English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / Affirming

Affirming translate Turkish

83 parallel translation
I will give you a letter, clearing your name of all scandal praising you as the most excellent of governesses affirming that you're leaving of your own free will.
Size bütün skandallardan temiz, muhteşem bir mürebbiye olmanızı öven ve hür iradenizle ayrıIdığınızı onaylayan bir mektup yazarım.
And for that, he will fight he will manage any policy, affirming today yesterday's lies, denying tomorrow today's truths.
Bu uğurda kavga verecek bugün, geçmişin yalanlarını teyit eden yarın da bugünün gerçeklerini inkar edecek her türlü politikayı yönetecek.
Life-affirming characters, that's my specialty.
hayatın tasdik ettiği karakterler, benim uzmanlık alanım.
It tried to tranquilizar the dutches affirming that the ideology nazista would not be imposed.
Flamanlara, Nazi ideolojisinin empoze edilmeyeceği konusunda güvence vermeye çalıştı.
Goebbels initiated a contracampaign much little convincing, affirming that the V was of the victory German in all the fronts.
Goebbels, çok da ikna edici olmayan bir karşı propaganda başlattı. "V", tüm cephelerde Alman zaferinin parolasıydı.
Affirming.
Onaylama.
Nothing is more life-affirming than getting the shit kicked out of you.
Hayatın değerini anlamak için bir araba sopa yemek gibisi yoktur.
Wasn't there something about "life force," "life-affirming"?
"Yaşam Gücü" ne ilişkin bir şey yok muydu?
This is life-affirming, positive energy. Everything you hate.
Nefret ettiğin şeylere bile olumlu bakıyorsun ; pozitif bir enerji.
It's a wonder your mother turned out to be the positive, life-affirming person she is.
Annenin hayata pozitif yönden olumlu bir kişiye dönüşmüş olması bir mucize.
I just think, despite its trivialities, it is a life-affirming, mentally stable, healthy environment for you.
Önemsiz olmalarına rağmen. bence hayata dair bir umut veren, istikrarlı bir zekaya sahip insanların bulunduğu sağlıklı bir ortam.
The Western powers reacted strongly, affirming their determination to keep the city free.
Batılı güçlerin bu şehri özgür tutma kararlılıklarını yineleyerek verdikleri tepki sert olmuştu. Burası bir ileri karakoldu.
- [Audience Affirming ] - [ Groans] You know, somebody needs to learn your green ass some responsibility.
Hani birileri senin yeşil kıçına birazcık sorumluluk soksa iyi olur.
Rakhi : Hindu ritual affirming bond between brother and sister.
Hindu adeti, erkek kardeş ve kız kardeşin arasında bağlanır.
AN AFFIRMING FLAME
Çeviren : Coşanadam
Most of the followers are peaceful and life-affirming.
Taraftarların çoğu huzurludur ve yaşam bildirendir.
But without affirming them, we can't survive.
Çünkü, duygularımız olmadan biz bir hiçiz.
Thanks for affirming.
Onay için teşekkürler.
You see, Billy, it turns out that sex is life-affirming.
Görüyorsun Billy, seks hayat destekleyen bir şey olabiliyor.
And not in a positive, life-Affirming way.
Hiçbir olumlu tarafı da yok.
Gentlemen, we are about to embark on the most amazing, life-affirming, financially-windfalling experiences of our young lives.
Beyler, genç yaşamlarımızın en şaşırtıcı, yaşamı doğrulayan, beklenmedik derecede ekonomik deneyimlere doğru yelken açıyoruz.
[BOTH SCREAM] Kids, that cartoon's not life-affirming.
Çocuklar, o hayatı olumlayan bir çizgi film değil.
I mean, you get to have this life-affirming revelation... after taking me on this fucking roller coaster!
Yani bu "hayatın ifşası" zırvası. Beni bulutlara çıkar sonra...
I had hoped that for you, the first time would be beautiful and life-affirming.
Senin için ilk seferin güzel ve hayatı yeniden anlamını sağlayacak olmasını umuyordum.
This buck V. Bell Oliver Wendell Holmes delivered the opinion of the court affirming mandatory sterilization of people once referred to as
Bu,'Buck, Bell'e karşı'davası. "Oliver Wendell Holmes, mahkemenin, bir kez sosyal açıdan yetersiz bireyler olarak anılan insanların. zorunlu sterilizasyonunu tasdik eden yargısını bildirmiştir."
