Sallan Çeviri Portekizce
1,177 parallel translation
" Eski ayakkabıda sallanırken üç kafadar balıkçı
" Onde o sapato embalou os três pescadores
Lamba sallanıyor!
O candeeiro está a abanar.
Sallan yuvarlan.
Rola...!
Gölgeyle büyülenmiş, vişne ağaçları, suyun ritmine dağılmış ve kıvrılmış, sallanıyor ve dans ediyor.
As cerejeiras, atadas às sombras, espraiam-se e enroscam-se, requebram e contorcem-se, ao ritmo da água.
Sadece 15 santimetre ötede sallanıyorlar. Lanet yarışı kazanabilirlerdi. Dinliyor musun?
Que se passa com o old rockin'e assim, e tu sabes, não fossem aquelas 6 polegadas de distância e eles tinham chegado lá, eles tinham ganhado a merda da corrida, eles vão lá chegar, entendes?
Evet, bütün ev sallanıyor.
A minha casa toda abana.
- Sallanıyorum, sallanıyorum.
- Ok. - Estou a balançar, estou a balançar.
Orada öylece sallanıyordu.
Estava lá pendurado.
Ne zaman bir kamyon geçse,... tüm bina sallanıyor!
Sempre que passa um camião, o edifício treme todo!
Ayın gölgesinin altında hazine gemisi sallanıp, Tama Nehri'nden aşağı yavaşça süzülmeye başladı.
Sobe a sombra da lua, o navio balouçava enquanto flutuava calmamente ao longo do rio Tama. Eles foram transportados no veio da água,...
Titremiyor, sallanıyor.
- Está a tremer. Não está a tremer, está a oscilar.
Tüm eski kamyonetler gibi sallanıyor.
As camionetas velhas fazem isso, oscilam.
Bir akağaç diktiğimde köklenişini izliyorum büyüyor, rüzgârda sallanıyor ve ben müthiş gurur duyuyorum.
Observo como cria raízes, cresce, balança ao vento... Planto uma bétula. E me sinto tão orgulhoso...
Öyleyse sallan benimle, Odo.
Então, balance comigo, Odo.
Sallan benimle.
Balance comigo.
Biraz sallanıyor gibisin.
- Pareces um bocado abalado.
- Yukarıdayken, yani 51. katta sallanırken nasıl diyeyim... ölüme bu kadar yakınken...
Estava lá em cima. 51 andares. balançando, a morte iminente...
Kurtulacağını sanarak oltanın ucunda sallanıp duran solucan gibisin.
É como uma minhoca na ponta de uma cana, tentando escapar.
Bir celladın Asma kütüğünden sallanır
Balançando numa árvore na mão de um carrasco.
- Bak nasıl sallanıyor.
- Olha para ela.
Çok duygusallaşıyorlar. Sallanıyorlar.
Ficam muito emotivos, balançam-se imenso.
Ban-Lon giyince sallanıyorlar.
Sei que quando uso "banlon" isto baloiça um pouco.
Sallanıyordu.
Estava solto.
Bayan Hoover, zemin sallanıyor.
Miss Hoover, o chão está a tremer.
- Kafası, boynu kırık bir kuşunki gibi sallanıyormuş.
- Tinha a cabeça pendurada.
Ağzından kocaman bir zincir sallanıyordu.
Tinha uma grande corrente na boca.
Yankı yapınca uçak sallanıyor.
O eco, as vibrações fazem-no mover-se.
Makine yine sallanıyor.
A máquina está outra vez na mesma.
Orada sallanırken başına neden böyle bir şey geldiğini merak ediyorsundur.
Estás aí pendurado e a perguntar como é que te meteste nisto.
Sallanıyor.
Treme, heim?
Prezervatif havuzunun üzerinde sallanırken ne kadar çekici olduğunu sana söyleyen oldu mu hiç?
Eu lhe falei que você é muito atraente na extremidade de um fosso de camisinhas?
On yıl önce olsaydı... o zenci bir ipin ucunda sallanıyor olurdu.
Há dez anos atrás... aquele preto teria sido enforcado.
"... sallanıyor ve dans ediyor rüzgarda. "
Esvoaçando e dançando ao sabor do vento.
Hepimizin içinde hayvan vardır. Bazıları ağaçlara doğru sallanır.
Todos temos o animal dentro de nós, alguns estão mais próximos do animal em si...
"Musa" biraz sallanıyor.
O Judas está meio solto.
Göz muayenesine girerim, testte çakarım. Sonra bir bakmışsın risk yönetiminin tatlı sesinde sallanıyorum.
Faço uma prova ao olho, falho, e a próxima coisa que saberás é que estou dançando ao doce som da administração de risco
Kolları bacakları sallanıyor, elleri kalçalarında tozlu bir şekilde zıplıyordu.
Os membros a malhar, de mãos nas ancas pontapeando a poeira. "
Carter Dixon tünelinin üstünde sallanıyor.
a baloiçar por cima do Túnel Carter-Nixon.
Üçüncü caddede. - Evet. - Yavaş Sallan Tatlı Araba.
Balança Rede.
Balkonumda sallanıp aşağı düşen bir adamdan daha mı ciddi?
Mais grave do que ter albergado um criminoso? O que sabe o Mulder?
Bu jeti sallanırken görürsen Sakın kapıyı çalmadan gelme bebek..
Quando entramos neste avião nada... nos pode atrapalhar, baby!
Sallanır popom yürürken.
Quando caminho, faço cócó.
Sağa sola sallanıyordu. Birden el frenine çarpıp indirdi.
Ela, a debater-se, encalha no travão de mão e destrava o carro.
Bu dağ sallanırsa hemen haberimiz olacak.
Se esta montanha vai entrar em acção, iremos saber.
Shep sallanıyor.
O Bobi está a apertar.
Sallan sallan sallan.
Balança, balança...
Ve bu tutuklama başımda sallanırken çok korkuyorum.
Temo a possibilidade de ser presa.
- Sallan.
- Balança.
Yapı sallanıyor.
A estrutura está a ruir.
Rebecca sallanıyor.
A Rebecca está a abanar.
İşte orada öylece kalakaldım oltanın ucunda çavdar ekmeği sallanıyordu.
E lá estava eu...