Karanlıktı Çeviri Portekizce
816 parallel translation
- Karanlıktı ama, U-Bot'tu ( Denizaltı )
Sim, estava escuro, mas eu... eu consegui ver. Não era uma mina.
Çok karanlıktı.
Estava muito escuro.
Burası karanlıktı, Bayan Reed de ansızın gelince korktum.
Estava escuro, a Sra. Reed apareceu de repente e assustou-me.
Karanlıktı, ve atımı... yokuş yukarı sürdüm.
Estava escuro e eu subi... pelo monte acima.
Tabi vagon oldukça karanlıktı ve bana arkasını dönmeye çalışıyordu.
A plataforma estava escura e procurava me dar as costas.
Oda karanlıktı.
A sala estava escura.
Nöbeti devraldığımda zifiri karanlıktı.
Estava totalmente escuro quando rendi o Kovac.
Dünya karanlıktır.
Este é um lugar sombrio.
Çok karanlıktı, o korktu.
Estava muito escuro e ela estava com medo.
Ayrıca karanlıktı da.
E no escuro.
Adamları görmedim, etraf karanlıktı.
Não vi os homens, estava escuro.
Bakın, bana arkadan saldırdı ve karanlıktı.
Ele atacou-me de trás... e estava escuro.
Bazen 24 saat karanlıktı.
Houve dias... que foram noite por 24 horas seguidas.
Her yer karanlıktı.
Estava tudo escuro.
Karanlıktı.
Está escuro.
Gece karanlıktı.
A noite estava escura.
Eylülde günbatımından sonra hava çabucak karardığından, şimdi etraf çok daha karanlıktı.
Estava mais escuro, pois | escurece rapidamente em Setembro.
Karanlıktı.
Bem, estava escuro.
Hava karanlıktı.
Estava escuro.
Bir şeyi iyice göremeyecek kadar karanlıktı.
Estava demasiado escuro.
Karanlıktı ama o olmalı.
Estava escuro, mas deve ter sido ele.
Lance, şöyle bir düşündüm de aşağısı çok karanlıktı ve belki de o adam Bay Loren değildi.
Lance, estive pensando. Estava tão escuro lá em baixo. Talvez não fosse o Sr. Loren.
bütün gün diz çöküp sizin verdiğiniz kitabı okudu.. Oda karanlıktı.
Ficava ajoelhado na cama, lendo o livro que lhe emprestou.
Karanlıktı!
Estava escuro!
Karanlıktı ve ay doğuyordu.
Já tinha escurecido e a Lua estava aparecendo.
- Şey... karanlıktı.
- Bem... Estava escuro.
- Sonuçta merdiven karanlıktı.
- A final, estava escuro.
Evet. Ama alt kat çok karanlıktı ve kapı da neredeyse...
Mas estava tão escuro aqui, e porta estava quase...
Karanlıktı, çok fazla uzaktı, karanlık bir suretten başka bir şey görülmüyordu.
Estava escuro, eu estava demasiado longe, era apenas um vulto negro.
Karanlıktı ve hepsi bufalo postlarının altındaydı.
Estava escuro e elas tinham vestes de pele de búfalo.
Onun tıraş etmemi söylemiştiniz ve oda karanlıktı.
- Mandaram-me fazer-lhe a barba. Estava demasiado escuro naquela sala.
Meksika'da içerisi öyle karanlıktır ki huzur bulursunuz.
São frias e escuras para dar paz ao homem.
- Gördüğünüz gibi, zifiri karanlıktı... ve ben yarı uykudaydım, uyku ilacı almıştım çünkü camın kırılması ve alarm beni korkutmuştu
Estava escuro como breu e eu estava meio a dormir porque tinha tomado o comprimido.
Sanırım, orası oldukça da karanlıktı.
Acho que também devia estar muito escuro lá.
Çok karanlıktı.
Estava escuro.
Onun odasına gittim, hiç kimse yoktu karanlıktı, butun elbiselerimi çıkardım.
Entrei no quarto que estava vazio. No escuro tirei a roupa toda.
Beni kimse görmedi bile, sokak çok karanlıktı, Charles olduğumu sandılar. Phillip.
Mesmo se alguém me visse, a rua estava tão escura, que pensariam que era o Charles.
İki hafta sonrasına, gelgitler dinene dek ertelenmesi gerekirdi. O günlerde Atlantik'in durumu o kadar kötüydü ki bu harekâtın sorunsuz bir şekilde yapılabileceğine ilişkin öngörüler çok karanlıktı.
Teria de ser adiado 15 dias, até as marés o permitirem, e na altura, as nossas cartas eram tão agoirentas no Atlântico que não parecia haver hipótese de avançar com a operação.
Gözleri karanlıktı. Korkmuşlardı. Bizi küçük antresine çağırdı.
e os olhos escuros assustados e chamou-nos à pequena antessala,
Oraya gittik, karanlıktı, pisti, rutubetliydi, yağmurluydu.
Na selva, não. Quando lá chegámos, estava tudo escuro, sujo, húmido e chuvoso...
Bizim oralar soğuk ve karanlıktır sadece balık var.
Aquilo ali é muito frio e escuro, e só há peixe para comer.
Çıktın ormandan Ve karanlıktan
Saíram das matas E do escuro
Oda karanlıktı.
A sala estava muito escura.
Gölgede kalmış yarımın karanlığına birden vuran gözleri kör edici bir ışıktı sanki!
Foi como acender uma luz ofuscante de repente sobre algo que estava meio na penumbra.
Ve balina denizin derinliklerinin buz gibi karanlığından ışığa çıktı ve Yunus'u kuru topraklara kustu.
Então da fria e terrível obscuridade das profundezas, a baleia saltou para a luz e vomitou Jonas em terra firme.
Bu yüzden dikkatli olun şerrin ortaya çıktığı karanlık saatlerde çalılıktan uzak durun yoksa muhakkak Cehennem Köpeği ile Baskervilleler'in köpeği ile karşılaşırsınız.
Por isso, prestem atenção, e cautela com a charneca nestas horas de escuridão quando o mal se intensifica, ou seguramente encontrarão o cão do inferno, o Cão dos Baskervilles.
Madenlerin karanlığından sonra... dışarı çıktım, sersemlemiş gibiyim.
Depois da escuridão das minas, podia ir afogar-me nele como um homem embrutecido.
Elimden gelenin en iyisini yaptım. Seni, bir atın sırtına koyup yola çıktım,... ama daha sonra, akşam karanlığında kayboldum.
Coloquei-o num dos cavalos, mas perdi-me depois de anoitecer.
Ruhları bezdiren, kalpleri hasta eden zavallı bir israf bu. Ve içinden çıktığı karanlığa geri gelmemek üzere dönmeli!
Uma extravagância patética... que repugna ao Espírito, revolta o coração, que deveria ter de voltar às trevas de onde nunca deveria ter saído!
Patika karanlıktı.
- Desculpa.
Karanlıklar Lordu... Bu dünyadan ve onun boş zevklerinden bıktım artık.
Senhor das Trevas, estou farto deste mundo de prazeres patéticos.