English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / Atone

Atone translate Turkish

418 parallel translation
I have to atone for my past socialist delusions.
Geçmişteki sosyalist sanrılarım için kefaret gerekiyor.
Then I could tell you to confess. And atone for what you've done.
O zaman itiraf etmeni ve bunun cezasını çekmeni söylerdim.
It will atone for my sins... and yours as well.
Benim günahlarım kadar seninkiler için de.
To atone for our sin.
Günahımızın kefâreti için.
To atone for this cowardly crime the following were shot
Bu korkakça suçun karşılığı olarak aşağıdaki kişiler kurşuna dizilmiştir.
As Zyra ineXorably rushes toward us perhaps to destroy the earth, men and women of all races and creeds pause to think, to pray and to atone.
Zyra, merhametsizce üstümüze doğru gelirken ve belki de Dünya'yı yok edecekken tüm ırklardan ve dinlerden bütün kadınlar ve erkekler düşünmeye, dua etmeye ve af dilenmeye duruyor.
I must atone!
Bunun kefaretini ödemeliyim.
You're not the only one who has something to atone for.
Bedel ödeyecek tek kişi siz değilsiniz.
I do not perform harakiri to atone for a crime or offense.
İşlediğim bir suçun kefareti için harakiri yapmıyorum.
Since you committed an offense, you'll have to atone for it.
Eğer bir suç işlenmişse, bunun için kefaret gerekir.
" Mr Favraux, I order you to atone for your sins...
" Bay Favraux, servetinizin yarısını kurbanlarınıza vererek...
To atone for trying to tax the farmers twice, you're going to give me a receipt for their taxes, paid in full.
Çiftçileri iki kez vergilendirmeye çalıştığın için borçlarını ödediklerine dair makbuz vereceksin bana.
" Let her promise to atone Let her shiver, let her moan
" Ne kadar yalvarırsa yalvarsın Titresin, ağlasın
No, who wouldn't like to atone for the sins of themselves..... and the world if it could be done in a hammock with ropes..... instead of on a cross with nails?
Hayır, çarmıhta çiviler yerine ipten bir hamakta olabiliyorsa günahlarının kefaretini ödemekten kim memnun olmaz ki?
How will you atone for it, you fool?
Bunu nasıl telafi edebileceksin? Aptal!
I know I'll have to atone for everything one day.
Biliyorum bedelini çok pahalı bir şekilde ödeyeceğim.
You are bearing the burden of great sins which you must atone for,
Kefaretini ödemek zorunda olduğun büyük günahların yükünü taşıyorsun.
You must live, and better yourself, and atone for your sins.
Yaşamalısın ve kendini eğitip günahlarının bedelini ödemelisin.
She said, "Better yourself, and atone for your sins."
"Kendini eğitip günahlarının bedelini ödemelisin." dedi.
One must live to atone for one's sins.
Birisi bu günahın bedelini ödemek üzere hayatta kalmalı.
He'll do his part for a bright new age of solidarity between Japan and Korea and will thus atone for his crimes.
R, Japonya ve Kore arasında yeni bir dayanışma çağının bir parçası olacak ve böylece günahlarının bedelini ödeyecekmiş.
The machine is committing suicide to atone for the sin of murder.
Telafi etmek için intihar ediyor.
I will atone for this with my own blood.
Kendi kanımla bunu telafi edeceğim.
I'm no longer the Atone Kunai that you knew!
Ben artık bildiğin o Atone Kunai değilim!
and atone for my sins here today before you
ölmeden önce günahlarımdan arınmaya çalıştım
I've to atone for my guilt, too
Ben de hatalarımı telafi etmek isterim!
But from today on, the world will think that you've committed harakiri, to atone for your foolish mistake.
Ama bugünden itibaren tüm dünya, aptalca hatanı telâfi etmek için harakiri yaptığını düşünecek.
Since you mean to hang me I'd like to atone to my Maker.
Madem beni asmaya niyetlisiniz... Tanrıdan günahlarımın affını dileyeyim.
We must atone for so much bloodshed.
Bu kadar çok kan dökmenin kefaretini ödemeliyiz.
If a yakuza commits a very great offense, or breaks his word to his oyabun, his boss an offense so great that it demands his life be taken then the only way that he can atone for his crime is by offering his finger as a symbol of repentance.
Eğer bir yakuza büyük bir suç işlerse, yada oyabun'una, karşı sözünü bozarsa, patronu... bunu hayatını alabilecek kadar büyük bir suç olarak görür sonra suçunun tek telafisi olarak pişmanlığının bir sembolü olarak kendi parmağını kesmesini ister.
And you will atone.
Ve bunun karşılığını ödeyeceksiniz.
You know, to atone for our sins.
Günahlarımızın bedelini ödemeliyiz.
I did too many bad deeds and I hope I could atone for my sins with my life
Hayatımda çok kötü şeyler yaptım. Umuyorum ki bu sayede bunları gidereceğim.
To atone for that I asked the priest to excommunicate me too.
Bunun kefaretini ödemek için rahipten beni de aforoz etmesini istedim.
Who knows, maybe he feels he's got to atone for some sins,
Mahkemeye gidemediğimize göre, kendi yöntemimizle halletmeliyiz. Öyle de, Franz herhangi bir sendikaya bağlı değil.
Who knows, maybe he feels he's got to atone for some sins.
Kim bilir belki bazı günahlarının kefaretini ödemek istiyordur.
Akimych, what do you think... To atone for his guilt, he offers three pigs and 20 liters of milk every day.
Akimych, sen ne düşünüyorsun... suçunun kefareti için, üç domuz veriyor..
A hundred good deeds cannot atone for one murder.
Bir cinayeti yüzlerce iyilik bile bağışlatamaz.
This is my chance to atone.
bu kefareti ödemek benim şansım.
I was going to atone for my sins.
Bütün günahlarım için af dileyecektim.
Then you reject the argument that she can atone for her crimes... by helping us in our fight against disease?
Yani hastalıklara karşı savaşımızda bize yardım ederek... suçlarını affettirebileceği görüşüne karşı çıkıyorsunuz?
Yes, this town, where the shouts of Bacchus have never been heard, shall atone for the insult of my mother and, wantingly or not, make remedy!
Evet, Bacchus'un haykırışlarının hiçbir zaman duyulmadığı bu şehir,... annemim aşağılanmasının kefareti ve ister istemez de çaresi olacak!
Just sit and fast and pray and atone for your sins.
Sadece oturup oruç tutacaksın ve günahlarının affolunması için dua edeceksin.
I mean, look, I should fast to atone for my sins?
Günahlarımı affettirmek için mi oruç tutuyorum ben?
He wanted to come back to somehow right it. To atone for what he did.
Yaptıklarını telafi etmek için, bunu düzeltmek istedi,
You can't atone for your sins with nightmares.
Kâbuslarını kullanarak günahlarının bedelini ödeyemezsin.
I've lived a life of martyrdom to atone for it.
Tüm hayatımı bunları telafi edecek bir şehitlik için yaşadım.
He must have thought she died to atone for the sins he had committed.
O kızının söz vermiş olduğu günahlarından biri için öldüğünü düşünmüş olmalı.
He came here to atone.
Buraya rahatlamaya geldi.
But a single success can atone for all the failures in the world and sometimes...
Ama bir tek başarı, dünyadaki bütün başarısızlıklara teselli oluyor.
I must atone for my part in this evil.
Bu kötülükteki payımı ödemeliyim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]