Yapıyor Çeviri Portekizce
36,829 parallel translation
Basitçe ifade etmek gerekirse şirketler hapishanede iş yapıyor ve ceza üzerinden kâr elde ediyor.
Basicamente, as empresas estão em actividade nas prisões e lucrar com as penalizações.
Bence hapishane insana bunu yapıyor.
Acho que é isso que a prisão faz aos seres humanos.
Bu işi birlikte yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz?
Vamos fazer isto juntos, ou não?
Çünkü CEO işi sikine takmıyor, ki bu da onu prenses gibi giyinmiş bir para tuzağı ³ yapıyor. ... ve ben de ona ne olursa olsun yaklaşmam.
O que faz disso uma armadilha bem camuflada e eu não lhe tocava nem com uma vara de três metros.
Ne yapıyor gibi görünüyorum? Yönetici gibi davranıyorum.
- O que te parece?
Seni bir dahaki görüşümde, dünyanın en iyi açılış konuşmasını yapıyor olsan iyi olur.
Da próxima vez que o vir, é bom que esteja a dar as melhores alegações iniciais que o mundo já viu.
Çünkü işini nasıl yapıyor olursa olsun, kızı için canını bile feda eder dedi.
Não importa o que ele tinha feito ao negócio, ela sabia que ele estava disposto a entrar num edifício a arder, por ela.
Söyle bana, bir sınavı geçmek seni nasıl bu çocukların paraları üzerinde hak sahibi yapıyor?
Diz-me, como é que passando num exame de contabilidade te qualificou para gerir dinheiro?
EMP iki saniyede bir darbe yapıyor.
A EMP liberta uma descarga a cada 2 segundos.
Ne yapıyor böyle?
O que raio é que ela está a fazer?
S.H.I.E.L.D. her şeyi Nainsanlara yardım etmek için yapıyor.
A S.H.I.E.L.D. está a dar o máximo para ajudar os não-humanos.
S.H.I.E.L.D. çevreyi kontrol altına almak için hazırlık yapıyor ama buna daha çok var.
A S.H.I.E.L.D. está a mobilizar forças para controlar o perímetro, mas... isso irá demorar várias horas.
Ve doğru şeyi yapıyor olacak.
E estaria a fazer o correcto.
- May, ne yapıyor...
- May, o que é que tu...
Bunu nasıl yapıyor?
Como é que ela faz isso?
- Bir şey yapıyor mu ki?
Ela está a fazer alguma coisa?
- Peki nasıl yapıyor?
- Então... como é que ele o está a fazer?
Osaka'da bazı canavarlar taşkınlık yapıyor.
Há uns monstros a vaguear por Osaca.
Bu adam süper şeyler yapıyor bazen.
Esse gajo faz algumas coisas inovadoras.
Senin gibi bir prenses nasıl oldu da burada öğretmenlik yapıyor?
Que faz uma princesa a trabalhar como professora?
Çünkü her zaman aklıyla düşünür, kalbiyle değil ki bu da onu sıkıcı ve tahmin edilebilir yapıyor.
Porque só pensa com a cabeça, não com o coração, o que o torna muito aborrecido e previsível.
Bütün şehri kapsıyor. Ödemesini belediye gelirleriyle yapıyoruz.
E claro que estamos a pagar por isso com receitas municipais.
Amerika dünyanın geri kalanının örnek alacağı ne yapıyor?
O que é que os EUA estão a fazer que seja um exemplo para o mundo?
Devletimize gösterip "bakın, Amerika bunu yapabiliyor ve yapıyor, bütün baskılara rağmen biz de yapabiliriz" diyebileceğimiz bir lider olursunuz.
Seria um exemplo que podíamos mostrar ao nosso governo. "Se os EUA conseguem, se os EUA estão a fazê-lo, " apesar de todas as pressões, nós também conseguimos. "
Üç ay önce çekim yapıyor olmamız gereken yerde erime olduğu için, 200 kişilik ekibimizle kar peşinde Güney Ushuaia'nın kışına ulaşmak için 14500 kilometre yol katetmek zorunda kaldık.
Tivemos de trazer 200 pessoas no meio do verão, até ao inverno no sul de Ushuaia, a 14 mil km de onde devíamos estar a filmar isto há três meses, para encontrar gelo, porque está a derreter.
Ne yapıyor bu?
O que é que ele está a fazer?
Ama mumyalaşmaya bakılırsa Lisa Barclay'den önce öldürülmüş. - bu da onu ilk kurban yapıyor.
Mas a mumificação indica que foi assassinada antes da Lisa Barclay, o que faz dela a primeira vítima.
