Alın Çeviri Portekizce
68,173 parallel translation
Alın şunu!
Levem-no!
Silahlarınızı alın.
Peguem nas vossas armas!
Marslı ile kızağı alın ve gidin.
Você e a marciana podem levar a nave e sair daqui.
- DNA'mı alın.
- Tire o meu ADN.
Alınan kanıtla karşılaştırın.
Compare-o com as suas provas.
Zaman Küresi'ni 2025'e geri götürün ve mızrağın geri kalanını güvenceye alın.
Levem a Esfera Temporal de volta a 2025 e assegurem o resto da Lança.
- Kader işte, alın yazısı.
- Bashert quer dizer destino.
Bilgi Özgürlüğü Yasasına dayanarak bir istek yaptım ama davanın gizli olduğunu göz önüne alınca aylar, hatta belki yıllar sürebilir.
- Já fiz um pedido, mas como isto é restrito, pode demorar meses, talvez anos.
Buraya gelip benim yaptığım şeyi yapmasını hoş karşılardım çünkü ele alınacak çok şey var.
Eu acolhê-la-ia com prazer para fazer o trabalho que tenho feito, visto que há tanta coisa a fazer.
Belediye binasının 5 sokaklık çevresi kontrol altına alınsın.
Monta um perímetro de cinco quarteirões.
Çıkarken birer kahve alın. Bu hafta güzel olan çöreklerden istedim.
Tomem um café ao sair, e consegui uns donuts bons esta semana.
Daha Meggy'den yeni ayrıldın ama şimdiden başka bir kıza hediyelik takı mı alıyorsun?
Você terminou com Meggy há 5 minutos e já está comprando joia para outra?
Eğer milyonlarca dolarla aramdaki tek engel yaşlı bir kadının göz yaşlarıysa elime mendil alır işe koyulurum.
Se a única coisa entre mim e um milhão de dólares são umas lágrimas de velha, sugiro que invista na Kleenex.
Birkaç saat içinde haber alırsın tahminimce.
Imagino que ela a contacte dentro de uma hora ou isso.
Onların buna alıştığı kesin.
Eles já estão habituados.
- Hayır, dert etmeyin, yarın alırım.
- Não, eu venho buscá-la amanhã.
Terapide verdiğin zaman alırsın.
Terapia é dar e receber.
İçeri gireceksin bir bardak kahve, yemek, bir şeyler alıp oturacaksın.
você vai entrar, comprar um café, algo para comer, qualquer coisa, e vai se sentar no sofá.
Ailemi temize çıkarıp mal varlığımı koşulsuz olarak serbest bıraktığınızda Dünya'yı ve Mars'ı tüm sistemi havaya uçurmaktan alıkoymak için nasıl yardım edebileceğimi konuşuruz.
Quando exonerar a minha família, sem condições, e desbloquear os meus bens, falaremos em como poderei ajudar a impedir que Terra e Marte façam explodir o Sistema.
Benden 10 bin dolar alıp gidip kokain aldın ve satmak mı istedin?
Levaste os meus 10 mil e compraste cocaína, e querias vendê-la?
Ama o vampire ne yaptığını ikimiz de gördük. Sonrasında Valentine'ı da alıp ortadan kayboldu.
Mas vimos o que ele fez àquela vampira antes de agarrar no Valentine e desaparecer.
- İleride alışırsın.
- Vais habituar-te.
- Pratik yaptıkça alışırsın.
- A prática leva à perfeição.
Kendine has alımlı, eşsiz üslubuyla mutlaka ceza alacağımı ama cezanın içeriğine henüz karar verilmediğini söyledi.
Com o seu charme e maneirismo inimitável, informou-me de que vou ser punido, mas que o castigo ainda tem de ser decidido.
Çeneni kapa yoksa cesedin yerini alırsın.
Continua a falar e ficas no lugar daquele corpo.
Kolay olmadığını biliyorum. Camille ile olan mazinizi göz önüne alırsak...
Ouve, eu entendo que isto não seja fácil, tendo em conta que tu e a Camille costumavam...
Yaptıklarımın sorumluluğunu alıyorum.
Aceito a responsabilidade pelos meus atos.
