrer debaixo de ti?
Yalnız hikâyenin acı ama tatlı tarafı da şuydu.
Mas é aqui que a história torna-se agridoce.
Yaşam süreniz boyunca eminim kafanıza aldığınız bir darbeden daha fazla acı çekmişsinizdir.
Mas numa vida de violência estou certo de que já sofreu mais do que uma pancada na cabeça.
Issız bir adada yalnız yaşıyormuş gibi tek başına acı çekmeyi sevdiğini biliyorum ama yalnız değilsin.
Sei que às vezes gostas de sofrer como se estivesses sozinho numa ilha, mas não estás.
Sizin konumunuzdaki bir bayana göre duygularınızı işinize bu kadar kolayca bulaştırmanızı dikkatsizce ve acınası buluyorum.
Mas acho negligente e patético que uma mulher na sua posição permita que as suas emoções comprometam o seu juízo com tanta facilidade.
Yetkililer kızının serbest bırakılması için tam olarak ne yaptığını açıklamadılar ancak Jakob Vries şu an FBI tarafından gözaltına alınmış durumda.
As autoridades não vão comentar o que o seu pai talvez tenha feito para tentar libertá-la, mas Jakob Vries está sob custódia do FBI agora.
Fakat her zaman yeni bir bakış açısına ihtiyacınız olduğunu fark edemezsiniz.
Mas nem sempre nos apercebemos de que precisamos de uma nova perspetiva, porque, bom...
Fakat yapamazsan en azından ölümün çok hızlı çoğunlukla acısız ve izlemesi çok güzel olacak.
Mas no caso de não conseguires, a tua morte será rápida, principalmente sem dor e muito porreira de se ver.
Açık bir telsiz çevriminden virüs ile ilgili konuşmak istemedim ama başkan bana aşı üretmek için ekipmanlarınız olduğunu söylemişti.
Não quis transmitir sobre o vírus numa via aberta de rádio, mas... o Presidente disse-me que tem os materiais necessários para produzir uma vacina.
Lordum, Tam bir Cumhuriyet ordusu tarafından saldırı altındayız, ve acı bir şekilde kaybediyoruz.
Milorde, enfrentamos directamente as Forças da República, mas estamos a sofrer pesadas baixas.
Ancak halen bizimle okyanusa açılacak, cesur denizcilere ihtiyacımız var.
Mas ainda precisamos de pessoas para a tripulação para desbravar os oceanos connosco.
Ya saklanarak yaşarız, ya da açığa çıkarız. Ama saklanmakta pek iyi sayılmayız, özellikle toplu alanda şarapçının kızını öpüp yalayıp, sikersek.
Ou vivemos escondidos, ou às claras, mas não podemos esconder-nos, se publicamente mordemos, fodemos ou bebemos da filha do vinhateiro.
Fangtasia'ya giderken açıklayacağım ama şu an Bill'i uyandırmak zorundayız böylece güneş battığı saniye gidebiliriz.
Explico-te a caminho do Fangtasia, mas temos de acordar o Bill para podermos sair quando anoitecer.
Acılarımızı bastırmak her zaman iyi bir şey midir?
Mas, adormecer sempre a nossa dor é algo bom?
Krallığa sahip olmak isteyen acımasız bir canavar varmış.
Armada com uma alcateia de criaturas indomáveis, ela expulsou os outros seres mágicos daquela terra.
Sadece bu ülke için değil, tüm insanlık için bugün yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıç yapacağız.
Hoje, iniciamos um novo capítulo, um novo começo... não apenas para este país, mas, para toda a Humanidade.
Yapamayız ama bu, taşıyıcı anneleri annelik açısından araştırmak için bir yol bulamayacağımız anlamına gelmiyor.
Não podemos, mas, não significa que não devêssemos tentar encontrar uma forma de seleccionar as barrigas de aluguer.
Tamam ama böyle bir şeyin olması fizik açısından imkansız.
mas do ponto de vista da física, tens a noção que isso não faz qualquer sentido?
Soruşturma hala devam ediyor, o yüzden detayları açıklayamayız ama en az 6 veya 8 aydır LA'de olduğunu söyleyebilirim.
Há uma investigação em progresso, não podemos dar detalhes, mas ele estava em Los Angeles desde há 6 a 8 meses.
- Stockholm sendromu olarak açıklayacağız ama başka sürpriz çıkacak mı öğrenmeliyim. Tamam, ben de tam soracaktım.
Vamos alegar Síndrome de Estocolmo, mas, precisamos de saber se haverá mais surpresas.