English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ U ] / Umut

Umut Çeviri Portekizce

6,891 parallel translation
N'apacaksın yani dışarı çıkıp yumruklayabildiğini yumruklayıp Fisk denen bu adamı bilen birini mi bulmayı umut edeceksin?
Então o quê? Vais apenas sair e bater em quem encontrares, na esperança de achar alguém que conheça esse tal Fisk?
Umut vaat eden genç bir üniversite öğrencisi olduğunun varoş bir suçlu olmadığının farkına varabilirsin.
Reconhece que és um jovem universitário de futuro, não um criminoso do gueto.
Çok az, ama yine de umut var.
Extremamente fracas, mas ainda há esperança.
Sana karşı açık olacağım Aramis, hayatın kurtarılamaz ancak Kraliçe için hâlâ umut var.
Não lhe mentirei, Aramis. A sua vida não poderá ser salva. Mas, ainda há esperança para a Rainha.
Bir kere dış görünüşümü es geçip, kalbimdeki nitelikler için beni sevecek varlıklarla buluşmayı umut etmekle hata ettim.
Uma vez tive a falsa esperança de conhecer seres humanos que, perdoando a minha aparência exterior, gostassem de mim pelas minhas qualidades.
Ama neyse ki, umut verici bir teorimiz var.
E felizmente, temos uma teoria promissora.
Umut var.
Há esperança.
- Bizim için hâlâ umut var.
- Ainda há esperança para nós. - Sim. Então, é o quê?
Umut fakirin ekmeğidir Doktor.
A esperança é uma cenoura facilmente pendurada... à frente do desespero, Doutor.
Her şeyin çözülüp işlerin normale dönmesini umut edip duruyorum.
Só espero que isto se resolva e que tudo volte à normalidade.
Diğer yandan umut edelim de koçbaşı getirmemiş olsunlar çünkü bu durumda yalnızca yaklaşık bir saatimiz kaldı demektir.
Por outro lado, só espero que não tragam um aríete porque assim só temos uma hora.
Umut edemeyecek kadar korkmuştum.
Tinha medo de ter esperança.
Ya da Coulson'ı bağışlayınca Hunter'ın da seni bağışlayacağını mı umut ediyorsun?
Ou espera que, se perdoar o Coulson, o Hunter faça o mesmo por si?
Belki senin için hâlâ umut vardır.
Talvez ainda haja esperança para ti.
- İnsanlara umut veriyor çünkü tıpkı size verdiği gibi.
Porque dá esperança às pessoas com ele. Tal como deu a vocês.
İnsanları umut vermek yerine bir hayaleti kovalamak istiyorsun.
Quer perseguir fantasmas em vez de oferecer esperança.
O günü hatırlıyorum. Umut adına kan akıttığın zamanı. Katarina.
Lembro-me do dia em que derramou sangue em nome da esperança.
O makine bizim için tek umut, Foster'ın bilgisayarları değil.
Esta máquina é a nossa única esperança, não os computadores do Foster.
- Umut ediyor.
Ele tem esperança.
Birden tekrar umut yeşerir.
E, de repente, há esperança novamente.
Umut ışığı, Noel alışverişim bitti.
Linhas de prata, as minhas compras de natal estão feitas.
Daha oturmuş pozisyonda birini mi umut ediyordun?
Esperava alguém com uma profissão mais estável?
Umut etmek için çok fazla.
É muito para se esperar.
Daha küçük tutmayı umut ediyordum ama...
Esperava algo menor, mas...
- Belki de seni bağışlar. - Yalnızca bunu umut edebiliyorum.
- Talvez o perdoe.
İster inkar, ister umut deyin ama nasıl olsa saçmalıktı beşik yapmam.
Chame-lhe esperança. Foi... Construir aquele berço foi uma coisa sem sentido.
Bu durum, gelecek diğer savaşlar için bana umut veriyor.
É uma vitória que me dá esperança nas muitas batalhas por vir.
Bu güzel ilçeye, yuvamıza, Harlan ilçesine yeniden umut ve bolluğunu geri getireceğiz.
Vamos trazer esperança e prosperidade de volta a este belo condado, o nosso lar, o condado de Harlan.
Şahıs olan, umut anlamına gelen değil.
A pessoa, não a esperança.
Bu yüzden yarın sabah yerine bir kameraman bakacağım. Ve öğlene kadar bulacağımı umut ediyorum.
Então, amanhã de manhã, vou começar à procura de um câmara substituto e espero encontrar-lo até amanhã à hora de almoço.
Bu duruşmayı televizyonda yayınlayarak İsrail hükümeti tüm dünyadaki insanlarına Nazi dönemi boyunca Avrupa'da yaşayanların inancından dolayı başlarına gelen dehşeti göstermeyi umut ediyor.
Ao televisionar este julgamento, o Estado de Israel espera mostrar ao seu povo, em todo o mundo, ocompleto horror que se abateu sobre aqueles da sua fé que viveram na Europa na era nazi.
Umut ediyorum sadece.
Não está nas minhas mãos. Eu...
Ama her zaman bir umut ışığı vardır.
Mas têm todos uma réstia de esperança.
İşte bu umut ışığı da futbol.
Esta réstia de esperança é o futebol.
Buradaki gençlerin ciddi sorunları var. Ama onlar için de bir umut ışığı var. O ışık ise futbol.
Os jovens aqui têm problemas graves, mas têm uma centelha de esperança, o futebol.
Bu birleşme vasıtasıyla yeni bir dünyaya hayat ve umut getirmekle kutsanacağız.
Mediante esta união, seremos abençoados para levarmos a vida e a promessa de um mundo novo.
Umut Elması, Kusanagi Kılıcı...
O diamante "Hope", a espada "Kusanagi".
Onlara umut veriyoruz.
Damos-lhes esperança.
Birçok insana umut verdin.
Tu deste esperança a muita gente.
Bir umut olması bile umutsuzluktan daha iyi değil midir?
Não é melhor pouca esperança do que nenhuma?
Bu umut sabahında, insanlar ve Evo'lar arasındaki barış umudu da bu tarihi zirveye engel olmak isteyen radikal eylemciler tarafından saniyeler içinde yok edildi.
Nesta manhã de esperança, o sonho de paz entre os humanos e os Evos foi destruído em segundos por activistas radicais que queriam evitar esta histórica reunião.
Hâlâ umut var.
Ainda há esperança. Que esperança?
Umut olmasa bile mi?
Mesmo que não haja nenhuma esperança?
Umut kaderin mesuliyetinden bağımsız olanlar için bir lükstür.
A esperança é o luxo de quem está aliviado pelo destino.
- Bizden Biri... sonra da hiç umut olmadığını söylediler. - Göremeyeceğim.
- Ficarei cega.
Hâlâ bir umut var.
Ainda há esperança.
Tüm vaazları var ya, hepsi boş umut.
Os sermões dele são de esperança vã.
- Bir kız umut edebilir.
Uma miúda pode sonhar.
Umut.
Esperança...
Umut dolu bu sabahta barış hayali olan iki grubun... Affedersiniz!
Com licença.
- Umut mu?
Esperança.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]