Onları geri alamayacağımıza göre bendeki hatırasını al.
Como não as conseguimos recuperar... Toma uma das minhas.
Eşyalarını alıp çıktın mı?
Tiraste tudo de casa?
Portal kullanmaya alışkın biri olarak itiraf etmeliyim ki şehirde gece gezintisi gibisi yok.
Para um tipo tão habituado a Portais, tenho de admitir, nada bate um passeio noturno pela cidade.
İnsanların taleplerini duymaya alıştım.
Estou mais habituado a exigências.
Valentine'ın Kılıç'ı etkinleştirebildiğini anca bir meleği alıkoyduğunda anladık.
Nós nem sabíamos que o Valentine podia ativar a Espada.
- Kız kardeşimi yin fen'e alıştırdın.
- Viciou a minha irmã no yin fen.
Ray, sakın gemimi çarpma. Bozarsan yenisini alırsın.
Ray, não batas com a minha nave.
- Zamanın oturması zaman alır ve er ya da geç anılarımızı kaybettiğimiz gibi süper güçlerimizi de kaybedeceğiz.
- Olha, os tempos difíceis demoram a passar, e mais cedo ou mais tarde, vamos perder nossos super-poderes do mesmo modo que estamos a perder a nossa memória.
Rahat bir pozisyon alın.
Vai ser uma noite longa.
Merlyn, Hunter'ın beynini düzeltmeden önce Hunter'ın takımını mızrağı bulmaktan alıkoyan şey ne?
O que impede a equipa do Hunter de encontrar o resto da Lança antes do Merlyn acabar de desembaralhar o cérebro do Hunter?
- Zamanın oturması zaman alır.
O Tempo demora tempo a endurecer.
En azından kötüler mağazasından alışveriş yapmayı bırakmışsın.
Pelo menos não foste às compras na loja dos vilões.
En büyük alıcısını tahmin edersin.
Deves imaginar quem é o seu maior cliente.
Toparlanmanızın vakti geldi, Bertie'yle alışveriş merkezine gideceğiz.
Acho que está na hora de terminar isso. Eu e a Bertie vamos ao centro comercial.
Bastırılmış duygulara alışkınım ben.
Estou muito familiarizado com emoções reprimidas.
Gussy, bardağını al!
Gussy, pega no teu copo!
Kendimi kraliçe gibi hissediyorum, akşam yemeği davetlerinde çok alımlı ama biraz ırkçı bir kadın gibi.
Sinto-me tão majestosa, como uma mulher provavelmente ótima em jantares, mas um pouco racista.
Pislik gibi muamele edilmek istiyorsun çünkü alıştığın şey bu.
Queres ser tratada como lixo, pois é a isso que estás habituada.
Evet, sigaralarını alıp senden sakladım.
Sim, peguei nos teus cigarros e escondi-os de ti.
Size bu Kuzey Kutbu haritasını vermek istedim, belki filminiz için ilham alırsınız.
Por isso, queria oferecer-lhe este mapa do Polo Norte, caso sirva de inspiração para o seu filme.
Arabanın teki alışveriş arabama çarptı.
Um carro bateu no meu carrinho enquanto o empurrava.
Dinle, bir yaz, annemin eski kotlarını alıp hepsini kadın barınağına bağışladım.
Um verão, peguei nas calças de ganga velhas da minha mãe e doei-as a um abrigo feminino.
John'un tahliye olmasını sağlayan NSA dosyası... Bir hacker grubu tarafından bana verilen istihbarat belleğinin bir kısmıydı. O bellekte ayrıca Detralink elemanına baskı yapmak için kullandığım bilgi de yer alıyordu.
O arquivo da NSA que exonerou o John faz parte de um base de dados que um grupo de hackers me deu, e ele inclui informações que usei para pressionar
Mahkumların anlattıklarına göre cezaevi otobüsünü alıp Star City'e doğru yola çıkmışlar.
De acordo com as presas, elas apanharam o autocarro - e estão a vir para Star City.
alınma 41
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın şunu 54
alın onu 55
alın bakalım 97
alınmak yok 18
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alın şunu 54
alın onu 55
alın bakalım 97