Hâle Çeviri Portekizce
2,619 parallel translation
- Etkisiz hâle getirebiliriz.
- Podemos desligá-lo.
Daha ziyade, gidişatı biraz daha aklıselim hâle getirdiğimi düşünüyorum.
Gosto de pensar que estou a trazer alguma sanidade aos procedimentos.
Hava temizleyicileri etkisiz hâle getiren analog şalterle birlikte tasarlandı.
Tem interruptores analógicos para os purificadores de oxigénio.
Üç ayda bu hâle mi getirdin?
- Isto és tu de três meses?
Gayrimenkul müteahhitlerinin mahalleyi lüks konutlaşmaya ve perakende satışlara açık hâle getirerek buranın daimi insanlarını taşınmaya zorlamasının önüne geçmeye çalışıyoruz.
Estamos a tentar impedir os investidores imobiliários de transformar a vizinhança em mansões de luxo e áreas de comércio, obrigando as pessoas comuns a partirem.
Saatlerini alacağım, seni etkisiz hâle getireceğim.
Vou ficar com os teus relógios, matar-te,
Bağırırsan etkisiz hâle getirir arka pencereden atarım seni.
Se gritares, mato-te. e te lanço pela janela.
Vudu kraliçesini ölümlü hâle çevirecek ve senin onu öldürmene izin verecek iksir.
A poção que tornará a rainha do vudu mortal e que te permitirá matá-la.
Odayı paramparça edip şu ufak incik boncuğundan başka hiçbir şey kalmayacak hâle getirecek kadar gücüm var ama yok, illa bu saçmalığı yapmam gerekiyor!
Tenho tanto poder, que podia destruir esta sala até só restar o pechisbeque. Mas não, tenho de fazer esta treta!
Tekrar çalışır hâle getireceğim. Bir ihtimal.
Eu vou conseguir com que funcione outra vez.
Bilmiyorum Cyrus'un hayatı bu hâle geldi, maalesef ki öyle oldu.
Lamento dizer que não sei como a vida do Cyrus deu aquela volta.
Bak, etkisiz hâle getirmemize gerek yok. Pasifleştirmemiz yeterli.
Ouve, não temos de desarmá-lo, só temos de o desativar.
Zor bir durumu alıp daha da kötü bir hâle getirdin.
Pegaste numa situação impossível e tornaste-a pior.
O çocuğu iyileştirirken Myshkin'in eli şeffaf hâle geldi.
A pele da mão do Myshkin ficou transparente quando curava a criança.
Tanınmayacak hâle gelene kadar dövmüşler onu.
Continuaram a bater-lhe até ficar irreconhecível.
Beni ne hâle düşürdüğüne bak.
Olha onde me isso me levou.
Hayat seni bu hâle getirdi.
Foram as circunstâncias da vida que te fizeram ser como és.
Bu seni tamamen sefil bir hâle sokuyor.
Está a deixar-te extremamente infeliz. Sim.
Neden sandviç hazırlar bir hâle düştün biliyor musun?
Sabes porque preparaste todas aquelas tostas?
Ona bağlanman bu işi sadece senin için daha zor bir hâle getirecektir.
Forjar laços com ele só vai complicar as coisas.
Ama bunu hayatını her bakımdan sefil bir hâle sokmak için yapmadım.
Mas não o fiz para tornar a tua vida miserável.
Ve her şeyi basit bir hâle getirmek için Mystic Falls'un resmi sınırını büyünün başladığı yere, tam buraya çektik.
E para mantermos a coisa simples mudámos a fronteira oficial de Mystic Falls para onde começa o feitiço, ali mesmo.
Merdivenleri kapatırız, asansörü vakumlu hava kilidi gibi kullanırız. Kata giriş çıkışı kontrol altına aldığımızda tecrit bölümümüz kullanılır hâle gelir.
Nós lacramos as escadas, use o elevador para a câmara, e uma vez que controlamos o piso térreo, devemos ter a unidade de isolamento viável.
Tunde'nin hançeri beni etkisiz hâle getirebilir ak meşe kazığı da beni sonsuza dek yok edebilir.
A faca do Tunde derrubar-me-á, mas, a estaca pode acabar comigo para sempre.
Hatıralarım, yaptığı ihaneti daha da acı bir hâle getiriyor.
As minhas memórias tornam a traição dela mais dolorosa.
Beni ihanet etmeye sen zorladın. Şimdi de kendi hatanı kabullenmek yerine beni öldürmeye bahane bularak işleri daha da kötü bir hâle sokuyorsun.
