English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Y ] / Yaşlı kız

Yaşlı kız Çeviri Portekizce

531 parallel translation
İşte yaşlı kız ortaya çıktı.
Está ali a senhora, apareceu.
Elbiseni değiştir, yaşlı kız.
Bem, despe-te, pequena.
Zavallı, yaşlı kız geldi.
Lá vem a pobre solteirona.
Olağanüstü yaşlı kız, Leydi Millicent.
Uma mulher extraordinária, a Sra. MiIIicent.
Yaşlı kızılderili şefinin laneti.
A maldição do antigo chefe índio.
Yaşlı adam ve hayvanları ve sen ve eski güzel günler... ve kedisiyle birlikte bu yaşlı kızılderili.
O velho e seu gado, você e os velhos tempos... e aquele velho índio com o seu gato.
Hadi ama Rosie, yaşlı kız.
Vamos, minha amiga.
Yaşlı kız.
Solteirona.
Ona yaşlı kız dedin.
Chamou-a de solteirona.
Kesinlikle, yaşlı kızın değeri ne kadardı, sence?
Exatamente. Quanto é que achas que a velha vale?
Yaşlı kızı bir hediyeyle sakinleştireceğim.
Vou acalmar a velha com um presente.
Yaşlı kız sana güç zamanlar mı geçirtiyor?
A velhota está a dar-lhe chatices?
Bir asırlık nöbet, geçmişin muhafızı, bu yosun kaplı yaşlı adam hala onları.. Haydama zamanlarındaki gibi üçyüz yıldır koruyor...
Um velho sentinela, de séculos de idade, guardião do passado, um velho coberto de musgo, ainda os vigia como o fez nos tempos dos Haydamak, durante 300 anos
Bu yaşlı Peachum'un kızı mı?
Esta é a filha do velho Peachum?
Yaşlı Peachum'un kızıyla mı evleniyorsun?
Tu queres roubar a filha ao Peachum?
Güzel kız ve neşeli yaşlı bey caddede flört ediyor.
Um alegre velhinho e uma donzela Namoravam numa viela
Belki bir dahaki sefere dantel tığlarına dolaşan... yaşlı bir kız kurusunu almazsın.
Talvez da próxima vez não seja uma senhora... que se atrapalha com as agulhas de tricotar.
Aşağıda şişman, yaşlı, çarpık bacaklı bir baş muhafız var.
Está ali um capitão gordo, de pernas arqueadas.
Bir kız odadan çıkınca yaşlı kadınlar arkasından konuşur.
- Eu aceito a aposta. Já não se pode sair dum quarto sem que comecem a falar de mim?
Çocuklar, yaşlılar gençliğinin baharında bir kız.
Crianças, idosos uma jovem no auge da sua beleza.
Sunulan kırıntılara yaşlı bir kızın duyduğu minnettarlık.
A gratidão de uma velha empregada pelas migalhas oferecidas.
İleri yaşta çocuk doğurmanın iyi tarafı var dediler hele kız ise, yaşlılığınızda rahat edersiniz dediler.
eles me disseram que minha recompensa por ter uma temporã... era o meu conforto na velhice, principalmente se fosse menina.
Bu kadar endişelenme artık ne de olsa yaşlı Langford'un kızı o kadar güzel ve tatlı ki yeni doğan güneş gibi.
Não me preocuparia muito com isso. Enquanto a filha do Langford... permanecer doce e bela não me preocuparia.
Annie, iki yaşlı kadınız artık.
Annie, agora somos só duas solteironas.
Ey Tanrım, bir genç kızın pırıl pırıl kafası nasıl kararır bunak yaşlıların canı gibi?
Será que o juízo duma donzela pode ser tão mortal como um velho?
Bu mantıklı değil - bu yaşlı adam ve onun gibi bir kız... burada sadece sağlıkları için mi yaşıyor.
Não faz sentido... Um velho e uma rapariga como ela... viverem aqui por razões de saúde.
Biz Yerliler tarafından korkutulduk, yaşlı bir çöl faresi tarafından vurulduk... - ve onun erkeği - kızı.
Fugimos dos índios, o velho e sua filha alvejaram-nos...
Charpi'nin kızı, baloda giyeceği dantelli bluzu alacak vakit bulamamış. Bu zavallı yaşlı adam götürmek zorunda kalmış.
Olha, a filha de Charpy não recolheu o seu vestido para o baile e é o pobre velho quem tem que o fazer.
Hayır, ben evde kalmış, yaşlı bir öğretmen kızım.
Sou uma professora solteirona.
Öğretmen olabilirsiniz ama kesinlikle evde kalmış yaşlı bir kız değilsiniz.
Pode ser uma professora, mas nunca uma solteirona.
