English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Z ] / Zorundalar

Zorundalar Çeviri Portekizce

1,197 parallel translation
Kamuoyu. - Öğrenmek zorundalar mı?
Será preciso explicar?
Akyuvarlar birbirlerine engel olmak yerine işbirliği yapmak zorundalar.
Para o salvar, os glóbulos brancos devem unir-se, em vez de agirem cada um por si.
Pon farr ikisini de öldürmeden önce, bu sorunlarını çözmek zorundalar.
Ambos devem resolver seu Pon Farr antes de se matarem.
Bu işi çözmek zorundalar. Elimizde, işyerinden birisi tarafından yazılmış bir not var.
Temos uma circular que diz que ela deve ser despedida por parecer velha.
Yani, gittikçe daha fazla makyaj yapmaya başlamak zorundalar.
O tempo vai avançando. Ela é bonita.
Savaşçı sınıfımız Valen'in bilgeliğini artık tanımıyorsa eski yöntemlere dönmek istiyorlarsa o zaman atalarımız tarafından konulan kanunlara uymak zorundalar.
Se a casta guerreira abandonou a sabedoria de Valen... se eles desejam regressar às maneiras antigas... então eles devem honrar as leis feitas pelos Anciãos.
Zavallı salaklar Cumartesi günü okula gelmek zorundalar.
Coitados desses toscos que vêm à escola no Sábado.
Neden rahatlamak zorundalar?
Porque precisam de se descontrair?
Ama bunu söylemek zorundalar yoksa duvara toslayacaklar.
Mas têm de sugerir isso, porque não podem fazer mais.
Of, gazeteme niye bütün bu saçmalığı koymak zorundalar ki?
Porque têm de pôr tanto lixo no meu jornal?
Ama, hepsi, her türlü tedbiri almak zorundalar.
Mas todos devem tomar todas as precauções.
Sanırım onun bebekler bir süre kaba ortamda kalmak zorundalar
Parece que as bonecas vão ter vida difícil.
Onlar durdurulmak zorundalar!
Eles têm que ser parados! Eles têm que ser...
Birşeyler yapmak zorundalar. Bir şansları varmış gibi hisettirecek herhangi birşey!
Eles têm que fazer algo para pensarem que têm hipóteses!
Bilirsin, yabancılara dikkat... etmek zorundalar.
Devem ter pensado que não era vosso pai.
Para bizde olduğu sürece kararlarımıza uymak zorundalar.
Enquanto o dinheiro estiver connosco, eles têm de nos deixar a nós decidir.
Onsuz gitmek zorundalar. Arıyoruz.
Vão partir sem ele.
- Onlar da bunu araştırmak zorundalar.
Eles terão medo de um processo, e investigarão.
Şimdi Alaska'nın hayvanları hayatta kalabilmek için tüm içgüdü ve uyum kabiliyetlerini çalıştırmak zorundalar
Agora, os animais do Alaska devem empregar todos os instintos e adaptação para sobreviver ao inverno.
Onlar her zaman emirlere itaat etmek zorundalar.
... pois teria que obedecer ordens todo o tempo.
Eğer sarıasma kuşları kendilerini bu güçlü haydutlara karşı savunmak istiyorlarsa, gelecekte daha uzun yuvalar yapmak zorundalar.
Se os caciques estão para defender-se contra esses bandidos poderosos, vão ter que construir ninhos ainda maiores no futuro.
Kuşlar tam bir ısı yargıçlarıdır. Olmak zorundalar.
As aves são preciosos juízes de temperatura, e eles têm que ser.
Ne çıkarsa çıksın, genç yavrular pek çok problemle yüzyüze kalacak. Büyümek istiyorlarsa bu problemleri çözmek zorundalar.
Seja qual eles forem, os jovens filhotes serão confrontados com um conjunto de problemas que eles têm de resolver se eles vão se tornar adultos.
Bu, sigara gibidir. 20 dakikada bir, bir tane zenci yakalamak zorundalar.
É como fumar. Precisam dum negro cada vinte minutos.
Kurtarmak zorundalar.
Têm de nos salvar.
Bizi kurtarmak zorundalar.
Têm de nos salvar.
eğer seni geri göndermeyi planlıyorlarsa, büyüyü evde yapmak zorundalar.
Se elas pensam em mandar-te de volta... têm de lançar o feitiço em casa delas.
Ameliyatla almak zorundalar.
Têm de te operar para o remover.
Yine de çöpçüler söylediğin her şeyi gerçekten yapmak zorundalar mı?
Mas o homem do lixo faz tudo o que disseste?
Bunları niçin Tabut gibi dizayan etmek zorundalar ki?
Eles tinham que projetar essas coisas, como se fossem caixões?
Persliler oradan geçmek zorundalar.
Os Persas têm que ir por lá.
Olabildiğinde hızlı ve vahşice yok edilmek zorundalar.
Têm de ser exterminados da forma mais rápida e macabra.
Seni her şekilde korumak zorundalar.
Eles devem-te protecção total.
Bunu yapmak için Billy Chapel'ı ve Detroit Tigers'ı yenmek zorundalar.
Para isso, terão de derrotar Billy Chapel e os...
Burada bir süre geçirdikten sonra... Onu geri göndermek zorundalar.
Vou ter de mandá-la de volta... depois de presa algum tempo, claro.
Terrance ve Phillip öldürülmek zorundalar... ... bir kaç tane polis çağırmalıyız... ... ve onlara pizza verip emirlere uymamalarını sağlayabiliriz.
Terrance e Philip estãp para ser mortos e nós devemos passar trote para um bando de policiais e mandar pizzas para eles sem eles pedirem.
Onu hâlâ beklemek zorundalar ama beslenmeye başlayabilirler.
Ainda que devam esperar por ela, podem começar a alimentar-se.
Kendileri değişmek zorundalar.
Têm de mudar por si próprias.
- Bir şeyler yapmak zorundalar.
- Eles têm de fazer alguma coisa.
Yakıtları bitmek üzere efendim, geri dönmek zorundalar.
Estão com pouco combustível, senhor. Devem retornar.
Eğer birisi kötü masaj arıyorsa ve "Bu işte en iyi kimdir?" diye düşünüyorsa sana gelmek zorundalar.
Se alguém quisesse as melhores más massagens e pensasse : "Quem é o melhor?" Tinha de vir ter contigo.
Benim yaptıklarımdan dolayı, geri kalan yaşamlarını kollektifde geçirmek zorundalar.
Em função do que eu fiz, eles serão forçados a viver o resto de suas vidas na coletividade.
Büyükler onu temizlemek için kafa delme ayinini bu gece yapmak zorundalar.
Os Anciãos farão o ritual de trepanação para a purificar esta noite.
- Beklemek zorundalar, Orner.
Terão de esperar, Orner.
Hemde o kadar çok ki, evlerinde spor salonu bulundurmak zorundalar.
Tantos, que de facto, eles tem de colocá-los em ginásios.
Yemek yemek zorundalar.
Eles comem, não comem?
Erkekler bunu yapmak zorundalar mı?
Os homens têm de o fazer?
- Yine de fıkraya gülmek zorundalar Ally.
- Eles ainda têm de se rir da anedota.
Tekrar denemek zorundalar.
Tinham de tentar novamente.
Bu araçları neden öyle yapmak zorundalar ki?
Porque é que fazem o atrelado do cavalo assim?
Burada olmak zorundalar.
Têm de estar aí.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]