And not compromised, stifled, soul-killing love... but open, honest, life-affirming love.
Alabilirsin. Ve ödün vereceğin, boğucu, ruhunu öldüren cinsten değil. Ama açık, dürüst, hayat veren cinsten bir aşk.
It can be quite healing and a way of affirming your desirability.
Tam bir tedavi olabilir ve eski cazibene kavuşabilirsin.
Is it positive and life affirming?
Yaşamı onaylar cinsten olumlu bir yorum mu?
Self-affirming.
Kendini doğrulama.
I cannot achieve such a life-affirming act because I'm so consciously aware that I'm so full of death.
Çünkü ölüme yakın olduğumun çok fazla bilincindeymişim.
"The most important life-affirming event in a boy's life, so spare no expense, break the bank."
"Bir erkeğin hayatının en önemli olayı, masraftan kaçınma, keseyi aç."
I'm affirming the stop-Work order.
İşi durdurma kararını onaylıyorum.
Hey, this is very life-affirming, very penguinesque.
Bu hayatı güzel kılıyor. Çok penguenvari.
The United Nations passed resolution after resolution, affirming their rights.
Birleşmiş Milletler, Filistinlilerin haklarını tasdik eden, önerge üstüne önerge onayladı.
You're just affirming it to yourself, you feel it on every level of your being, that's what you're gonna get more of.
Kendinize bu cümleyi tasdiklersiniz, bunu benliğinizin tum katmanlarında hissedersiniz, ve bu size fazlasıyla geri döner.
I mean, Fargo turns a relic of war into something beautiful and life-affirming and then gets chastised because it's actually trying to help us avert disaster.
Demek istediğim, Fargo bir savaş kalıntısını güzel bir şeye çeviriyor ve sonra cezalandırılıyor çünkü o aslında felaketi önlemek için bize yardım etmeye çalışıyor.
Life-affirming?
Hayat deneyimi mi?
All that life-affirming can seem awfully jangly when it hits you at the wrong angle.
Hayatı onaylayan her şey, yanlış zamanda kulak tırmalayabilir. Ne demek bu?
Why I wear a mask... stand here now affirming human will.
Geass'ın ve maskelerin temeli... Tutarsız konuşuyorsun. İnsanların isteklerini sürekli reddedin biri olan sen şimdi gelip de onların varlığını ve isteklerinden bahsediyorsun.
A visit from your grandkids should be life-Affirming, Not a reminder of how your only child was murdered.
Torunlarınızın ziyareti hayatınıza neşe katmalı tek çocuğunuzun ölümünü size hatırlatmamalı.
All right, it has nothing to do with affirming your african american heritage.
Tamam, bunun Afrika kökeninden gelen mirasla hiçbir alâkası yok.
And then a small moment happens that's so magical so life-affirming that it makes it all worthwhile.
Sonra küçücük bir an gelir. O kadar sihirlidir ki bütün bunlara değdiğini anlarsın.
"You sighed Affirming the sculptured man " And make yourself a bath Of dark musk-oil Egyptian crystals " And Florida water to remove his smell
Yanındaki adama bir bakıyorsun ve kokusunu silmek için kendine misk yağıyla, mısır kristalleriyle ve Florida suyuyla bir banyo hazırlıyorsun simlerini atmak için.
And my way? Cathartic and life-affirming.
Katarsis ve hayatı olumlayan yöntemim.
It was tainted. They wanted something more life-affirming, and they found it, in biology.
Daha hayatla barışık bir şey aradılar ve bunu biyolojide buldular.
David was an affirming flame, and we should all feel grateful for having known him.
David sevginin vücut bulmuş haliydi ve hepimiz onu tanıdığımız için minnettar olmalıyız.
That's so life-affirming.
Bu çok cana can katan bir şey olmalı.
Maybe it her way of affirming her independence
Belki de bu, onun bağımsızlığını ileri sürme yoludur.
Some life-affirming catharsis?
Mutluluk konuşması mı yapsaydım?
It's life-affirming.
Ayrıca hayatı anlamlandıran ifadeler kullanması çok güzel.
Some of us did something life-affirming.
Kimimiz yaşadığını hatırlamak ister.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]