Yaşlı Çeviri Portekizce
24,278 parallel translation
Keşke patronluk taslayan yaşlı kadınlar olmasaydı.
Quem me dera que não houvessem mulheres mandonas.
Şu yaşlı adam.
Aquele tipo, o velhote.
Kimse orta yaşlı bir satışçı istemiyor.
Ninguém quer contratar um vendedor de meia-idade.
Altı farklı orta yaşlı adamla top oynadım.
Atirei várias bolas com seis tipos diferentes de homens de meia-idade.
Hepsi şişman ve yaşlı görünüyor.
São gordos e já parecem velhos.
Ona yaşlı diyorsan beni düşün, 66 yaşındayım.
Se achas que ele é velho, eu tenho 66.
Yaşlı ve çatlak olduğunun farkındayım.
Adoro-te. Estás apenas velha e maluca.
Yaşlı.
Velha.
Çünkü yaşlı Frink'in cazibesi açık değil henüz.
Mas ainda não activei o velho charme Frink.
Şimdi de salınıp duran yaşlılarımıza sevgililer şekeri.
Muito bem, está na hora de um docinho para os nossos idosos.
Tüm şehrin gözleri yaşlı.
É uma cidade de lágrimas.
Pekâlâ, o büyük yaşlı canavar ilerlemeye başlıyor.
Vá, aquele monstro começa a avançar.
Yaşlı boya gibi kan lekelerini kontrol edin.
A mancha de sangue parece tinta fresca.
Yani, genç, yakışıklı kahramandan, - daha yaşlı hâlâ çok yakışıklı ama...
Estás a passar de um herói jovem e bem-parecido para alguém mais velho, ainda bonito...
Yaşlı kalbim soluk soluğa kaçıyor. Bir çok yalandan arzuyu bırakıyor.
Suspiros de angústia escapam do meu coração envelhecido pelos sonhos não realizados
Yaşlı ruhlu biri.
Ele é velho de espírito.
Bu kıllılar bizim yaşlı deyyusların rock şarkılarını dinlemek için şarkı başına beş dolar veriyorlar.
Estes imbecis pagam $ 5 para cantarem rock.
Yaşlı olduğunu biliyorum ama yüzündeki sivilceler için tek seferde kesin sonuç veren bir çözümüm var.
Deve ser mais velha. Quando o acne desaparecer talvez veja melhor o que ela é.
Babanız sanırım Çiçek Sepeti'ndeki yaşlı indirimini kullanmış.
Acho que o vosso pai usou o desconto de veterano na florista.
Yoksa bu sadece yaşlı annenin dırdırına duyduğun bir tutku mu?
Ou é apenas um desejo de calar a tua velha mãe?
O hapishane hücresindeki yaşlı bir adam sadece.
- É um velho numa cela.
- Lanet olsun, Tyrus. Biraz önce orta yaşlı beyaz bir adamdan bir şeyler öğrenmiş olabilirsin dostum.
Também talvez possas aprender umas coisas com o homem branco de meia-idade.
Yaşlı bir adamın itilip kakılmasına seyirci kalamam.
Não consigo relaxar e ver um velho a ser empurrado.
Sadece biraz daha yaşlı.
Só um pouco mais velha.
Kararın açıklanmasına fazla zaman kalmadı. Ve genci yaşlısı, siyahı beyazı tüm vatandaşlardan aynı şeyi duyuyorum.
Não vai demorar muito para que haja um veredicto, e tenho ouvido o mesmo dos cidadãos, jovens, idosos, brancos, negros...
Atalarımdan olan o yaşlı kadın, Joan Clayton ne demişti sana.
A minha antepassada, a mulher idosa, Joan Clayton, que lhe diria ela?
Şu hazin ve yaşlı dünyaya bir baksana.
Olha para este triste e velho mundo.
- Sana lazım olan yaşlı -
Não, o que precisas é
Günün birinde kendi yaşıtın bir kızla olacaksın ve ona sana şarabı, otelleri, bideyi öğreten yaşlı kadını anlatacaksın.
