Karanlık Çeviri Portekizce
12,183 parallel translation
Kötü anlamda değil, sadece karanlık.
Não no sentido de ser mau. Apenas escuro.
- Karanlık.
- Sombrio.
Dalgalar çok büyüktü, altına girdim, o kadar karanlık, siyah ve soğuktu ki... ama birden bedenimin dışına çıktım.
Eram demasiado grandes e senti-me a afundar e tornou-se muito escuro, negro e frio, e de repente eu estava fora do meu corpo.
Karanlık çöker çökmez tüy hemen.
Assim que anoitecer, sai.
Onlar gökyüzümüzün karanlık vampirleridir.
" são os vampiros sombrios do nosso céu,
Ancak kara gözler, karanlık geceyi gözetlerken...
" Mas os olhos negros olham através da noite negra.
Karanlık çökmeden ulaşabiliriz.
- Chegamos lá antes de anoitecer.
Sıfır Maddenin geldiği yer karanlık, acı verici.
O lugar de onde vem a Matéria Zero... é escuro e doloroso.
Anlayamadığımız bir karanlık gücün nefesini hissediyorum ensemde.
Estou possuído, por alguma força negra da qual não temos conhecimento.
Karanlık, "aşağı" diye haykırırken, Güneş, "yukarı" der bana.
As trevas gritam-me : "abaixo" e o Sol diz-me "acima".
Bir de karanlık vardı.
E havia uma escuridão, uma...
Karanlıktan da öte bir karanlık.
escuridão além da escuridão.
Çok karanlık, bir şey göremiyorum.
Está muito escuro, não vejo nada.
Tarih karanlık olaylarla doludur.
A história está cheia de trevas.
Denedim Jace, tamam mı? Sadece boş bir karanlık var.
Já tentei, Jace, entendes?
Işığın en karanlık yerlerde bile bulunabileceğini bize hatırlatması için taşırız.
Trazemo-la para nos lembrarmos de que pode haver luz mesmo nos lugares mais sombrios.
Sonrası karanlık ama iyi bir şey olmadığını biliyorum.
Depois apaguei, mas sei que não foi bom.
Evet, o karakterin karanlık yüzünü sevdim.
Sim, gostei do breu da personagem.
Güneş doğarken, karanlık güçler uyur.
Enquanto o sol sobe, o breu repousa.
Ya içindeki aydınlık aslında karanlıksa o halde bak, karanlık ne kadar yüce, değil mi?
Então e se a luz em ti for escuridão, quão grande será a escuridão?
Ya içindeki aydınlık aslında karanlıksa o halde bak, karanlık ne kadar yüce, değil mi?
Se, então, a luz em ti é escuridão... quão grande, então, é a escuridão?
Hava da karanlık olursa tabii.
Se estiver escuro.
"İçimizdeki karanlık gerçeği görebiliyor, gerçekse karanlığın onun bakışlarında gizli olduğunu."
"Os olhos dele veem a escuridão dentro de nós." "Algo que não era sombrio até ele olhar para nós."
Belki de Axelrod'un en karanlık sırlarının açığa çıkması kaçınılmazdır.
- Pai. Talvez seja inevitável que os segredos mais sombrios do Axelrod venham a público.
Bu yüzden onlar yerine karanlık, anlaşılmaz ve imkânsız erkeklere karşı ilgi duyuyorsunuz. Böylece kendi mutsuzluğunuzu ve bir başınalığınızı garanti altına alıyorsunuz çünkü nihayetinde en çok tek başınayken mutlusunuz.
Em vez disso, sente-se atraída por homens sombrios, complicados, impossíveis, assegurando a sua própria infelicidade e isolamento, porque, afinal, é mais feliz sozinha.
Dolayısıyla beklentilerim de, sonu olmayan uzun ve karanlık bir koridor gibi göründü gözüme.
Assim, as minhas perspetivas pareciam ser um corredor longo e escuro, sem fim.
Nehirler kanla akacak ve karanlık dünyayı yok edecek.
Os rios correrão com sangue. E as trevas consumirão a Terra.
Kutsal karanlık.
As abençoadas trevas.
Önünde karanlık bir yol var maalesef.
Temo que tenhas uma caminhada obscura pela frente.
Karanlık güçleri mağlup etmeme ve onları sonsuza dek ödüllerinden mahrum kılmama yardım etmelisin.
Deves ajudar-me a derrotar as forças do Mal e negar-lhes o prémio para sempre.
Rakibimin bana ya da oyuna yeterince saygı duymadığını elinden geleni yapmadığını ya da ne sebepten olursa olsun mücadeleye değmeyeceğini düşündüğüm an karanlık bir öfke beni ele geçirirdi.
Se decidisse que o meu adversário não tinha respeitado o jogo, ou a mim, ou se não tivesse gostado da sua postura... Se decidisse que ele não era merecedor, abatia-se sobre mim uma fúria negra.
Karanlık tura devam etmek için iki gündür. David halleder.
Dois dias em LA para ir numa excursão das trevas, o David tem de lidar com isso.
Çok karanlık.
Está demasiado escuro.
- Satanik turizm değil, Bu karanlık doğaları anlama ile ilgilidir.
Não é turismo satânico, é para perceber as naturezas sombrias.
- Kahretsin, karanlık. - Kahretsin.
Foda-se, está escuro.
- Kahretsin, karanlık.
- Raios, está escuro.
Tamam. Şimdi karanlık güçleri anlamaya başlıyorum.
Estou a começar a entender os poderes obscuros.
Karanlık boyunca bize rehberlik edeceğim.
Vou guiar-nos pela escuridão.
Bizim yaptığımız çok daha karanlık bir şey.
Vamos fazer algo mais negro.
- Bu şey karanlık.. - Ya yine...
Isso é sombrio, é contra...
Karanlık.
A escuridão.
Kimsenin canını yakmaya çalışmıyoruz. ama karanlık şeyler yapıyoruz.
Não estamos a tentar magoar ninguém, mas estamos a fazer coisas sombrias.
Melek ve şeytan, aydınlık ve karanlık.
Anjo e Demónio. Luz e escuridão.
İnançları ve Tanrı'sı uğruna ölen etrafını nasıl bir karanlık sararsa sarsın kendine karşı dürüst olan biri.
Morrer pela sua crença e pelo seu Deus, fiel aos seus princípios, não obstante as trevas que se reuniram em seu redor.
Fitz ve ben generalin hissedebilen, yoğunluğunu değiştirebilen karanlık bir güç formu oluşturabildiğini düşünüyoruz.
Eu e o Fitz julgamos que ele é capaz de manifestar uma força negra que muda de densidade como bem entende.
Ama şimdi o aynı adam karşınızda duruyor ve karanlık günler ardımızda kaldı.
Mas esse homem está perante vós agora, e as trevas já passaram.
O fırtınaya tekmeyi basıp Karanlık Çağ'a geri göndereceğim.
Vou mandar essa tempestade de volta para a Idade das Trevas.
Karanlıkta o denli uzun kalmışlar ki ışık gözlerini acıtabilir.
Estiveram tanto tempo na escuridão que a luz agora lhes pode ferir os olhos.
Karanlıktakilere ışık verirsin.
Vós trazeis para a luz os que estão na escuridão.
En karanlık günlerde bile.
Mesmo nos dias piores.
Aydınlık, karanlığa dönüşsün.
Luz até escuridão.