Işaret Çeviri Portekizce
8,662 parallel translation
İstediğim işaret geldi.
É a minha deixa.
Eğer erkek olsaydım çocuklarımı işaret eder miydiniz?
Teria atacado os meus filhos, se eu fosse homem?
Bu iyiye işaret değil.
Isso não é um bom sinal.
Bir gün, nefret etmekten başka bir şey yapmayacağım adama dair ne bir ipucu ne bir işaret ne de iz vardı.
Sem pistas ou sinais do homem que serás um dia, por quem sinto apenas ódio.
E mail adresi taraması, Queens'teki bir binayı işaret ediyor.
A morada do IP do e-mail é de um prédio no Queens.
Bu işaret.
Aquele símbolo. A cara.
Bu iyiye işaret olamaz.
Isto não pode ser bom.
Tamam, üzgünüm. Ama tüm bunlar kötüye işaret.
Certo, sinto muito, mas isto tudo aqui grita "péssima ideia".
Ona bazı fotoğraflar gösterdim ve Kieran'ı işaret etti.
Eu mostrei-lhe algumas fotos da vigília e ela identificou o Kieran.
Sonra da tüm yaptığı herkese William'ı işaret etmekti.
E tudo o que fez foi apontar tudo para o William.
Büyük siyah bir kamyonetti. Bilirsiniz, arkasında kampçı işaret vardı.
Era uma grande pick-up preta, tipo, sei lá, com uma caravana atrás.
Ciddi bir Ödip Kompleksi tarzı sorunlara işaret ediyor olabilir bu.
Provavelmente, sofrerá de um grave complexo de Édipo...
- Kilgrave'den bir işaret var mı?
Há sinais do Kilgrave?
Ya da hepsi bir sembol veya işaret gibi bir şeydir.
Ou talvez um símbolo, uma marca ou algo.
Sana işaret verdiğimde bana bebeği ver.
Eu faço o sinal, tu dás-me a boneca.
Lütfen Tanrı'm, bana bir işaret yolla.
Por favor, Deus, dê-me algum sinal.
Bu bir işaret.
É um sinal.
Bir gerekçeye işaret eden ne varsa.
Qualquer coisa que aponte para um motivo.
Bunların hepsi önümüzde çok yorucu bir bahar ve yaz olacağına işaret.
Tudo isto segue-se a uma Primavera e um Verão difíceis que nos esperam.
- Bilmiyoruz. Egan'dan da bir işaret yok.
E não sabemos do Egan.
- Düşük basınç rahatsızlıklarına işaret.
Tudo aponta para "doença descompressiva".
Margo'nun telefonundan son işaret 74. Cadde'yle Park köşesindeki kuleden.
O último sinal do telemóvel da Margo veio de uma torre localizada entre 74th Street e Park.
Gazetede resmini gördüğümde bu mucizeyi dünyayla paylaşmamız için bir işaret olduğunu anladım.
Quando eu vi a tua fotografia no jornal, foi um sinal para mim que devemos compartilhar este milagre com o mundo.
Omurgadaki hasar ve arka kafasındaki kemikteki çatlaklar düşüşe işaret ederken gövdesindeki yaralanmalar geçmiş bir kavgadan kalma.
Danos vertebrais e fissuras no osso occipital apontam para a queda. Os hematomas no tronco dela, são provenientes do conflito inicial.
Diğerlerine işaret yollaması gerekiyordu.
Precisava de enviar um sinal aos outros.
Kayayı yok ettik o yüzden Drill,... işaret yollamak için farklı bir yol arıyor olmalı.
Destruímos a rocha, então, o Drill anda à procura de outra forma de enviar o sinal.
Karanlık maddeden bir işaret daha.
Outro sinal de matéria negra.
Yüzük parmağı işaret parmağından uzun olanlar için 60 km yürüyeceğim.
Serão 60 quilómetros para alertar para aqueles cujo dedo anelar é mais longo do que o indicador.
Ya çok iyiye ya da çok kötüye işaret.
Ou é excelente ou um péssimo sinal.
Cole'un izleyicisinden hâlâ bir işaret yok.
Nenhum sinal do localizador do Cole.
Ama yine de bunu, savaşa hazır olmadıklarına dair bir işaret olarak algılamıyorum.
Mas não acredito que não estão prontos para o combate.
- Patlayıcılara dair işaret var mı?
Algum sinal de explosivos?
Böyle böyle işaret verdin.
Tu fizeste um gesto.
Tobin, işaret verdiğimde harekete geç.
Tobin, disparas ao meu sinal.
Yarın için biraz daha işaret fişeği alacaktım.
Vinha buscar mais tochas para amanhã.
Bu insanların ölene dek hasta olduklarına dair bir işaret yok.
Não havia indicadores que estas pessoas estivessem doentes até estarem mortas
- Telefonlarının yerleri Ava'nın kaçtığına ve Raylan'ın onu geri getirdiğine işaret ediyor.
O movimento dos telefones indica que ela fugiu e que ele a trouxe.
Her işaret bir hayatı temsil eder. Sunny'nin hiç vicdan azabı ve pişmanlık duymadan aldığı her bir hayat!
Cada marca representa uma vida, uma vida que o Sunny tirou sem remorsos, sem arrependimentos.
Hiçbir işaret yok.
Sem sinal de...
Ve bana çok bariz bir işaret gibi geldi.
Isto parece um sinal claro para mim.
- Birinin ölümünü izlemek işaret parmağını göğüsteki yaraya sokmak...
Ver alguém morrer, tentar estancar o sangue numa ferida no peito com o teu indicador...
Bir saat içinde nerede olduğunun netleşmesini istiyorum. Yoksa çalışan değerlendirme formuna işaret koymak zorunda kalacağım.
Preciso do paradeiro dele dentro de 60 minutos, ou terei de fazer uma anotação na tua avaliação de funcionário.
Bay Solloway anı yazısı çılgınlığından önce James Frey,... 90'lardaki "Bir Milyon Küçük Parça" sına işaret ederek bunun kurmaca olarak yayınlanabileceğini açıklamıştı.
Sr. Solloway, James Frey afirma que, antes da mania das memórias, expressão dele, nos anos 90, o seu Uma Vida em Mil Pedaços teria sido publicado como ficção.
Çinli Johnlara kaya yığınını işaret etmek dışında parmağınızı kıpırdatmayacaksınız.
Não fazem mais nada a não ser apontar o dedo para as pedras.
"Orada küçük bir nokta var, görüyor musunuz?" işaret ederdi, biz de "evet, görüyoruz, görüyoruz" derdik.
Veem aquela luz a piscar ali no céu? " Ele apontava. E nós respondíamos :" Sim, nós vemos. "
- İşaret ettiğim konu o değildi.
Não era essa a questão.
İşaret ettiğim konu...
A questão...
Hiçbir işaret görmedik.
Não vimos quaisquer sinais definitivos.
Kesinlikle bir işaret.
É definitivamente um sinal.
İşaret bu.
É isso.
İşaret fişeklerini atmaya hazır ol.
Preparem-se para disparar!