Cope translate Turkish
4,839 parallel translation
Christian could not cope, if I worked with Luc.
Christian Luc'le aynı ekipte çalışmamı kaldıramazdı.
No, what I meant to say is can you cope?
Hayır, demek istediğim şey, sen bununla başa çıkabilecek misin?
Although he left no note, friends say it's unlikely he was able to cope with the...
Not bırakmamış olsa da, arkadaşları yaşananlarla başa...
You're overstrained but your organism is young, it must be able to cope.
Çok yorgunsun ama genç olduğun için bünyen bununla başedebilir.
Why? So I could learn how to cope?
Başa çıkmayı öğrenmek için mi?
Maybe I don't want to cope. Maybe I don't want to learn how to live with it.
Belki de başa çıkmak, bununla yaşamayı öğrenmek istemiyorumdur.
Sammy wont cope with this he already feels so different
Sammy bununla başa çıkamaz. Zaten çok farklı bir çocuk.
How do you cope? !
Nasıl başa çıkıyorsun acaba?
God Amelia as soon anyone mentions Oscar you can't cope!
Tanrım, Amelia. Kim Oscar'dan söz açsa dayanamıyorsun.
.. gets strength to cope with pain.
.. acıyla mücadele etmek için güç verir.
It's just my way, how I cope.
Bu sadece benim başa çıkma yolum.
Her social awareness, her ability to cope are almost certainly severely impaired.
Sosyal farkındalığı, işlerin üstesinden gelme yeteneği ciddi şekilde zarar görmüş durumda.
Through plenty of crying, I've learnt to be content that I won't always be happy, secure in my loneliness, hopeful that I will be able to cope.
Hüngür hüngür ağlarken, her zaman mutlu olmayacağım için memnun olmayı öğrendim yalnızlığımın içinde güvende, başa çıkabileceğimden umut duyarak.
If they can't cope with my world -...
If they can't cope my world.....................................................................................
To cope with that number Of people Suffering from dementia.
Bunama hastalığına sahip acı çeken o kadar insanla başa çıkamayız.
Looks like he may have to cope alone.
Sanırım tek başına üstesinden gelir.
Um, though I'm not sure how well he'd cope with all...
Ama o kadar şeyle nasıl başa çıkar...
You've invented him to cope with what's been happening.
Olup bitenlerle başa çıkmak için onu sen yarattın.
In fact.. She's decided to throw them all away.
Aslında hepsini çöpe atmaya karar verdi.
If you hate it, we'll throw it in the trash.
Beğenmezsen çöpe atarız gider.
And once the Russians start to sell, the rest of the world is gonna dump every dollar they have.
Ve Ruslar satmaya başladıkları zaman dünyanın geri kalanı ellerindeki tüm dolarları çöpe atacak.
Look, you cut the kicker and you're gonna blow the whole point to this thing.
Asıl kısmı kesersen, bütün bunları hepten çöpe atmış olursun.
I extend an olive branch, and you're gonna pitch it in the trash?
Zeytin dalı uzatıyorum, çöpe mi atıyorsun?
Put him in the fucking bin.
Çöpe atın şunu.
- No, I can't afford to waste money...
- Hayır, karşılamayacağım parayı çöpe atmak!
You beat the crap out of it and put it in a garbage can.
Onu patakladın sonra da çöpe attın.
I said get that piece of shit out of here and throw him in the trash.
Şu şerefsizi şuradan kaldırıp çöpe atın dedim.
But you're just gonna throw them away.
Ama onları çöpe atacaksınız.
And it's like their apartment is full of everything we once threw out, but it looks so good the way they have it.
Evleri eskiden çöpe attığımız şeylerle dolu. Ama onları o kadar güzel kullanıyorlar ki.
And throw my life away I'm not the whore!
Şerefsizlerle çıkıp atma hayatını çöpe.
They ignored all the facts and threw out all exculpatory evidence.
Bütün gerçekleri görmezden gelip suçsuzluğu kanıtlayan tüm delilleri çöpe attılar.
After you do that, throw that shit in the trash.
Bunu yaptıktan sonrada poşeti çöpe at.
We are not the kind of people that throw perfectly useful things away.
Biz kullanışlı malzemeleri çöpe atan insanlardan değiliz.
The way those officer's behaved... you're lucky I'm not throwing the whole thing out.
Memurların tavırları yüzünden her şeyi çöpe atmadığıma dua edin.
Yeah, I'm supposed to have this parent / teacher conference today, but I threw the note out.
Sanırım bugün öğretmen toplantısı vardı ama notlarımı çöpe atmışım.
Or maybe... my husband slipped them into the trash.
Yahut belki de... kocam hepsini çöpe atmıştır.
I carried that to the trash!
Onu çöpe ben taşıdım!
Take that human to the trash.
Şu insanı çöpe atın.
To the dump.
Çöpe.
If you give it to me as a gift, I'd still throw it away.
Hediye olarak bile versen cöpe atarim.
You threw it away!
Sen her şeyi çöpe attın!
And just because it doesn't fit into a perfect package, are you willing to throw all that away?
Sadece mükemmel bir pakete sığmıyor diye, her şeyi çöpe atmaya razı mısın?
You're throwing it in the trash?
Çöpe mi atacaksın?
I have that. You threw it out.
Çöpe attın ama kağıt hala bende.
Rockstar Gautam interestingly looking at rubbish.
Rockstar Gautam ilginç bir şekilde çöpe bakıyor.
If they can't heat it up, then leave half the poppy seeds in and sprinkle the other half of the poppy seeds on one half of a blueberry muffin and then cut both halves in half, and throw them both away.
Eğer ısıtamazlarsa, haşhaşlar içinde kalsın ve diğer haşhaş diliminin tanelerini yaban mersinli çöreğin yarısına serp sonra da iki yarımı da yarıya böl ve ikisini de çöpe at.
If you can't heat it up, then take half the poppy seeds out and sprinkle the other half on top of the half of a blueberry muffin, cut both halves in half, and then throw them both away.
Eğer ısıtamasanız, haşhaşlar içinde kalsın ve diğer haşhaş diliminin tanelerini yaban mersinli çöreğin yarısına serpin sonra da iki yarımı da yarıya bölüp ikisini de çöpe atın.
I put them away and threw the box in the trash.
Onları bir kenara kaldırdım ve kutuyu çöpe attım.
They dumped their Bible and picked up a gun.
İncili çöpe atar ve eline bir silah alırlar.
Have you ever seen a football mob trash a pub, Mickey?
Sen hiç holiganların bir barı çöpe dönüştürdüğünü gördünmü, Mickey?
How dare you throw away the beautiful gifts you were born with!
Doğuştan gelen güzel meziyetlerini nasıl çöpe atarsın?