Fizeste-me trair-te, e, agora, queres distorcer a verdade, para justificar a minha morte, ao invés de aceitares a tua própria culpa.
İşleri daha güzel bir hâle getirebiliriz.
Agora, podemos melhorar isto.
Onları ısıramayacak, çizemeyecek bir hâle getirdim.
Deixei-os impossibilitados de morder ou arranhar.
7 gün 24 saat, aldırış etmeden, yürüyemeyecek hâle gelene kadar sikişmek.
A toda a hora, pila-profunda, a porra do não-consigo-andar-direita.
Şöyle bir değerlendirince, bir sonraki sefer bacağının içinde kaçak mal sokacağın zaman, sözü geçen sessizliğimizi biraz olsun daha rahat hâle getirecek birkaç talebimiz var.
Tendo isso em consideração, na tua próxima ronda de contrabando na perna, temos um par de pedidos que possam tornar o nosso já mencionado silêncio um pouco mais confortável.
Kirli bir şeyi alıp temiz bir hâle getirmek.
Pegar em algo sujo, fazer com que deixe de ficar sujo.
Ama serum onu tanınmayacak bir hâle sokana kadar aklıyla oynadı.
Mas modificou-lhe a mente de tal forma que deixei de o reconhecer.
Onları tanınmayacak bir hâle getiriyor.
Torna-as em pessoas irreconhecíveis.
Bunu kariyerinde kullanarak DNA izinde uzman bir hâle gelmiş.
Transformou isso numa carreira de testemunha especializada em ADN.
Bir kadın ve kabilesi beni iyileştirerek eskisi kadar iyi hâle getirdi.
Ela e a tribo dela trataram-me, puseram-me como novo.
Ayrıca, bu hikâye ne kadar popüler hâle gelirse senin şu içler acısı Çöp Adası için de o kadar çok seyircimiz olur.
Além disso, quanto mais popular esta história ficar mais espectadores vamos ter para a tua peça chata sobre a Ilha do Lixo.
Çok sempatik hâle geliyorsunuz.
Vocês estão super simpáticos.
Onun bilgileri burada, uygun hâle getirildi.
Aqui estão os seus dados, editados ao que é pertinente.
İnsanlar onu bu hâle getirmek için yıllar harcadı ama sadece Tanrı, onu doğurgan kılabilir.
Os homens levaram anos para a construir, mas apenas Deus... Pode fazê-la fértil.
İnsanlar bu çiftlikte ne yaşadığını öğrenirse hayatımız ne hâle gelir sence?
Como acham que seriam as nossas vidas se as pessoas descobrirem o que vive nesta quinta?
Yağmurlu bir günü aydınlık hâle getirme konusunda viski tadımı gibisi yoktur beyler.
Nada anima mais um dia de chuva do que um copo de uísque escocês.
Çift iplikli RNA'ların bilgisayar modellemelerini yaptım ama laboratuvar ortamında aktif hâle getiremiyorum.
Criei modelos computorizados das proteínas de ARN bicatenário, mas não está a resultar in vitro.
Dr. Jordan tedaviyi çok düşük sıcaklıktaki bir solüsyonla karıştırmayı düşündü. Böylece antivirale virüsü etkisiz hâle getirmesi için gerekli süreyi tanıyacağız.
A Dra. Jordan teve a ideia de infundir a cura numa solução de baixa temperatura, dando ao antiviral tempo para se antecipar ao vírus.
Bu hastaları aşağı indirmeden önce stabil hâle getirmemiz lazım.
Temos de estabilizar os doentes antes de levá-los lá para baixo.
Yani 1000 yıl sonra durduk yere ailenin diğer tarafını benimsemeye hazır hâle mi geldin?
Então, ao fim de mil anos, estás pronto para abraçar a outra metade da tua família?
O kimseyi öldürmedi yani kurt adam genlerini aktif hâle getirmedi.
Ela nunca matou ninguém, nunca activou o gene lobisomem.
Şu düştüğün hâle bir bak.
Quão patético é que te tornaste?
Hastalanıp kana susamış hâle gelecekler.
Ficarão doentes e, depois, irão ficar loucos por sangue.
En üzücü kısım ne biliyor musun? Tam da iyi bir hâle gelmeye başlamıştım.
O mais triste é que eu começava a estar bem.
Daha iyi bir hâle getireceğim.
Farei melhor.
- Kullanılabilir hâle getirebilirdik. - Grupla paylaşabilirdik.
Sim, mas podíamos dar outro uso.