Algum dia. Estarás com uma rapariga da tua idade, e irás contar-lhe sobre... A mulher mais velha que te ensinou sobre vinhos...
Kedi sidiği ve yaşlı insan kokuyor.
Aquele cheiro a caixa de gato e a mulher velha.
Ah canım, senin hayatın benim gibi yaşlı bir adam için çok şaşaalı kalıyor.
Querida, a sua vida é demasiado resplandecente para um velho como eu.
Biri öldükten sonra yaşlı kadınlar toplanır ve en dokunaklı, en güzel ağıtları yakarlar.
Depois de uma morte, as mulheres idosas juntam-se e cantam as músicas de lamentação mais comoventes e bonitas.
Sakla yaşlı adam.
Fala baixo, velhote.
Diğer yaşlıları uyandıracaksın.
Queres acordar os outros idosos?
Dünyanın en yaşlı, en bilgili vampirleriyiz, ve anlaşmazlıklarımızı teneffüste bahçede oynayan çocuklar gibi çözüyoruz.
A assembleia mais antiga e sofisticada de vampiros, e vamos resolver as nossas diferenças como miúdos no recreio.
Harika süper kahraman maceramıza eşlik etmek istedim çünkü insanlara yardım etmek istiyorum ve yaşlı Felicity dünyaya çok kızgındı ama öfkeyle bir yere varılmaz.
Eu quis juntar-me à tua aventura de super-herói, porque queria ajudar as pessoas. E no passado, eu tinha raiva do mundo.
Yaşlıyım ve bu berbat bir durum!
Estou velho e isso é uma treta!
Hapisteydim çünkü bir grup yaşlı bayanı öldürdüm.
Estava preso porque matei um monte de velhotas.
Huzurevindeki yaşlılardan çaldığım eşyalar.
Coisas que roubei do lar daqueles velhotes.
- Şu hâlinize bir bakın. Yaşlı insanlardan çalıp çırpıyorsunuz.
Olhem só para os dois, a roubar dos idosos.
Chris ile, insanlar sırf yaşlı diye onlardan çalmamamız gerektiğini öğrendik.
Então eu e o Chris aprendemos que só porque os idosos são velhos, isso não quer dizer que devemos roubar-lhes coisas.
Yaşlı bir garsona rağmen neşeli kalmanın sırrı.
Já a seguir, o segredo para continuar optimista depois de ter uma empregada de mesa idosa.
Çelimsiz yaşlı adamların kendilerini çıplak bir hâlde tartmaya geldiği yer.
Onde idosos frágeis se vêm pesar sem roupa.
Altına bir don falan giy, seni yaşlı moruk.
Veste umas cuecas, seu velhote maluco.
Bize içki almayı kabul ettin çünkü biz yeterince yaşlı değildik.
Concordaste em comprar-nos as bebidas, porque não tínhamos idade suficiente.
Sen yeterince yaşlı değil misin?
Não tens idade suficiente?
Çocuklara, kadınlara ve yaşlılara el kaldırmam ben.
Eu não ataco mulheres, crianças ou homens idosos.
Yaşlı hali ortadan kaybolmadı anlaşılan onu öldürmemişsin.
A versão antiga dela não se apagou, presumo que não a mataste.
Yaşlı George'un bunu fark edememesi çok kötü olmuş.
Pena que o velho George não previu isto.
Küçük kız için biraz yaşlıyım.
Bem, estou um pouco grande para uma bebé.
Geceyi birlikte geçirmemizi olay ufku ile mi kıyaslıyorsun?
Estás a comparar fazermos amor a cruzar o evento de horizontes?
yaşlılar 28
yaşlıyım 21
yaşlılık 18
yaşlı adam 222
yaşlı kadın 40
yaşlı cadı 18
yaşlı bir kadın 19
yaşlı bayan 17
yaşlı kız 17
yaşlı bir adam 43
yaşlıyım 21
yaşlılık 18
yaşlı adam 222
yaşlı kadın 40
yaşlı cadı 18
yaşlı bir kadın 19
yaşlı bayan 17
yaşlı kız 17
yaşlı bir adam 43