Bore translate Turkish
2,241 parallel translation
He wed Margo, and she bore him a fine son.
Margo'yla evlendi ve bir oğulları oldu.
I would not like to bore you with the details in case you think I'm trying to sell you something.
Detaylarla canını sıkmak istemiyorum ve sana bir şey satmaya çalıştığımı düşünmeni istemem.
In your encounters with Sergeant Dunne he bore no signs of ill health, did he?
Çavuş Dunne ile karşı karşıya geldiğinizde hiç hastalıklı biri gibi durmuyor, öyle değil mi?
Bore 800!
800'lük toplar! - Haydi!
Come on! - Bore 800!
- 800'lük toplar!
Bore 800!
800'lük toplar!
They bore me.
Beni sıkıyorlar.
Karan we were here for half hour, it's been 2 hour, I'm getting bore,
Karan için yarım saat gelmişti. 2 saat oldu. Gerçekten sıkıldım.
Well, I don't wanna bore you with my stories about my exhusband.
Bu yüzden, eski kocamla ilgili hikayelerle seni sıkmak istemiyorum.
Negotiating is a bore.
Pazarlık sıkıcıdır.
Why don't you bore me with the details?
Biraz detaylardan konuşalım.
- A guy try bore me up today.
- Biri bugün beni öldürmeye çalıştı.
Sam, shall I bore this bre?
Sam, bu adamı öldüreyim mi?
It was on a piece of stationery which bore the same word.
Aynı kelimeleri içeren bir kağıt parçasındaydı.
We exchanged a few letters. But he's such a bore.
Bir süre mektuplaştık ama sıkıcı biri.
But we happen to have a daughter out there who hasn't seen you in over two years, who bore the brunt of your insensitivity and anger and who could use an apology - a real apology, celia, a hell of a lot more than I could.
Seni iki yıldır görmeyen, ilgisizliğin ve kızgınlığın altında kaybolup gitmiş... ve küçük bir özür bekleyen dışarıdaki kızımız... Gerçek bir özür, Celia. Keşke senin yerine ben dileyebilsem.
Alice : What a bore!
- Çok sıkıcı!
What a bore, Livia.
Çok sıkıcısın be, Livia.
Who bore it to the people?
İnsanlara kim verdi?
It was a private case. Look, I don't think we should bore Ms. Bridgewell here with the complexities of our other investigations.
Bak, Bayan Bridgewell'i diğer soruşturmalarımızın zorlukları ile sıkmayalım.
No... no, well, I used to be sort of, but I bore easily.
- Hayır, hayır. Yani eskiden biraz ilgilenirdim ama çabuk sıkılan biriyimdir.
On my way to Firearms for a bore scope to take a closer look.
Bir boroskop alıp yakından inceleyeceğim.
You know, your bore looking for you.
Biliyor musun, seninki seni arıyordu.
- She who bore me.
Beni sıkan o.
You know, the big crime is efthat bore this kid died, he didn't set some time aside to edit.
Biliyorsun, bu çocuğun ölmeden önceki büyük suçu düzenleme yapacak vakit ayırmamasıydı.
Don't bore us, Mr Stonem.
Aslında bizi aydınlat demiştim. Bizi sık demedim, Bay Stonem.
I-I don't want to bore you with the details.
Sizi detaylarla sıkmam istemem.
He's so nice, so perfect, but such a damn bore!
O nazik, mükemmel ama sıkıcı.
Well, I'm sorry to bore you, but we really need to...
Şey, seni sıktığım için üzgünüm, ama bizim gerçekten...
But as luck would have it she bore him a child.
Ama şans eseri ondan bir çocuk dünyaya getirdi.
What? the mainstreaming movement is in very deep trouble. but it will bore you to death.
Ne? Eğer posterlerde sen olsaydın topluma karışmak epey zora girerdi. Doğru Kan.
One, two, three... * mama who bore me mama who gave me * * mama, the angels who made me so sad * * mama who bore me... * not bad, right?
Bir, iki, üç... Fena değil, değil mi?
- Larger bore, heavier payload.
- Daha yüksek dalgada ve daha şiddetli.
Get close to the pocket, bore straight to the lake.
Bir tünel kazarak, çukura yaklaşsak ve göle doğru yönlendirsek?
We need two large bore I.V.s, some O-2...
İki damar yolu açılması lazım. Bir de oksijen.
It wasn't lupus that killed her. Tox has already confirmed that Molly's tissue bore high traces of thallium-201, just like the other two victims.
Toksikoloji raporunda Molly'nin derisinde, diğer iki kurbanda olduğu gibi talyum 201 olduğu kesinlik kazandı.
It takes five rounds - shotgun and single bore.
Beş fişek alıyor. Tek delikli.
Just--appys bore me.
Beni çok sıkıyor.
You're fun, the others bore me.
Komik birisin, diğerleri beni sıkıyor.
Ai no haha { \ cH00FF00 } The loving mother Kimi wo umu { \ cH00FF00 } Who bore you
Aşkın anasından doğmuş
We were bored bore each other.
Birbirimizden sıkıldık zaten.
But it's bad enough that they had to bore you With those stupid stories.
Zaten seni o salak hikâyelerle yeterince sıktılar.
So I don't want to bore you with that, but... you know, I do think that I could be the next spencer.
Seni bunlarla sıkmak istemem fakat belki bir sonraki Spencer, ben olabilirim.
I am not a classless bore.
Ben vasıfsız baş belası değilim.
caroline BingIey's an ocean-going bore and she has no arse.
Caroline Bingley tam bir pislik ve tam bir gıcık.
You bore his child, Tess!
Onun çocuğunu doğurdun, Tess!
You bore his child!
Onun çocuğunu doğurdun, Tess!
The loving mother Ai no haha Who bore you Kimi wo umu
Aşkın anasından doğmuş
So, the tennis racket belonging to Jennifer Sutcliffe... it is found, grabbed, and the killer disappears... pfft, into the night... but what, of course, the killer cannot know... is that a short while before, Jennifer Sutcliffe... had exchanged the rackets with Julia Upjohn and swapped the tapes that bore their names.
Jennifer Sutcliffe'in tenis raketi bulunmuş ve alınmıştı. Katil ortadan kayboldu. Puuff!
The woman who bore you Was a common courtesan.
Seni doğuran kadın, bir fahişeydi.
One, two, three... * mama who bore me mama who gave me * * mama, the angels who made me so sad * * some pray that one day one day * * christ will come a-comin'*
Bir, iki, üç...