Carry translate Turkish
18,438 parallel translation
Just grab what you can carry.
Taşıyabileceğiniz şeyleri alın.
Some patients have keys to lock their bedroom doors, but staff carry override keys.
Bazı hastaların odalarını kilitleyecek anahtarları var ama çalışanlarda öncelikli anahtarlar var.
- Mm-hm. Well, who would carry it?
- Kim taşır ki zaten?
Get food and water, only what you can carry, enough to see you to the next settlement.
Taşıyabileceğiniz kadar yemek ve su alın. Başka bir köye gitmenize yetecek kadar.
You and Breca will have to carry the dowry.
Çeyizi Breca'yla birlikte taşımalısınız.
You led the fight to preserve the concealed carry ban in Illinois.
Savaşı korumak için yol gösterdin Illinois'de saklı nakliye yasağı.
And what means did they have at their disposal to carry out these surveillance practices?
Ve onların elinde ne imkânı vardı? Bu gözetim uygulamalarını yapmak için mi?
The person whose life you saved once campaigned for a ban on concealed carry.
Yaşadığınız hayatı bir kez kampanya altına alan kişi Gizli taşıma yasağı için.
Just mount the horse Don't expect I'll carry you you may not have to kill next time shall we discuss before you do that?
ata binsene seni taşıyacağımı sanma beyefendi, bir dahaki sefere öldürmeden önce aramızda tartışabiliriz?
As long as Master's golden body is intact I'll carry his body to the Thunder Monastery to see the Buddha in person
efendinin altın vücudu bozulmadığı sürece onu fırtına tapınağına taşıyacağım budayı şahsen görmesi için.
You carry the heads out of the dungeon, victorious, and you present them to King Tristan.
Zindandan o kafalarla çıkıyor onları Kral Tristan'a sunuyorsun.
I'll have to carry this one.
Bunun yükünü ben taşıyacağım.
Why do I have to carry this shit?
Niye bunları taşımak zorundayım?
I'm not gonna carry it.
Ben taşımam.
They spent a lot of time, effort, and money into making you the ultimate killing machine, the perfect tool to carry out the State's dirty work.
Çok zaman, çaba ve para harcadım. Sizi son derece öldürme makinesi haline getirmek için, Devletin kirli çalışmasını gerçekleştirmek için mükemmel bir araçtır.
But I'll carry on
Ama devam edeceğim
My client doesn't want to carry on because...
Müvekkilim devam etmek istemiyor.
I think that she's getting her 15 minutes, and she's clearly using them to carry out insane revenge plots.
Bence 15 dakikasını harcadı ve kesinlikle delice intikam planları düşündü.
Security even approve you to carry that thing?
Güvenlik bu şeyi taşımanı onaylıyor mu?
Yes, yes, carry on.
Evet, evet, devam edin.
- Carry on.
Devam edin.
He said he wanted to cut off a piece of me to take home in his carry-on, that he wanted to mount it on the hood of his car for his friends to see.
Bir parçamı keserek çantasında eve götürüp arkadaşları görsün diye arabasının kaputuna monte etmek istediğini söyledi.
Could you help me carry my dresser in?
Şifonyeri taşımama yardım eder misin?
Carry on.
Devam et.
Of course, if we lose, the firm will be happy to carry the cost.
Eğer kaybedersek, şirket hepsini karşılamaktan tabii ki mutluluk duyar.
Carry on.
Devam edelim.
You see, the mind, the transition of the mind from one to the other, sometimes it carry over, it doesn't change out.
Görüyorsun, zihin, zihnin birinden diğerine geçişi bazen onu taşır, değiştirmez.
Assassins carry daggers.
Suikastçılar hançer taşır.
And you are gonna have to carry him until he gets home.
Eve gidene kadar onu yanında taşıman gerekiyor.
You know, people think it's easy, but to march and to carry that thing...
İnsanlar kolay sanıyor ama o şeyi taşıyarak yürümek...
Humans who live in the Zone must carry valid IDs and are free to come and go from the Zone area as they wish.
Bölge'de yaşayan insanlar yanında kimlik taşımalı. Dilerlerse, Bölge'den çıkıp buraya gelmekte özgürler.
Carry that with you day and night.
Gece gündüz yanında taşıyacaksın.
Well, then... carry on.
Pekala, devam et o zaman.
We can bring two carry-ons, right?
İki el bagajı hakkımız vardır, değil mi?
The weight of my penis makes my money too heavy to carry around!
Penisimin ağırlığı, paramın ağırlığını etrafta taşımakta zorlaştırıyor!
Just because we don't carry guns doesn't mean we're not in the SSR.
Silah taşımamamız SSR'da değiliz anlamına gelmiyor.
Okay? The biggest you can find and as many as you can carry.
Bulabileceğin kadar büyük ve taşıyabileceğin kadar çok kitap getir.
Big books, the biggest you can carry, okay?
Taşıyabileceğin en büyük kitaplar getir, tamam mı?
Big books. As big as you can carry.
Taşıyabileceğin kadar büyük kitaplar.
- As many as you can carry, okay? - Okay.
Taşıyabileceğin kadar çok kitap getir, tamam mı?
Our job was to carry you forward.
Ve benim. Bizim işimiz ileriye gitmekti.
I suggest you carry out your mission, but don't worry.
Görevi yerine getirmeni tavsiye ederim. Ama endişelenme.
And of course, carry a full course load, uh, abide by the character clause. Oh.
Ve tabii, tüm dersleri al, kişilik maddesine uygun yaşa.
It's a thing you carry with you.
Yanında taşıdığın bir şey.
Objects carry meaning in difficult times.
Zor zamanlarda nesneler anlam taşıyor.
It feels good... not to have to carry it all the time.
Sürekli yükünü taşımak zorunda olmamak iyi geliyor.
Why do you always carry that pipe?
Neden hep bu boruyu taşıyorsun?
Say, Brother. Why do you carry that pipe with you?
Söylesene kardeşim, O boruyu neden yanında taşıyorsun?
Does it look like I carry a radio?
Telsizim var gibi mi görünüyorum?
I'll carry the ball for a while.
Bir sürelik benim görevim.
Can't carry a tune in a bag.
Ama hiç şarkı söyleyemem.