Halı Çeviri Portekizce
6,915 parallel translation
Galiba, bunun yankısından korkan Pentagon olayla ilgili hiçbir ilgisi olmasını istemediği için her şeyi halının altına süpürmüş.
Com receio de ficarem expostos, o Pentágono não quis o seu nome associado ao incidente, por isso, encobriram tudo.
"ve kanının halımın içine akışını izledim" katiller.
"esfaqueei o meu marido com um abridor de cartas e vi o seu sangue ensopar o meu tapete".
Halıya kan bulaştırma.
Não sujes a alcatifa com sangue.
Halımızın üstüde kan lekesi oldu.
Agora temos que combinar manchas de sangue no tapete.
Kırmızı halı mı sereyim?
Coloque um tapete de boas-vindas?
Ekipler endüstriyel halı elyafı bulmuş.
E olha. Encontraram fibra de carpete na ferida.
Ama bir halıya falan sarılmamıştı.
Mas ela não foi enrolada numa carpete.
Klasik testleri yaparız ama ilk bakışta, halı elyafları eşleşmiyor.
Vamos fazer os testes da praxe. Mas à primeira vista, as fibras da carpete não batem.
Kamyonetteki halı elyafı, Ron'un cesedi sakladığı yer.
Fibras da carpete retirado do seu porta-bagagens, que foi onde o Ron colocou o corpo depois de a esconder.
Evime baksana. Bundan daha değerli halılarım...
Aposto que há tapetes que valem...
İstemediğim kadar senaryoyu bunları halı altına süpürmek için Sayabiliriz ama gerçeği bilmemiz gerekir, Karar vermeden önce....
Imagino vários cenários em que isso fica debaixo do tapete, mas devíamos saber a verdade antes de decidirmos, não é?
Perdeler halıyla uyumlu diye buna diyorlar.
Nesta casa, a alcatifa combina com as cortinas.
Bir masa, birkaç sandalye, bir halı.
Uma mesa, cadeiras, um tapete...
Depoda hiç halı yok.
Aquela sala-armazém não tem carpete.
Bu sihirli halı değil, bir uçak, değil mi?
Não é um tapete mágico, mas é um avião?
Kaçacak mısınız? Partiler, gösterişli elbiseler, kırmızı halılar olmayacak.
Sem mais festas, roupas chiques, tapetes vermelhos...
Bunun adı da "halı üstünde seks".
Ali, "Sexo no Tapete".
Ölümümü birçok kez hayal ettim ama hiçbir zaman duvardan duvara halı kaplı bir yerde güneşle buluşacağımı düşünmemiştim.
Imaginei a minha morte várias vezes, mas nunca pensei que iria encontrar o sol num sitio como uma carpete de parede a parede.
- Sarılırdım ama unutma, halı sıcak lav şu an.
Até te abraçava, mas lembra-te :
Aynı yataklar, aynı halılar, sabahları olan dağınıklık bile aynı.
As mesmas camas, as mesmas carpetes, a mesma desarrumação todas as manhãs.
Halıyı hatırlıyorum.
Lembro-me da carpete.
Tabii. Tüm bu ilgili hâline rağmen yine de halının üzerinde sevişmeye vakit buluyorsun.
No meio de toda a tua preocupação, ainda arranjas tempo para cobrir no tapete?
Korkarım hal hatır soracak zamanım yok dostlarım.
Não há tempo para cortesias, amigos.
Şimdi Gunnar, konuşmak bir süre tatsız bir hal alacak. Ama kız kardeşine söyle eğer kadınımın başına başka bir iş gelirse tüylerini tıraş ederken bacağını keserse çektiği acının kat kat fazlasını senden çıkarırım.
Gunnar, sei que te vai custar falar durante uns tempos, mas vais dizer à tua irmã que se mais alguma coisa acontece à minha mulher, se ela se cortar a raspar os pelos, tu levas 100 vezes pior.
Başka hiç kimse ona elini süremezdi. Hal böyleyken Ruslar telgrafa ulaştı. Yani bu iki adamdan biri bunu onlara verdi.
Ninguém mais podia tocar-lhe, mesmo assim, chegou aos russos, o que significa que um destes homens lhes entregou.
Ya da HAL'in insanlara ait duyguları olur ve biz uyurken komutayı ele alır.
Talvez o HAL também possa ter emoções humanas e pilotar o barco enquanto dormimos.
Beygirinden düşerse ve ezilirse suratı korkunç bir hal alırsa?
... do seu garanhão, e é pisado, e fica com a cara horrívelmente desfigurada.
Düşündüklerini ifade etmek, düzgünce düşünmen daha zor bir hal alacak.
Irá ser-lhe mais dificil exprimir o que pensa com clareza.
Hal böyle olunca, seni yargılamasını beklediğini söylüyorsun.
E no entanto disse, que já esperava essa reação.
Ama hal böyleyken, zorluklarım devam ediyorken sebebi nasıl bunlar olabilir ki?
E mesmo assim as minhas dificuldades persistem, então... Então como é que isso pode ser a causa?
Hal böyle olunca, bu çocukların belki de sadece benim için öyle olduklarını düşününce yeterli gelmiyor.
E no entanto, essas crianças... Quando penso que são tudo o que existe para mim, não chega.
Bu ne hal böyle?
Porque é que estás assim?
İşte sana Hal Needham.
À tua, Hal Needham.
Halı altına mı süpürüyorsun?
Tapas o sol com a peneira?
- Hal hatır sormak için aramışta olabilir.
Pode ter sido uma chamada social.
Sen benim kardeşimsin, Hal.
És meu irmão, Hal.
Bu arada, Hal ya da Ben seçilirse ne olacak?
Se o Hal ou o Ben forem sorteados?
Çok özür dilerim, Hal.
Lamento, Hal.
Yapmamalıyız.
Não devíamos... Hal.
- Hal.
- Hal...
Hal!
Hal!
Neredesin, Hal?
Onde é que estás, Hal?
Dünyada başka sebeplere nazaran, pek çok insan din adına öldürüldü ve hal böyle olunca, din, vahşeti barış adı altında saklıyor ve biz de... dünyaya gerçeği göstereceğiz.
Mais pessoas foram mortas por causa da religião, do que por qualquer outra causa no mundo. E a religião esconde a violência na linguagem da paz. Então, mostraremos ao mundo a verdade.
Evet. Aramızdaki şey acınası bir hal alınca... Bir başkasıyla görüşmeye başladım.
Sim, quando as coisas ficaram mesmo péssimas entre nós, comecei a sair com outra pessoa.
Hal bir mesaj bırakmış.
É uma mensagem do Hal.
Hal, ayrılmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
O Hal está a dizer que tiveram de partir.
"Croatoan" Hal'ın herkesi daha güvenli bir yere aldığı anlamına geliyor.
"Croatoan" quer dizer... que o Hal levou todos para um lugar seguro.
Hal'ın toparlanmadan önce biraz erzak topladığından eminim.
Mas sei que o Hal conseguiu suprimentos... antes de desaparecerem.
Hal'ın tam olarak hangi yöne doğru gittiğini biliyoruz.
Sabemos para onde vai o Hal.
Hal'ın iyi olduğunu biliyordum.
Eu sabia que o Hal estava bem.
Bir kaç saate orada oluruz. Pekâlâ, Hal.
Vamos estar lá dentro de algumas horas.
halil 34
halifax 19
haline bak 115
halimize bak 25
haliyle 69
haline bir bak 16
halime bak 36
halife 18
halis mosab 17
halifax 19
haline bak 115
halimize bak 25
haliyle 69
haline bir bak 16
halime bak 36
halife 18
halis mosab 17