Aradığımız kişi 30-40 yaşları arasında beyaz bir erkek ve kurbanları üzerinde ilkel kimyasal lobotomi yapıyor gibi.
Procuramos um homem branco, 30 a 40 anos, que pode estar a fazer lobotomias químicas rudimentares nas vítimas.
Öyle siyaset yapıyor ki siyaset yaptığı belli olmuyor.
Tem um ar tão político que nem parece um político.
O videoyu ben sızdırmadım ama her kim sızdırdıysa size çok büyük bir iyilik yapıyor.
Não divulguei o vídeo, mas o responsável fez-lhe um enorme favor.
O bina iskelesi yıkılmamış olsaydı ne yapıyor olurdum diye O'na serzenişte bulundum ve aklım başımdan gitti.
Pergunto-Lhe o que estaria a fazer se aquele andaime não tivesse partido, virado a minha cabeça.
Ki bu da seni onun kölesi yapıyor.
Fraco! O que te faz escravo dela.
Ne yapıyor ya?
O que está ela a fazer?
Ne demek en azından? Siz film insanları önemli şeyleri sadece kendiniz yapıyor sanıyorsunuz...
Você filma as pessoas e pensa que só você faz um trabalho importante.
Tüm Bollywood ünlülerinin çekimini yapıyor.
Ela filma com todas as celebridades de Bollywood.
Böyle resmi bir seminere yırtık kotla gelmek beni deli yapıyor öyle mi?
Eu vim para este seminário formal com estes jeans rasgados. Então eu estou louco?
Annenin morali iyi parti için plan yapıyor.
A sua mãe está de bom humor. Preparando a festa.
Bu arada, Peter Çin Tiyatrosu'nun önünde, ikonik film karakteri kılığına girip turistlerle para karşılığı fotoğraf çekilmek için dilencilik yapıyor.
Entretanto, o Peter acabou aqui no Teatro Chinês, onde pedintes se vestem como personagens icónicos de filmes e cobram por fotografias aos turistas.
Millet, Bay Buell kapısını açık bırakmış tuvaletini yapıyor!
Malta, o Sr. Buell está a cagar de porta-aberta na casa de banho!
Bak, Joe eyalet polisiyle yetki tartışması yapıyor.
E vê, o Joe está a discutir com um polícia estadual por causa da jurisdição.
Bu tür gizli araştırmaları neredeyse on yıldır yapıyor.
Tem trabalhado sob disfarce ao longo dos últimos dez anos.
Çünkü o hapiste, sen de iddianameyle karşı karşıyasın bu da en zayıf noktamızı o yapıyor.
O que faz dele a sua maior vulnerabilidade.
Çünkü eylemler sözlerden daha etkilidir. Bunu yapışın her şeyi anlatıyor.
Porque os atos falam mais alto do que as palavras e isto diz tudo.
Onlar ne yapıyor?
O que é que estão a fazer?
Herkese eşit davranabilmek için her birinin yemeklerini bile özelleştirdim sırf birisi haksızlık yapılıyor zannetmesin.
Porque eu faço lanches individuais e eu vou deitar-los a cada miúdo individualmente para ninguém ficar iludido.
Fabrikalardan ve otomobillerden her yıl altı milyar tondan fazla karbondioksit salımı yapılıyor. Atmosferimizin ısındığı görülüyor.
Devido à libertação anual, através de fábricas e automóveis, de mais de 6 mil milhões de toneladas de dióxido de carbono, a nossa atmosfera parece estar a aquecer.
Batı ülkelerinin hepsine imalat yapıyor ve bu sırada ortaya çıkan sanayi kirliliği, arka bahçelerimize atılıyor.
E grande parte da população dessas indústrias está a ser despejada à nossa porta
Interpol'e göre, kontrol doğu bölgesinde yapılıyor.
De acordo com a Interpol, o ataque veio do lado Este.
- O kadar mı uzun? Evet, bir sürü ev yapılıyor, bir sürü yol elden geçiyor ve burası Günışığı Eyaleti.
Sim, mas há muitas reformas de casas em andamento, há estradas a ser pavimentadas, e é o Estado do Sol.
Bağırıyor, çağrıyor, ve parmaklarıyla V yapıp onları yalıyor, tıpkı "la, la, la, la, la" der gibi, kötü bir şeymiş gibi anlıyorum.
Ele grita e berra e faz um V com os dedos e depois lambe-os, como... o que me faz parecer que é algo nojento!
Üzgünüm, Peter, ama yapımcı firma artık bu rahatsız edici davranışlarına katlanamıyor.
Desculpa, Peter, mas a produção já não consegue lidar com todos os teus disparates.