Ama artık Bay Worthing'in vesayeti altında olduğunuzu bildiğime göre şunu söylemeliyim ki ; sizin, şey... göründüğünüzden biraz daha yaşlı olmanızı ve bu kadar cezbedici olmamanızı dilerdim.
Mas sou obrigada a dizer que... agora que sei que é a pupila do Sr. Worthing... não posso deixar de desejar... bem, que fosse um pouco mais velha do que aparenta.
O yaşlı Dan Carney, eski bir gömlekten daha gri ve yüzü her zamankinden daha kızıl!
- O quê? É o velho Dan Carney. Grisalho como uma camisa velha e com a cara tão vermelha como sempre.
O buraya Grace gibi yaşlı bir kız... olduğu için davet edildiğini düşünmüyor.
Ela que não pense que foi trazida aqui... para cuidar de uma velha como a Grace.
Ve kız kardeşim Caterina, şey... o kız kardeşim, ama yaşlı keçinin tekidir.
A minha irmã Catarina... Ela é minha irmã, mas tenho que admitir que é uma velha chata.
Yaşlı firavun,... Mısır ülkesinin kralıymış. Bir kızı varmış.
O Faraó era rei do Egipto, e tinha uma filha.
Genç bir kız, yaşlı bir adam ve Attalus adında hırslı bir general. Ya sevgi?
Uma jovem, um velho... e um general ambicioso chamado Átalo.
Yaşlı bir kız olacaksın.
Vai ser uma solteirona.
Yaşlı bir kız.
Solteirona.
Bu benim yaşlılık günlerimi daha da yalnız kıldı.
Isso tornou minha velhice baste solitária.
Ama artık yaşlıyız.
Mas estamos velhos agora.
Yaşlı bir kız bizi Hamburg'a kadar bırakacak.
Uma senhora noa leverá de carro até Hamburgo.
Yaşlı Gabriel şimdi çıkıp gelse de burada bağırsa. Duyamayız.
Hoje em dia, o próprio anjo Gabriel, podia ficar do lado de fora dessa janela e gritar até rebentar que nós não o iríamos ouvir.
Küçük kayığıyla yalnız başına Golf Akıntısı boyunca balıkçılık yapan yaşlı bir adamdı. Bir balık yakalayamayalı 84 gün olmuştu.
Ele era um velho que | pescava sozinho num esquife... na Corrente do Golfo, e 84 dias se | passaram sem ele apanhar um peixe.
Fakat balıksız geçen 40 günden sonra en sonunda gencin ailesi ona yaşlı adamın kara bahtlı biri olduğunu anlatmışlardı. Böylece genç adam ailesinin sözünü dinleyerek ilk haftasında 3 iri balık yakalamış olan diğer bir kayığa geçmişti.
Mas, após 40 dias sem peixe, | os pais do rapaz disseram... que o velho era, definitivamente | e oficialmente um "salao"... que é o pior tipo de azar... e o rapaz, sob ordem dos pais, | foi para outro barco... que apanhou três belos peixes | na primeira semana.
O yaşlılık paramız.
Isso é para a nossa velhice.
Bu nedenle o bölümü kestik. O bölümde üvey anne kor halindeki metal ayakkabıları içinde dans etmeye zorlanmış ve o sahnede üvey annenin en güzel kızının elleri kesilmiş olduğu gibi yaşlı hizmetçi de kurbağaya dönüştürülmüştü.
Portanto, cortámos as partes onde a madrasta é forçada a dançar em sapatos de metal, vermelho-quente, e a cena onde a filha mais linda, fica com as mãos cortadas, bem como a parte, onde o velho servo, é transformado em um sapo.
Bu Henry Babcock genç Jerome'un spor arabası nazik, yaşlı bayanı bir çuval gibi yere serip, cansız bıraktığında, trafik ışıklarının onun aleyhine olduğu konusunda tanıklık etmeğe hazır.
O Henry Babcock vai testemunhar que quando o belo carro, do jovem Jerome, atropelou a velhota e a deixou tão morta como uma costeleta de porco, o semáforo estava vermelho.
Seni öldürmek isteyen yaşlı birini tanıyorum Belden. Kızıl derili gibi. Yavaş.
Sei de um velho que gostaria de o matar à maneira dos índios, devagar.
Bizim yaşlı olmak gibi sıkıntılarımız var.
Ficamos chatos quando envelhecemos.
Yaşlı zindancı öldü, kızı büyüdü.
O velho carcereiro morreu. A sua filha cresceu.
Yaşlı Corneille ve genç Moliere in dediği gibi Kararsız... lık.
É o que o velho Corneille e o jovem Molière chamavam de suspen... são.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]